
Libya’yı Nato ülkeleri Avrupa’daki Fransa, İngiltere daha sonra Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler bir iç savaşın içine sokmayı başardılar. Olay beklenmedik bir şekilde Suriye’ye sıçradı. Suriye’deki Esad babasının günahlarını çekme süreci içine girdi. Büyük bir olasılıkla Suriye’deki iktidarın Libya’dan daha önce el değiştireceğini söyleyebiliriz.
İslam Konferası’nı oluşturan 57 ülke içinde demokrasiyi tadan ve demokrasiyle yönetilen tek ülke laik Türkiye Cumhuriyeti olarak ortaya çıkmıştır. Diktatörler, aile krallıkları, babadan oğula geçen yönetimler artık sürecini yavaş yavaş doldurmaya başladı. Gözümüzü şimdi biraz da Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne çevirmemizde yarar var.
ORTA ASYA'DA TAŞLAR OYNUYOR
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki gelişmeler yeni sürprizleri de beraberinde getiriyor. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde ilk dikta yönetimine karşı başkaldırı Kırgızistan’da oldu. Kırgızistan’da geçtiğimiz yıllarda iki bin kişinin başkaldırısı, orada yönetimi değiştirmeye yetti ve Kırgızistan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında demokrasiye kusurluda olsa geçen tek ülke konumunda kaldı. Dünya kamuoyunun bekleyişi diğer diktatörlerin de yavaş yavaş yerlerini terk edeceğine yönelikti. Kazakistan’da geçtimiz haftalarda tekrar %95,5 oranında bir oyla iktidarını pekiştiren Nazarbayev gibi kişilerin yönettiği ülkeler bu konuda fazla umut vermemekteler.
ORTA ASYA'DA KIRGIZİSTAN'DAN SONRA DEĞİŞİM RÜZGARI ESMEYE DEVAM EDECEK Mİ?
Kuzey Afrika Ülkeleri’nde başlayan, artık komşularımız Suriye’ye ulaşan, daha sonra da Ürdün’ü içine alabilecek bu gelişmeler yakın bir gelecekte Orta Asya’da da görülecek. Orta Asya Ülkeleri arasında topun ağzında olan ilk ülke Azerbaycan olabilir. Aliyev klanının yönetimi babadan oğula geçen ülke konumu yavaş yavaş Azerbaycan’daki gençleri de uyandırmaya başladı. Özbekistan’daki despot yönetim Kazakistan, Türkmenistan’daki gelişimler, 2011’de patlamaya hazır bir bombanın ipuçlarını veriyor. Dünya düzeni artık yeni baştan kuruluyor.
Ülkelerdeki halklar ve genç nüfus işsizliği ve baskıyı kabul etmiyor. Bugüne kadar korkularından göz yumdukları hükümetlere karşı Wikileaks olayının bombayı fitillemesi ilginç bir gelişme. Gerçek bir sıralama yaparsak Kırgızistan’dan sonra Azerbaycan daha sonra Türkmenistan ve iki liderin uzun süredir yönettiği Özbekistan ve Kazakistan’da da ciddi bir gelişme bekleyebiliriz. Liderler bu korkuyu yaşamaya başladılar. Bu kişilerin elinde iki önemli koz var: Ya Libya’da yapılan gibi ayaklanan kendi halklarının üzerine ateş açıp diktalarını sürdürmeye çalışıcaklar; ya da gerekli reformları ciddi bir şekilde ele alarak halka demokrasiye geçeceklerinin ümidini verecekler.
Bu sınavı Suriye’de genç Esad kaybetti. Türkiye’den gelen tüm telkinlere rağmen reformları harekete geçirmeden baskı düzenini devam ettirmeye çalışıyor. Genç ve uygar karısı ile Avrupa’ya dönük yüzünü de ortaya çıkararak diktasını sürdürmek istiyor. Bunun kolay olmadığını önümüzdeki günlerde kendisi de görecek. Olayların en önemlisi Libya’da Kaddafi’nin ne zaman kaybedeceğine bağlı. Kaddafi artık kendi halkının gözünde olayı kaybetmiş durumda. Ailesiyle birlikte hunharca bir direniş gösteriyor. Bu direnişi biraz da anti-emperyalist bir şekilde yapıyor. Bunu yaparken de Fransa’daki Sarkozy gibi dış politikada bilgisiz adamların saldırıları Kaddafi’nin elini kuvvetlendiriyor.
