Cumhurbaşkanı Gül Standford Üniversitesinde Konuştu

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, San Francisco’ya yaptığı ziyaretin ardından Stanford Üniversitesi’nde ’Liderlik’ konulu bir konferans verdi. Gül konuşmasında çocukken yaşadığı bir başarısızlığı anlatarak "Eğer o gün orada başarılı olmasaydım bugün muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olmamış olurdum!" dedi.


 


ABD’de temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, San Francisco’ya geçti. Gül’ü, ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Stanford Üniversitesi Rektörü John Etchemendy karşıladı. Rektörle bir görüşme yapan Gül, daha sonra ’Liderlik’ konulu bir konferans verdi. ’Reform, Bağlılık ve Yeniliklerle Değişime Öncülük Etmek: Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Liderlik Üzerine Görüşleri’ başlıklı konuşmada Gül, öncelikle Stanford Üniversitesi’nin önemine değinerek şunları söyledi:

"Burada, tarihi ve son derece güzel olan bu kampüste bulunmaktan şeref duyuyorum. Gerçekten de geçmiş 120 yıl boyunca Stanford’un adı her zaman yenilik ve kalite sıfatlarıyla birlikte anılmıştır. Bu üniversite birçok alanda küresel liderliğin bir sembolü olmuştur. Burada yürütülen öncü bilimsel araştırmalar, mikroçiplerden internete kadar birçok teknolojik buluşun gelişimine katkıda bulunmuştur. Sizler tabi benden daha iyi bilirsiniz ki bu buluşlar hayatlarımızı ciddi anlamda değiştirmişlerdir. Google, Yahoo, Cisco Systems ve Hewlett Packard gibi birçok öncü küresel teknoloji firmasının kuruluşunun burada, Stanford’da başlayan fikirler ve araştırmalar ile gerçekleştirildiğini bilmek, eminim Stanford için çok büyük bir gurur kaynağıdır.

"KADER BİZİ YAPIMIZ NE OLURSA OLSUN BAŞKA TÜRLÜ İŞLEYEBİLİR"

Sonuç itibariyle bu üniversite ’constructive destruction’ beşiği ve ’küreselleşmenin katalizörü’ olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun süredir yenilikler, bilim ve teknolojide küresel bir lider olmasının ve olmaya da devam edeceğinin en büyük sebeplerinden biri muhtemelen budur. Stanford hiçbir zaman daha iyisine doğru olan arayışına ara vermemiştir. Kendisi değişiklikleri şekillendirdiği kadar aynı zamanda da değişen dünyaya adapte olmayı her zaman bilmiştir. Bu sebepledir ki, yapıcı dünya çapında değişikliklere öncülük eden ve değişiklikleri oluşturan liderleri besleyen bu kurumda konuşma yapmak çok büyük gurur kaynağıdır."

Gül, Kayseri’de başlayan yaşamından Cumhurbaşkanı oluşuna uzanan süreçten örnek verdiği konuşmasında bir de anısını anlattı:"Bugün kendi deneyimlerimi sizinle paylaşarak liderlik konusunda sizlere konuşma yapmam rica edildi benden. İşletme mezunları veya fakülte üyeleri olarak, sizlerin, lider olmanın gerektirdiği özelliklere aşina olduğunuzdan eminim. Fakat şunu söylemeliyim ki; biz şu anda her kimsek bunlar bizim hayatımız boyunca yaptığımız seçimlerin bir sonucudur; şu ana kadar yaşadığımız başarısızlıklar, elimize geçen fırsatlar, doğuştan edindiğimiz yetenekler ve hayat yolculuğumuzda geliştirdiğimiz beceriler. Fakat bazen kader bizim yapımız ne olursa olsun başka türlü işleyebilir.

Örneğin, ben Julius Caesar’ın adıyla anılan bir şehirde doğdum. Kayseri’de, 29 Ekim’de. 29 Ekim Türkiye’de Cumhuriyet Bayramı olarak anılmaktadır ve biz bu günde Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş yıldönümünü kutlarız. Yani bir bakıma Amerika için 4 Temmuz ne ise, bizim için 29 Ekim de odur.

