Girişimci Emin Onur Genç tarafından kurulan ve halen Türkiye'nin en büyük yerli sermayeye sahip e-mail pazarlama şirketlerinden biri olan INBOX, Amerika'da yeni bir başlangıca hazırlanıyor. Türkiye'de 2000'den fazla kuruma email pazarlama alanında hizmet veren INBOX, ürünlerini küresel çapta müşterilerine ulaştırmayı hedefliyor. Türkiye'de yabancı firmaların da ilgi odağı olan şirket, satın alma ve ortaklık tekliflerini kabul etmeyip kendi rotasını çizerek global bir marka olmak için uğraş veriyor. INBOX'un Türkiye'deki ve Amerika'da başlayan serüvenini kurucusu genç girişimci Emin Onur Genç ile konuştuk.
INBOX’ı kurma fikri nasıl doğdu? İlk müşteriniz ve şirketinizin yıldızının parlamaya başladığı an hangisiydi?
2009 yılında “Genç Dizayn” markası altında web tasarım hizmetleri sunan bir firma olarak yola çıkmıştık. 2010 yılına kadar ağırlıklı olarak web tasarım ve SEO üzerine uğraştık. Artık yaygın olarak bilindiği üzere, dijital dünyanın en ağır işlerinden birisidir web tasarım. Zira sürekli insanlarla uğraşmayı gerektirir! Şahsen, bu uğraşların pek sürdürülebilir olmadığının ve bir sonunun olduğunun bilincindeydim. Bu yüzden sürekli yeni işler üzerine arayışlarım; hatta uygulama denemelerin dahi olmuştu. Ancak birçoğu ne yazık ki başarısızlıkla sonuçlandı. Sonra bir gün, internetin en önemli iletişim aracının ne olduğu üzerine düşününce, cevabın hiç kuşkusuz, dijital dünyanın en eski fakat eskimemiş aracı e-posta olduğunu fark ettim. E-posta ile ilgili bir şeyler yapmak isteyince, INBOX bir anlamda kendiliğinden oluştu ve 2010 yılından bu yana sürekli olarak gelişmeye devam etti. Özellikle son 1 yıldır da yapay zekâ üzerinde çalışarak gelişimimize devam ediyoruz.
E-posta pazarlamasının şirketler için daha da önemli hale gelmesi rekabeti de beraberinde getirdi. Sizi rakiplerinizden farklı kılan yönler nelerdir?
Rakiplerimiz ile aramızda elbette benzer yönler var; fakat ayrıştığımız çok ciddi noktaların da bulunduğunu söylemeliyim. Ancak bu ayrımlar daha çok teknik nitelikte oldukları için müşterilerimizin ilk bakışta bunları fark etmeleri pek mümkün değil. Bana göre en önemli farkımız tamamen kendi mühendislerimiz ile geliştirdiğimiz ve bu yüzden tamamen bize ait olan altyapımız. Bizim yaptığımız işte iki önemli nokta var: biri müşterinin gördüğü platformun, yani genel anlamda arayüzün yazılımı; diğeri ise asıl işi yapan ve milyonlarca e-postayı gönderen, sonrasında da geri bildirimleri toplayan altyapı ve sunucu sistemleri. Bunların her ikisinde de dünya çapında sistemler kurmanın yanında, özellikle arayüz konusunda rakiplerimizden çok daha kullanıcı dostu ve hızlı bir yazılım yarattığımızı düşünüyorum. E-posta gönderimi konusundaysa dünyadaki birçok firmadan çok daha ileri bir noktadayız. Zaten sistemlerimizde her zaman en son teknolojiyi kullanıyoruz. Tüm bunların üstüne müşterilerimize sunduğumuz hizmet açısından, fiyatlarımız yalnızca Türkiye için değil, küresel çapta rekabet etme kapasitesine sahip.
