Ertegünlerin 41 Milyon Dolarlık Oxford Bağışı Hakkında Türk Amerikan Toplumu Ne Düşünüyor?

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 

Cemil Özyurt - Ahmet Ertegün, 1947 yılında aile dişçileri Dr. Vahdi Sabit'ten aldıkları yardımla kurduğu Atlantic Record ile dünyaca ünlü sanatçıların yapımcısı olarak adını Amerikan müzik tarihine altın harflerle yazdırdı. Eric Clapton, Phil Collins, Genesis, the Rolling Stones, Led Zeppelin, Crosby, Stills Nash, Aretha Franklin, Ray Charles gibi isimlerin keşfedilmesini ve geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Caz müziğinin Amerika'da yaygınlaşmasında en etkili isim oldu.

Ahmet Ertegün'ün eşi Mica Ertegün, 29 Şubat'ta Oxford Üniversitesi'ne yaptığı 41 milyon dolarlık bağış ile dünya genelinde gündem oldu. Bağış, 15 uluslararası öğrencinin müzik, edebiyat, tarih, arkeoloji, Asya ve Orta Doğu araştırmaları alanlarında eğitim almasına imkan verecek. Ertegün'ün verdiği miktar 900 yıllık okul tarihinin en büyük bağışlarından biri.

Oxford'taki yeni programa para Ahmet Ertegün Eğitim Fonu için toplanan paralardan aktarılacak. Fon, İngiltere, Amerika ve Türkiye'de burs programlarını destekliyor.


2007 yılında 27 yıl aradan sonra bir araya gelerek ilk konserlerini veren Led Zeppelin'in verdiği konserlerde toplanan paralar Ertegün Eğitim Fonu'na aktarılmıştı.

Paranın nerden geldiği ve nereye aktarıldığı ile ilgili kısa bir bilgi verdikten sonra Türk Amerikan toplumunun konu hakkında ne düşündüğüne dönelim. Toplumun değişik kesimlerindeki ağırlıklı görüş, ''Neden bu paranın Türk Amerikan toplumu yararına kullanılacak her hangi bir kurum ya da kuruluşa verilmediği'' yönünde.

İlk dinlendiğinde akla yatkın ve Mica Ertegün'ün eleştirilmesi normal gibi gelse de, bu konuda farklı düşünüyorum.

Bugüne dek Türk Amerikan toplumundan hangi dernek ya da vakıf Mica Ertegün'ün kapısını çalıp ''Bizim elimizde şöyle ciddi bir proje var. Şu kadar da paraya ihtiyacımız var'' diye sordu? Ya da bu kadar çok paranız olsa siz hangi Türk derneğine bağışlarsınız? Üyelik yapısı işlemeyen, yılda bir iki kez göstermelik faaliyette bulunan, binası olmayan, hesapları denetlenemeyen, mali hiçbir kaynağı olmayan, profesyonellikten uzak hangi derneği yardım için seçerdiniz?

2006 yılından vefat eden Ahmet Ertegün de ''Türk Amerikan toplumuna faydası olmadığı gerekçesiyle'' sık sık eleştirilir. İşin aslı öyle midir, bir bakalım: Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu eski Başkanı rahmetli Şevket Karaduman ile o yıllarda Federasyon'da görevli Numan Okuyan, bir gün Ahmet Ertegün'ü ziyarete gider. Manhattan'da eski Pan Am Building'in (yeni Metlife) yanında 2.5 milyon dolara Federasyon için bir bina almak istediklerini ve yardıma ihtiyaçları olduğunu söylerler. Ertegün, ''Gidin projeyi kağıda dökün, ödeme planlarını çıkarın bana öyle gelin,'' der.

O yıllarda içerdeki kavgadan projenin detaylarına vakit bulamayan Federasyon yönetimi tekrar Ertegün'ün karşısına çıkmaz. Bina da alınamaz.

Bir başka örneği bizzat Ahmet Ertegün'ün Rockefeller'deki ofisinde kendisinden dinlemiştim. Türkiye'nin tanınmış dans topluluklarından Mustafa Erdoğan'ın sanat yönetmenliğini yaptığı Anadolu Ateşi 2004 yılında ilk kez New York'ta gösteriye gelmiş, TurkofAmerica dergisi olarak biz de grubun tüm görüşmelerini, sponsorluk çalışmalarını, bilet satışlarını, reklam ve pazarlama faaliyetlerini organize etmiştik. Ertegün'den randevu alıp beş kişilik bir ekiple ziyarete gittik. Anadolu Ateşi'nin Las Vegas'taki otellerde sürekli şov yapmasına aracı olup olamayacağını sorduk. ''Kimi devreye sokayım'' diye sordu. ''Las Vegas'taki pek çok otelin sahibi milyarder Kirk Kevorkian yardımcı olmaz mı?'' diye sorduk.

Ertegün sinirlendi. ''Siz Kirk Kevorkian kim biliyor musunuz?'' diye sordu.  Sonra devam etti: ''Kevorkian benim çok iyi eski bir arkadaşım. 17 Ağustos 1999 İzmit depreminden sonra kendisini aradım. Türkiye'ye yardım etmesini istedim. Dostluğumuza itibar edip 1 milyon dolar yardım kararı aldı. Peki Türk Hükümeti ne yaptı biliyor musunuz. Ermeni bir işadamından yardım alamayacağı gerekçesiyle yardımı geri çevirdi. Ben şimdi hangi yüzle gidip Kevorkian'dan Anadolu Ateşi için yardım isteyeyim'' diye sordu.

Anadolu Ateşi yöneticilerine, Las Vegas'ta sürekli şovlara çıkması için de neler yapması gerektiğini anlattı, tavisyelerde bulundu. Ekipten Broadway şovuna gitmek isteyen iki kişiye de, sekreterine talimat verip en iyi yerden bilet aldırdı.  

