ABD'den Yitirilen Umutlar

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 
Kayseri’den yola çıktığında bir umudu vardı. ABD’de mesleği elektrik mühendisliği ilgili yüksek lisans yapmak. Tıpkı İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Trabzon’dan gelen üniversite mezunu akranları gibi. Üniversite sonrası iş bulamamış, İzmit’te çalıştığı fabrikadan kriz nedeniyle ayrılmak zorunda kalmıştı. Bir süre Kayseri’deki  ailesinin yanında kaldı. İşsizlik canına “tak” dediğinde de ABD’de yaşayan ablasının yanına gitmeye karar verdi. Vizesini Ankara’dan aldı. Malatya’daki Türk Hava Yolları acentası New York biletini satarken biraz alaylı bir şekilde “vize alamayacağını” ima etti. Ancak vizesi zaten hazırdı. New York’a indiğinde hayata yeniden başlamanın hiç de kolay olmadığı ilk haftasından itibaren kendini gösterdi. İş aramaya koyuldu. İngilizce kursu için gidebileceği ucuz bir okul araştırdı. Türkiye’den getirdiği para suyunu çekmeye başlamış, iş ve aradığı ucuzlukta bir okul bulamamıştı. Herşey tersine gidiyordu. Ablasının yanına gelmişti ama ev yine de el kapısıydı. Üniversite mezunu, meslek sahibi 27 yaşında bir genç, birden kendini işe yaramaz, başkalarının yardımına muhtaç biri gibi hissetmeye başladı. Yaşadığı sıkıntılara dayanamayıp dönüş kararı aldı. Türkiye’ye gitmeden bir gün önce sokakta gezerken eleman arayan bir restorana girdi iş aradığını söyledi. Belki şansı yaver giderdi nitekim öyle oldu. İşe başladı ardından da aradığı okula vesile olacak biriyle tanıştı.

Herşey yoluna girdi diye düşündü. Restoran işinden sonra bir süre taksi şoförlüğü de yaptı. Sonunda pekçok arkadaşı gibi bir benzin istasyonunda soluğu aldı. Günde sekiz saat çalışıp dört saat okula devam etti. Biriktirdiği paralarla Kayseri’de evlilik hazırlıkları yapan kardeşinin düğününü yaptı. Çiftçilik yapan babasına yardımcı oldu ama kendi amacından saptı. Bir süre sonra “Ben ABD’ye niye gelmiştim?” diye düşünmeye başladı. Restoranda garsonluk, taksilerde şoförlük yapmaya mı yoksa istasyonda gaz basmaya mı? Elbette hiçbiri. Ancak yaşamak için çalışmak zorunda olduğunun bilincindeydi. Devam ettiği okul sonrası iş çok yorucu gelmeye başladı.

Türkiye’den geçici bir süreliğine gelip de kalmaya karar verenlerin yaşadığı sıkıntı onu da bastı. Yasal olarak ABD’de nasıl kalabilirdi? Okulda öğrenci olabilirdi ama sürekli para ödeyip haftada 20 saat okula gidip üstüne 72 saat çalışmak dayanılmaz geliyordu. İstasyona gelip giden orta yaşın üstündeki İspanyol kökenli Amerikan vatandaşı bayanla evliliği düşündü. Eğer Amerikan vatandaşı bir kadınla evlenirse Green Card almak için yol açılacaktı. Evdeki arkadaşlarına danıştı. Onlar da cesaretlendirdi ve karar çıktı: Evlilik.

En yakın arkadaşlarından biri düğün şahidi oldu. 800 dolara ev tutuldu. Amerikan rüyası uğruna kendinden nerdeyse 20 yaş büyük biriyle evlendi. İlk zamanlar aşk uğruna yapılmış bir hava verilse de, kadın da evliliğin ana amacını biliyordu. Kadın çalıştığı işten kazandığı parayı tamamen kendi zevkine göre harcamaya başladı. Evin kirası, New Jersey’den New York’a giderken ödediği köprü parası, evin faturaları hep evin erkeğinin üstüne yıkıldı. Master için yola çıkan genç, bir süre sonra sadece kadının ihtiyaçları için çalışır hale geldi. Göçmen ofisine şikayet edilmemek ve en azından çalışma iznini elde edene kadar dayanma kararı aldı. Zamanla sinirleri gerildi, düşünmeken yüzünda yaralar oluştu. Kendi yaşındaki genç kızlar ilgisini daha az çeker oldu. Fiziksel olduğu kadar ruhsal çöküntüye girdi.

Yine Türkiye’ye dönmeye karar verdi. Çalıştığı istasyondan işten ayrıldı. Tam o sırada bir yıl önce başvurduğu green card çekilişini kazandığı haberi geldi. En umutsuz olduğu anda yine bir umut kapısı aralandı. ABD’de yasal kalmak için evlilik yolunu araştıranlara ise sıkı sıkıya “sakın evlenmeyin, ben çok çektim siz çekmeyin” diyor ve green kartının geleceği günü sabırsızlıkla bekliyor. Sırtında taşıdığı yükü bir an önce atmak için.