INBOX’ı yerel bir marka olarak Türkiye’de belli bir konuma getirdiniz. Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Türkiye’deki konumumuza dünyada da erişmek istiyoruz. Bir süre önce şirketimizin Amerika ayağını da oluşturduk. Amerika’da kurmuş olduğumuz şirket daha çok yeni; ancak sadece şirket yeni, biz bu işte eskiyiz ve tecrübeliyiz. Hedefimiz, ürünümüzü küresel çapta kullanıma sunmak ve her ülkede farklı pazarlama kültürlerine özel modül ve özellikler geliştirmektir.
Sizi satın almak veya ortak olmak isteyen yabancı şirketler var mı? Sektörünüzün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’den birkaç yatırım teklifi aldık. Ancak bunları ben kabul etmedim. Çünkü her geçen gün hızla büyüyoruz ve büyümek için daha çok paraya ihtiyacımız yok. Örneğin, bizim hala bir pazarlama ve satış ekibimiz yok. Bir anlamda kamu dairesi gibi çalışıyoruz desem yalan olmaz. Pazarlama ve reklamdan ziyade biz tüm yatırımızı ürünün kendisine yapıyoruz. Tıpkı Apple gibi… Çünkü ben inanıyorum ki bir ürünü rekabet edilemeyecek seviyeye getirirseniz, zaten reklama ihtiyacınız da kalmaz.
Şirket hali hazırda Türkiye’de kaç müşteriye hizmet veriyor ve sizin sisteminiz üzerinden ayda ne kadar e-posta gönderiliyor?
An itibari ile aylık 780, yıllık 2000’in üzerinde müşteriye hizmet veriyoruz. Günlük ortalama 5 milyon e-posta gönderiyoruz.
Altyapınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
Öncelikle şirket felsefesi olarak, tüm çalışmalarımızda DevOps metodolojisini uygulamamız bize ürün geliştirmede çeviklik kazandırıyor. Bu şekilde ürünlerimizde yüksek kalite sağlarken, ortaya çıkarmayı başardığımız etkin çalışma da maliyet avantajı oluşturmamıza olanak tanıyor. Dolayısıyla müşterilerimize kesintisiz premium servisler sunabilirken, ücretlerimizi de rakiplerimize oranla daha ekonomik seviyelerde tutabiliyoruz. Bu anlamda iyi bir rekabet gücüne sahibiz diyebilirim.
Daha teknik olarak, mimarimizin dağıtık ve herhangi bir sağlayıcıdan bağımsız olması (vendor, platform ve ISP gibi); ayrıca uçtan uca otomatize edilmiş olması bize çok büyük esneklikler sağlıyor. Bunu da microservices mimarisi kullanarak başarıyoruz. Bu sayede INBOX servislerine yeni modüller ya da özellikler eklerken çok hızlı ve efektif hareket edebiliyoruz. En önemlisi, bu esnekliği müşterilerimize yansıtarak, beklentilerini en üst düzeyde karşılayabiliyoruz.
E-posta pazarlamasında yılların getirdiği uzmanlaşma ve tecrübeyle, bu sektördeki en önemli konu olan teslim edilebilirlik (deliverability rate) oranlarımızı en yüksek seviyede tutmak için algoritmalar geliştirdik. Amacımız her zaman müşterilerimizin yürüttükleri kampanyalardan en iyi geri dönüşleri alması oldu ve bunu da sağlamış durumdayız. Geliştirdiğimiz algoritmaların bize sağladığı şu: e-posta pazarlaması için kullanıyor olduğumuz IP’ler, büyük e-posta servis sağlayıcıları ve filtreleme servislerinde yüksek itibara (reputation) sahipler; böylece gönderimini yaptığımız e-postaları alıcılara sorunsuzca ulaştırabiliyoruz. Bir diğer deyişle, müşterilerimize INBOX ile gerçekleştirecekleri pazarlama kampanyaları için yüksek verim sağlamayı garanti ediyoruz.
INBOX gönderim paketleriniz ile ilgili de bilgi verebilir misiniz?