O gün anladım ki, Ertegün bizler gibi hayatının önemli bir bölümünü Türkiye'de geçiren, gurbet hasreti çeken, türkü dinleyince memleketini özleyen, 1960 darbesini, 1971 muhtırasını anıp zor günleri yad eden, tüp, şeker, ekmek kıtlığını hatırlayan, Zeki Müren, Müzeyyen Senar dinleyip hüzünlenen, Kemal Sunal filmlerine gülen klasik bir Türk değil. ''Sen Türksün, ben de Türküm'' diye iş yapan bir yapısı yok. Amerikan şov dünyasının oluşmasına katkı sağlayan, yükseldikçe de doğal olarak Türklerle bağı minumuma inen bir dünya insanı. Milyonları peşinden sürükleyen Ray Charles'i, Aretha Franklin'i, Led Zeppelin'i parlatan bir insanda ego olması kadar da doğal bir şey olamaz.    

Türk toplumu içinde daha fazla zaman harcasa Ahmet Ertegün olabilir miydi, o da bir başka sorulması gereken soru. Zaten böyle bir durumda Amerika'ya caz müziğini sevdirme imkanı ve çabası olmazdı.

Gelelim asıl konumuza. Önüne ciddi bir projeyle çıkıp Ertegün'den yardım alamayan kim var merak ediyorum. Mesela kendisi de Özbek kökenli olan Ahmet Ertegün, vefatından sonra defnedildiği Özbek Tekkesi'ni 1994 yılında 2.5 milyon dolara restore ettirmiş. Yani biri önüne projeyi koymuş, ikna etmiş. Eğer Türk Amerikan toplumundan bir grup da Mica Ertegün'ü ikna edebilseydi, 41 milyon dolardan bir kaç milyon dolar pay alabilirdi.

Ancak göz ardı edilen başka bir nokta var. O da Ahmet Ertegün'ün ölümünden sonra 27 yıllık molanın ardından 10 Aralık 2007'de bir araya gelen Led Zeppelin grubunun Ahmet Ertegün Eğitim Fonu için verdiği konserden elde edilen gelir. Londra'da O2 Arena'daki konser için 16 bin bilet basıldı. Biletlerin tanesi 250 dolardan satıldı. Ahmet Ertegün Tribute Konseri'nden 5 milyon dolara yakın gelir elde edildi. Bu gelir fona aktarıldı.

Geçtiğimiz altı yılda Ahmet Ertegün anısına Türk toplumunda yapılan her hangi bir etkinlik var mı pek hatırlamıyorum. Ya da Ertegün'ün vefatından sonra eline bir buket çiçek alıp başsağlığına giden bir Türk dernek, vakıf, organizasyon yetkilisi var mı bilmiyorum. Sadece Washington DC'de Türk büyükelçiliğinde Büyükelçi Namık Tan'ın girişimi ile her ay bir caz konseriyle Ertegün kardeşlerin Büyükelçilik'te ev sahipliği yaptığı caz konserlerine atıfta bulunuluyor. Bu girişim de tamamen Büyükelçi Tan'ın kişisel girişimi ve çabalarıyla başlatıldı ve yürütülüyor.

Türk toplumunda insanları onore etme ve yüceltme maalesef Amerikan toplumuyla boy ölçüşemez. Biz yükselenleri aşağıya çekmeyi severiz. Anısına sahip çıkmazsanız, parasına da sahip olamazsınız.  


Vefatından önce dünyaca ünlü müzik adamı Arif Mardin'i Madison Avenue'deki Manhattan Record ofisinde ziyaret etmiştim. 2003 yılında Norah Jones, Grammy ödüllerini silip süpürmüş, Mardin'de aynı törenlerde Come Away with Me albümü ile En İyi Pop Albüm ödülünü almıştı.

Kendisine, ''Arif Mardin çok başarılı ama hiç bir Türkün elinden tutmaz' diye eleştiriler var, ne diyorsunuz'' diye sormuştum. Aynen şunları söylemişt: ''Bakın Norah Jones, Amerika'da gece klüplerinde şarkı söylemiş, annesiyle arabalarda uyumuş, Amerika'nın en ücra kasabalarında buranın tozunu yutarak yetişmiş bir sanatçı. Amerikalılara İngilizcesi iyi olmayan birini yıldız diye kabul ettirmeniz çok zor. Ben Türkiye'den hiç İngilizcesi olmayan veya yarım İngilizceye sahip kimi getireyim de burda dünya yıldızı yapayım? '' diye sormuş, cevapsız kalmıştım.


Amerikan toplumunda yıldızı yükselen Türkleri ön yargılarımızla eleştirip mahkum etmeyelim. Onların anlattıklarına da kulak verelim. Türk Amerikan toplumunun genelinde hakim olan ''Türk toplumuna faydası yok'' söyleminin gerçekliğini farklı bakış açılarıyla değerlendirmeye çalışalım.

Ve bu insanları kendi kişisel dünya görüşümüz, memleket hasretimiz, sevgimiz sınırları içerisinde değerlendirmeyelim.

Ahmet Ertegün'ü, Arif Mardin'i, Mehmet Öz'ü, Muhtar Kent'i anlamsız eleştirilerle yıpratmayalım. Bırakın o seviyelere ulaşanları, küçük işletme bazında maddi durumunu düzelten, para kazananların bile yolunu değiştirip uzaklaştığı Türk toplumunda üst düzeydeki insalardan beklentilerimizi çok yükseltmeyelim. Ciddi projelerle karşılarına çıkalım. ''Büyük insanlar büyük projeler düşünür'' bu gerçeği unutmayalım.
(5 Mart 2012, New York)
  

Facebook

Youtube