Kayseri girişimcileri ile ünlü bir şehirdir. Bu anlamda, Kayseri’nin Türk girişimciliğinin ana merkezi olduğu söylenebilir. Yani kendi memleketimde, ailelerin en zeki ve yetenekli çocuklarını kendi işletmelerinde çalışmak üzere eğitmesi çok köklü bir gelenektir. Bir çocuk ilkokulu bitirdiğinde ailelerin o çocuğu ortaokul ve liseye göndermeden önce çocuğun yeteneklerini test etmeleri, Kayseri’de çok eskiden beri yapılan bir uygulamadır. Genellikle de çocuğu bir arkadaşlarının işyeri veya dükkanına birkaç gün gönderip, çocuğun nasıl davrandığına bakarlar: Yani o işyerinde aktif midir, zeki midir, utangaç mıdır, kendine güvensiz midir?

"YÜKSEK SESLE BAĞIRAMAYACAK KADAR UTANGAÇTIM"

Eğer çocuk kabiliyetli görünüyorsa, aile genellikle çocuğun hemen hayatına atılmasını sağlar. Çocuk pazarlamada başarılı değilse, onun eğitime devam etmesini sağlarlar. Bana da böyle bir test uygulandığını hatırlıyorum! O senelerde dedemin dükkanı çok kalabalıktı ve hatta sokakta bile insanlar vardı. Orada bana verilen görev buz dolu kovaların içinden şişe içinde soda satmamdı. Bir gün amcam benim satış kabiliyetimi incelemek üzere dedemin dükkanına geldi. Bir şişe soda aldı ve yüksek sesle bağırdı ’Buz gibi soda! Buz gibi Soda! 32 dişine keman çaldırır!’ Bu bir deyişti. O dönemlerde bu tür bir deyiş etkili bir pazarlama stratejisiydi!"

Güçlü sesiyle dükkanın etrafındaki insanların dikkatini amcam üzerine topladı ve o anda bir sürü soda sattı. Sonra beni de aynı bu şekilde satış yapmaya zorladı. Ama ben onun kadar yüksek sesle bağıramayacak kadar utangaçtım ve kovanın içinden sodaları satma konusunda başarısız oldum. Ve tabi ki bu da benim orada çalışmamın sonu oldu! Eğer o gün orada başarılı olmasaydım bugün muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olmamış olurdum! Eğer soda satmakta başarılı olsaydım, tabi şu anda daha zengin olurdum- tıpkı Kayserili işadamı olan hemşerilerim gibi. Yani, liderlik bazen başarısızlık sonucunda da elde edilebilir. Hatta hayatımızdaki başarısızlıklarımız önemlidir çünkü bu başarısızlıklar bizim zor ama tutarlı seçimler yapmamıza neden olurlar. Başarısızlıklarımızdan ders alırız ve çabalarımızın karşılığını almak için daha çok çalışırız.

Kendi adıma, daha iyi bir yaşantıya sahip olmak için eğitimin önemli bir etken olduğunu anladığımdan, o dönemden sonra okulda daha çok çalışmaya başladığımı söyleyebilirim."

İyi liderlerin doğuştan bazı özelliklere sahip olması gerektiğini söyleyen Gül, şöyle devam etti: "Fakat çoğu zaman, liderliğin doğanın bir lütuf değil beslenen bir olgu olduğunu düşünüyorum. Etkili liderler öğrenmeyi, değişmeyi ve ufuklarını genişletmeyi sevmeliler. Eğer bir şey öğrenmiyorsanız, olgunlaşmıyorsanız, değişmiyor, büyümüyorsanız o zaman insanların size inanmasını ve sizi takip etmesini bekleyemezsiniz. Hayatımda, her zaman öğrenmek, değişmek ve yenilikler için bir yer olduğunu düşündüm. Suudi İslam dünyasının potansiyeli ve sosyo-ekonomik problemlerine aşina olduğum Arabistan, Cidde’de sekiz yıl süresince İslam Kalkınma Bankası’nda çalıştığım zaman zarfında şahsen çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Bu deneyim benim siyasi kariyerim ve vizyonum üzerinde çok büyük etkiye sahiptir. Sonrasında, beklenmedik bir şekilde ve bir ölçüde de tereddüt ederek, memleketim olan Kayseri’de 1991 yılında milletvekilliği için aday olmam konusunda ikna edildiğimde kendimi siyasetin içerisinde buldum.

"DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTİYORSAN KENDİNLE BAŞLA"

Milletvekili olarak, neredeyse on yıla yakın bir süre Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde hizmet verdim. Bu deneyim sayesinde, demokrasi, insan hakları ve hukuk kaideleri olarak evrensel normlar olarak kabul edilen demokratik siyaset ve Avrupa değerlerinin temel prensiplerini öğrendim ve özümsedim. Yine bu deneyimim de, bu günkü siyasi zihniyetim ve vizyonum üzerinde büyük bir etken olmuştur."

"Dünyayı değiştirmek istiyorsan kendinden başla" deyişini hatırlatan Gül, "Eşi görülmemiş değişim hızı günümüzün karar vericileri için bir unsurun olmazsa olmaz bir öncelik olduğunu ortaya koymaktadır: Bu unsur da bu dinamik küresel sisteme ayak uydurabilme kabiliyetidir. Günümüzde, siyasi liderler olarak, küresel alt kollara sahip sonsuz karmaşık zorluklarla karşı karşıyayız. Küresel düzenin günümüzdeki değişken dinamikleri karşısında liderlerin rolü de eşit derecede ve özel önem kazanmıştır. Gerçekten de, bizim bu meçhul sularda yol almamız yalnızca güçlü ve öngörülü liderlik sayesinde gerçekleştirilebilir. Diğer bir deyişle bu dönem de, liderlere ihtiyaç duyulan bir dönemdir. Gerçekleşen dönüşümleri anlayabilecek ve hızla değişen ortama adapte olabilecek liderlere ihtiyaç duyulmaktadır. Liderler aynı zamanda tahayyül ve ilhamla dolu hedeflere sahip olmalı ve bu hedefe ulaşmak için yönlerini çizmeli ve yola çıkmalıdırlar. Bunun için de o kişilerin hayal gücüne ve geniş bir vizyona sahip olması gerekmektedir. Ne de olsa liderlik vizyon sahibi olmakla ilgilidir. Bir lider vizyon oluşturmalı; görüşlerini ifade etmeli, başarıya ulaşana ve onu elde edene kadar vizyonunu takip etmelidir. Daha da önemlisi bir lider kendi vizyonuna başkalarını da ortak edebilmeli, kendi vizyonunu başkalarının desteklemesini sağlamalıdır" diye konuştu.

"Bir lider her zaman en kolay ve en çok kullanılmış olan yolu seçmemelidir. Lider, yeni bir yöne gitmeye hazır olmalı ve ardından yürünecek yeni bir yol oluşturabilmelidir" diyen Gül, "George Bernard Shaw her zamanki yalın tarzıyla iyi bir liderin nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamaktadır: ’Sizler bir şeyler görüyor ve ’neden ?’ diye soruyorsunuz, bense hayaller kuruyor ve ’Neden olmasın?’ diyorum.’ Daha çok hayali ve daha az k?busu olan liderlere sahip bir dünyanın daha iyi durumda olacağı kesindir. Kabul edilmelidir ki, k?buslar içerisinde olan bu ülke, diğer etkenlerin yanı sıra, bir bakıma Martin Luther King’in hayalleri sayesinde günümüzdeki Amerika haline gelmiştir" dedi.

Bir liderin kendisini takip eden insanlarıyla tam olarak uyum içerisinde olması ve bu insanların beklentilerine cevap verebilmesi gerektiğini söyleyen Gül konuşmasına şöyle devam etti:

"Şu bir gerçektir ki, şu anda insanlık tarihinde ilk defa ulusların yarısından çoğu demokratik hükümetler tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla, günümüzde evrensel olarak kabul edilen bir nosyon da şudur ki; siyasi liderliğin geçerli olmasının tek koşulu insanlar tarafından liderin seçilmesidir. Ve artık her gün her yerde insanların karar verme aşamasında gittikçe artarak işin içine girmeye çalıştığını görüyoruz. Bunu Mısır’da Tahrir meydanında ve New York’ta Wall Street gösterilerinde de gördük. Bu dönem, toplumdaki insanların güçlendiği bir dönemdir. Tabi ki bu gelişme demokrasi için iyi bir şeydir ve hatta doğal seyir öngörüldüğünde bu gelişme önlenemez bir gelişmedir. Fakat burada bir paradoksla karşı karşıyayız. Gittikçe artan toplum baskısı altında, bazen liderler ortak fayda sağlayacak olan, her zaman popüler olmayabilen, cesur kararlar vermek konusunda tereddütlü davranabilirler. Bu problem, özellikle ekonomik sorunlar ve köklü siyasi çatışmalar ortamında geçerlidir. Avrupa’daki şu anda yaşanan durumlar, ileri görüşe sahip olmayan liderliğin nasıl milyonların hayatını etkileyebileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Öncelikle, Avrupa’daki liderler ufukta görünen ekonomik sorunları görmeyi başaramadılar ve bu sorunları ele almak konusunda da cesur adımlar atamadılar. İyi liderlik ’hava güneşliyken, çatının onarılmasını’ gerektirmektedir. Haliyle, Avrupa liderlerinin gerekli kararları verme konusundaki kısıtlamaları şu anda karşılaştıkları finansal felaketleri meydana getirmiştir diyebiliriz.