AVRUPA'NIN ÇARESİZLİĞİ
Avrupa’daki liderler tamamiyle kendi iç sorunlarına dönmüş bulunuyorlar. Angela Merkel’in altından halı ciddi bir şekilde çekilmiş bulunuyor. Baden-Wüttemberg ve Rheinland- Pfalz eyaletlerindeki seçim yenilgileri, koalisyon ortağı hür demokratların lideri Guido Westerwelle‘in artık kaybettiğini anlaması, 2013 seçimlerinde Angela Merkel’in tekrar iktidar olamayacağını ortaya çıkardı.
Türkiye karşıtlığı ve islama karşı tavır Angela Merkel’in iktidarda kalmasına yetmedi. Almanya’da Merkel bir açıdan kaybedenleri oynuyor. İlk sorun olarak yaşlanan nüfus ile 2015 yılında 36 milyon sosyal sigortalı Almanın kesintileriyle 28 milyon emeklinin parasını ödemek durumda kalması; ikinci olarak işsizlik oranının %9 gibi çarpık bi şekilde gösterilmesi, Türkiye’de TÜİK’in yaptığı gibi %18 olan işsizliği Almanya’da belirli hilelerle %9’a düşürmesi ve üçüncü olarak da sosyal devletin çöküşü bu devletin dış politikadaki ataklığını önlüyor. Fransa’da Sarkozy son kanton seçimlerindeki başarısızlığından sonra artık güzel karısı ile poltikayı bırakması gerektiğini yavaş yavaş görmesi de onların dış politikadaki saldırganlığını ortaya çıkarıyor. Ekonomik çöküşün ciddi boyutlara geldiği iki Avrupa ülkesinde iktidar değişiminin sinyallerini vermesi artık Avrupa Birliği’nin hiçbir şekilde söz sahibi olmayacağını ortaya çıkarıyor.
POLİTİK GÜÇ OLAMAYAN AVRUPA BİRLİĞİ
Çöküşün içinde bulunan Avrupa Birliği,Yunanistan, Portekiz ve İspanya’yı nasıl kurtaracağım diye düşünürken; Almanya, Fransa ve İngiltere ekonomik sıkıntılarını atlatmak için planlar yapma aşamasına girdi. Ekonomik olarak güçlü olamayan Avrupa Birliği’nin politik olarak değişimlere taraf olmasını veya bu konuda çözüm önerisi oluşturmasını bekleyemeyiz. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği çerçevesinde bulunan 60.000 kişilik vurucu gücün de Balkanlarda hiç birşey yapamamasının ardında Kuzey Afrika, Yakın Doğu veya Orta Asya Türk Cumhuriyetleri‘ne yönelik bir atılım gösteremeyeceğinin bilincindeyiz.
TÜRKİYE'NİN KONUMU
GelelimTürkiye’nin konumuna:Türkiye hakikaten bölgesel bir lider ülke olarak başta Libya olmak üzere Mısır, Suriye, Tunus hatta çekmecesindeki planlarda Orta Asya Türk Cumhuriyetleri için yeni bazı gelişmelere hazırlıklı olma aşamasına girmiş bulunuyor. Mısır ve Tunus ile Türkiye iyi bir yol izledi. Libya’da hangi tarafın kazanıp hangi tarafın kaybedeceğini bilemeyen Türkiye tarafsız kalmak gibi bir hata içine düştü. Tarafsız kaldığınız zaman iki tarafta da kaybetmiş bulunuyorsunuz. 25.000 insanımızı çok erken Libya’dan çektik. Kaddafi’nin gideceğinden hareket ettik. Şu anda Suriye’de Esad’ın gitmeyeceğine yönelik bir beklentideyiz. Dış politikada bölgede lider ülke konumundaki Türkiye ilk önce sınırlarını yeni göç dalgalarına karşı korumakla sorumlu.