İşte rakiplerimizle belki de en büyük farkımızı bize şu anda bir soru sorarak anlatma fırsatı verdiniz. Neredeyse tüm e-posta pazarlama firmalarının web-sitelerine girip baktığınızda, abone tabanlı bir fiyatlandırma modeli uyguladıklarını görürsünüz. Bizde ise aylık gönderim kotası limiti vardır. Aslında bu konuda karar vermemiz çok zaman aldı ve zor oldu. Çünkü aylık kotalı paketler spam’cilerin iştahını kabartan bir uygulamadır. Buna bir karşılık olarak, biz bu kişiler bize yöneldiğinde sistemlerimizin itibarını koruyabilmek açısından, yazılımımızda geliştirdiğimiz bazı yapay zekâ uygulamaları sayesinde spam’cileri daha gönderim yapmadan; yani sistemlerimize bir zarar vermeden önce engelleyebiliyoruz. Dolayısıyla hem sistemimizi iyi çalışır halde tutup hem de müşterilerin daha çok tercih edeceği bir uygulamayı yürütmeyi başarabiliyoruz.
Buna ek olarak, ben zaten şahsen abone tabanlı paketlerin çok adaletli olduğuna inanmıyorum. Örneğin iki farklı müşteri profilini ele alalım. Biri lojistik firması olsun, diğeri ise yerel bir restoran ve her ikisinin de 10.000 abonesi olsun.
Lojistik firmaları gemi lokasyon durumlarına göre abonelerine günde 2-3 defa e-posta yollayabiliyor. Ancak bir restoran, abonelerini çok sıkmaması gerektiğini düşündüğünden ayda 3-4 defa gönderim yapıyor. Bu durumda lojistik firması ayda 600 bin e-posta gönderiyorken restoran 40 bin e-postaya ulaşıyor. Sizce bu durumda her iki firmanın da her ay aynı ücreti ödemesi normal olur mu? Bence bu adaletsiz bir sistem. Açıkçası neden e-posta pazarlama firmalarının bir birlik olmuşçasına bu sistemde hizmet verdiklerini anlamıyorum. Sanırım küresel piyasaya açıldıktan sonra biz onları hayli kızdıracağız.
Amerika’daki planlarınız nelerdir?
Amerika’yı ben şahsen çok sevdim. Burada yaşamak Türkiye’ye kıyasla çok daha kolay. Ben refah seviyesi yüksek ülkelerdeki insanlarla eşit koşullarda yaşamamız gerektiğini düşünen biriyim. Bu sosyal dengeyi en güzel sağlayan ülkenin de Amerika olduğunu çoğu kişi kabul ediyor. Amerika en azından buna fırsat veriyor.
Şu anda iki ülkede ofis ve çalışanlarımız var. Henüz Amerika’da çok yeniyiz. Uzun vadede planım Amerika’daki ofis üzerinden tüm dünyaya hizmet vermeye başlamak. “Neden Amerika?” sorusuna cevabım ise hukuksal ve yönetimsel konularda burada iş yürütmeyi ve işi büyütmeyi çok daha kolay bulmam. Amerika’da da şirketinizin bir ayağının olması küresel çapta büyümeyi hedeflerken işlerinizi oldukça kolaylaştırıyor.
Eklemek istedikleriniz?
INBOX olarak temel prensip edindiğimiz konuların başında az kişi ile çok iş yapma felsefesi gelir. Bu elbette çalışanlarımızdan nefret ettiğimiz için değil; yalnızca bilgisayarların daha fazlasını yapabileceğine inanıyoruz. Şu anda dahi geliştirdiğimiz yapay zekâ algoritmaları sayesinde tüm testlerimizi ve gerekli periyodik kontrollerimizi insanlar değil robotların yapmasını sağlıyoruz. Kısacası otomatize edebildiğimiz her şeyi otomatize ediyoruz. Bunun yanında şirket olarak bürokratik işleyişten yana değiliz, hoşlanmıyoruz. İşinizi iyi yaptığınız sürece, kimse akşam kaçta çıktığınızı ya da işe kaçta geldiğinizi sormamalı. Zaten buna uygun olarak da ABD’de bir ofis açmak için geldiğimizde İstanbul’daki ofisimizde yalnızca 8 kişilik bir ekip bıraktık ve başlarında da bir patron yok.