"AVRUPA'DA İÇE DÖNÜK OLMA EĞİLİMLERİ GÖRÜLMEKTE"

Ve şimdi, ciddi bir krizle karşı karşıya kaldıklarında Avrupa içerisinde daha içe dönük olmak ve radikal siyasi gruplara boyun eğmek gibi gittikçe artan eğilimler görülmektedir. Hakikaten de son aylarda birbiri ardına aşırı sağcı partilerin seçildiğini ve güç kazandığını görüyoruz. Ve daha da kötüsü, bunların ideolojileri ve görüşleri gittikçe artan bir şekilde popülerlik kazanmaktadır. Bu kesinlikle iyi bir liderlik örneği değildir, ancak ucuz siyasetin en kötü örneklerinden biri olabilir."

Ortadoğu’daki başarısız liderlik örneklerinden de bahseden Gül, "Trajik bir şekilde başarısız liderlik örneğini gördüğümüz diğer bir bölge ise Orta Doğudur. Burada liderler çok uzun zamandır kendi insanları ile irtibatlarını yitirmiş haldelerdi. Gerçekten de Tunus, Libya, Mısır, Yemen, ve Suriye gibi ülkelerin liderleri, burada bu üniversitede geliştirilen ve Silikon vadisinde ortaya konulan yeniliklerin yönlendirdiği büyüyen küresel güçleri hiçbir şekilde görememişlerdir. Sosyal medya ve iletişim alanındaki yenilikler, dünyanın her yerinde nelerin olduğunu herkesin görmesini ve kendi ülkeleriyle kıyaslama yapmasını sağlamaktadır. Hatta bu belki de Stanford’un sağladığı en büyük katkılardan biridir: Özgürlüklerin, demokrasinin ve dünyadaki gelişmelerin dönüşümünü sağlamak. Sizin yenilikleriniz sayesinde, hiçbir rejim kendi insanlarını demir perdeler arkasında yönetme lüksüne sahip değildir. Bu diktatörler orduları ve istihbaratları güçlü olduğu müddetçe iktidarda kalmaya devam edeceklerini sandılar. Vatandaşlarının isyanları başladığında bile, herhalde diktatörlerin evrensel kılavuzunu takip ederek bu liderler insanları sadece güç kullanarak sindirmeye çalıştılar" diye konuştu.

İyi bir liderin gerçekleri görmesi gerektiğini ve değişimin dinamiklerine ayak uydurması gerektiğini belirten Gül, "Geçen yıl Ağustos ayında Suriye Devlet Başkanı Esad’a yazdığım mektupta, ona çok açık bir dille sokaklardaki insanların görmemezlikten gelinerek veya üzerlerinde baskı kurularak gitmeyeceklerini ifade ettim. Kendisine artık liderlik göstermesinin ve çok geç olmadan insanlarının meşru beklentilerine cevap verecek şekilde gerekli reformları üstlenerek ’değişime liderlik’ etmesini salık verdim. Ne yazık ki, şu anda neredeyse her gün Suriye’de birçok sayıda insan yaşamını yitirmektedir. Yani kısacası iyi bir lider gerçekleri görmeli ve değişimin dinamiklerine ayak uydurmalıdır" dedi.