YENİ GÖÇ ÜLKESİ TÜRKİYE
Kuzey Irak’taki olaylardan sonra Güneydoğu Anadolu bir göç bölgesi haline gelmiştir .Birçok Kürt Türkiye’ye sığınmıştır. Suriye’deki gelişmeler daha da artarsa; açık bir sınır olarak gördüğümüz Suriye’den akrabalarına kaçan Suriyelilerin büyük sayılara ulaşabileceğinden hareket edebiliriz. Türkiye’de iki milyonun üzerinde Azeri kökenli vatandaşımızın yaşadığını göz önünde bulundurursak; Azerbaycan’da patlayabilecek olaylardan sonra Azerbaycan’da kaybeden tarafın taraftarlarından Türkiye’ye yeni bir göç olabilir.
Türkiye istese de istemese de bir göçmen ülkesi olmuş durumda. İki milyonun üzerinde bölgedeki komşu ülkelerden gelen insanlar Türkiye’deki pek çok branşta kaçak olarak çalışıyor. Kapitellerini topluyorlar ve bununla kendi ülkelerinde yaşayan ailelerini geçindiriyorlar. 60.000’i Ermenistan’dan olmak üzere Kuzey Irak’tan, Moldova, Gürcistan ve Balkan ülkelerinden Türkiye’ye birçok kaçak göçmen gelmiş bulunuyor. Türkiye 47 etnik ve dinsel kimlikten oluşan kişiliği ile bölgede olaylardan en fazla pozitif ve negatif olarak etkilenecek ülke. İlk önce Mısır’a şuursuzca yapılan Türk yatırımlarının ne gibi sorunlar yaşattığını geçtiğimz aylarda gördük. Libya’daki müteahhitlerimizin kaybedenler grubunda yer aldığını görüoruz. Bu kayıplar kolay kolay geri dönmeyecek. Aynı gelişmeyi yakında Suriye ve Yemen için de söyleyeceğiz. Türkiye’ye sıcak bakmayan Aliyev’in ülkesinde fazla Türk yatırımı yok. Bu açıdan Türkiye ekonomik olarak değil; politik olarak kayba uğrayabilir. 2011 yılının sonunda bölgede en azından 10 ülkenin yeni hükümetler ve iktidarlar tarafından yönetildiğini göreceğiz.
YENİ YÖNETİMLER YENİ KİTLELER
Türkiye’nin eski dostları yerine, daha yeni ve daha agresif kitleler iktidara gelecek. Genel olarak ekonomide ihracatımızın %23 lük bir oranını Afrika ülkelerine, diğer yüksek bir oranını da Arap ülkelerine yaptığımızdan hareket edersek; kültürel bağımız olan bu ülkelerdeki değişimler bizi etkileyecek. Bu açıdan Türkiye komşu ülkelerindeki insanların yaşamını iki kültürel değerle etkiliyor: İran’dan Suriye’ye, Mısır’dan Azerbaycan’a kadar Türk dizilerinin izleyicilerinin artması Türkiye’ye karşı algılamayı değiştiriyor. Aynı şekilde yine bir kültür ihraç maddemiz olan Türk Popu da bu ülkelerde değişimde önemli rol oynuyor. Eskiden Amerika Birleşik Devletleri’nin müziği, filmleri, Coca-Cola’sı ve Mc Donald’sı ile yaptığını şimdi Türkiye aynı benzerlikteki hizmetleri ile yapıyor. Bu ülkelerdeki gençler Türkiye’yi ciddi bir şekilde örnek alıyor. Bu örnek alan kitleleri harekete geçirebilirsek önümüzdeki aylarda iktidar değişikliğinde iktidara gelenler ister istemez Türkiye’ye daha yakın olma sürecine gireceklerdir.