Bir liderin ülkesinin veya kurumunun eksiklikleri ile ilgili gerçekçi ve hakkaniyetli değerlendirmeler yapmasının önemine vurgu yapan Gül şöyle konuştu:

"Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak, özgürlükleri yaygınlaştırmak ve demokrasimizin sivil desteklerini güçlendirmek adına hala önümüzde çok uzun bir yol olduğunun farkındayım. Fakat Türkiye’nin spektrumunda, demokratik standartlarımızı daha çok geliştirmek için yaygın bir fikir birliği bulunmaktadır. Bu doğrultuda, tüm politik partiler, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, üniversiteler, beyin takımları, entelektüeller ve hatta sıradan yurttaşların aktif katılımları ile birlikte yeni bir anayasa taslağı çıkarma konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Anayasa yazımı ile ilgili bu kapsamlı yaklaşım, bana göre olgunlaşan demokrasilerin belkemiğini oluşturan uzlaşma kültürünün, gelişimi için de önemlidir. Türkiye’nin bu büyük politik dönüşümüne paralel olarak, sıkı finansal disiplinlerle, tüm toplumu kapsayan ekonomik reformlar gerçekleştirdik. Bu reformlar çok sertti ve o dönemde hiç de popüler değillerdi. Bu yapısal reformlar sayesinde, Türkiye ekonomisinin esnekliği, büyük dış şoklara karşı arttırılmıştır. Sonuç olarak, Türkiye dünyadaki 16’ncı en büyük ekonomi olmuştur ve gayri safi yurt içi h?sılamız 1 trilyon Amerikan dolarından fazladır."

"Türkiye kendi ulusuna ve diğer uluslara mümkün olan en olumlu liderliği ortaya koymaktan kaçınmayacaktır" diyen Gül konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Kendisini değiştirme konusundaki deneyiminin, geniş bir izleyici kitlesi tarafından takip edildiği dinamik bir ülkenin lideri olarak, ben de davranışlarımla örnek olmam gerektiğine ilişkin mesuliyet hissediyorum.

Bu nedenle, hem kendi yurdumda hem de yurt dışında, daha çoğulcu ve kapsayıcı demokrasiye, daha istikrarlı bir gelişmeye, daha kolektif bir güvenliğe ve daha çok kültürlerarası ve dinler arası toleransa sahip olmak için baskılarımı sürdürmeye devam edeceğim.

Orta büyüklükteki bir Anadolu şehrinden gelen biri olarak, tüm hayatımın, memleketimdeki insanlar için daha iyi bir yaşam ve dünya sağlamaya çalışmakla ve çabalamakla geçtiğini söyleyebilirim. Sadece ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştığım zorlu zamanlarım da oldu. Ama her zaman umutlarımın ve hayallerimin peşinden koştum ve hiç umutsuzluğa kapılmadım. Şu ana kadar konuşmamda içinde bulunduğumuz dönemin, değişim, yenilikler, bağlılık, işbirliği, halkın güçlenmesi ve liderlik dönemi olduğunun altını çizdim. Tüm hayatım boyunca bana kılavuzluk eden kavramlar ve prensipler de tamamen bunlardı. Her daim muhafazakar ve geleneksel değerlerime bağlı kaldım. Yine de kültürel kimliğim ve bahsettiğim muhafazakar değerlerim dünyanın her zaman değişmekte olan gerçeklerine kendimi adapte etmemi engellemedi. Söylevlerimde alçakgönüllü, toleranslı, mütevazi olmaya çalıştım ve yapıcı bir politik dili benimsedim. Çoğu profesyonel, politik ve diplomatik ilişkime sağgörülü, sabırlı, sebatlı ve pragmatik olarak yaklaştım. Ama prensiplerin pragmatik fırsatçılıkla çatıştığı ana konularda, neredeyse her zaman sezgilerim prensiplerden yana olmuştur ve sonuna kadar da prensiplerim için savaşırım. O bakımdan başkanlık için adaylığımı koyduğumda test edildim. Adaylığımı geri çekmem hususunda bana yapılan hakkaniyetsiz ve yapay baskılara rağmen hayalimin peşinden koştum ve prensiplerimden ödün vermedim."

Gül konuşmasının sonunda şu nasihati verdi: "Kişisel deneyimden söz etmişken, size bugün verebileceğim basit ama kuvvetli tek nasihat şudur: Hiçbir zaman sorumluluk almaktan kaçınmayın ve liderlik yapma fırsatını yakaladığınızda liderliğinizi yapın." (Dogan Haber Ajansı)
 

Facebook

Youtube