×

Warning

JFolder: :files: Path is not a folder. Path: /home/turkavenue/public_html/images/viyanayahudi

×

Notice

There was a problem rendering your image gallery. Please make sure that the folder you are using in the Simple Image Gallery plugin tags exists and contains valid image files. The plugin could not locate the folder: images/viyanayahudi

Viyana Türk Yahudi Cemaati

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 
16 Kasım 1885 günü Viyana’da, İkinci Bölge Zirkusgasse No. 22 de, yeni bir sinagogun temel atma töreninde toplanan davetlilere Viyana Sefarad Yahudileri Başkanı Marcos Russo şöyle sesleniyordu:
‘’Majesteleri Franz-Jozef Avusturya İmparatoru ve Majesteleri Sultan Abdülhamid II Osmanlı İmparatoru iken, Sadullah Paşa Osmanlı İmparatorluğu Viyana Büyükelçisi, Marcos Russo da Türk Yahudi Cemaatı Başkanı bulunurken ... Sefarad Yahudilerinin dini gereksinmelerini karşılamak üzere bu binanın inşaatına başlanmıştır.’’ Kapısında Türk ve Avusturya bayraklarının yan yana dalgalandığı bu sinagogun 17 Eylül 1887 Pazar günü saat 19’da düzenlenen resmi açılışında Yahudi İspanyolcası dilinde okunan duaları Franz-Jozef I ve Abdülhamid II adına yaşanan ülkenin ve devlet başkanının bekası ve başarısı için okunan dua (Anoten) izlemiş ve Avusturya ve Türk Milli marşları çalınmıştı.

Merkez holünde iki hükümdarın gerçek boy büyük tabloları asılı bulunan bu Sefarad sinagogu, geleneksel Doğu-İspanyol melodilerin özüne dokunmadan modernleştirilmiş müziğinin güzelliği ve dini servislerinin mükemmelliğiyle uzun yıllar Aşkenazların da zevkle devam ettiği bir mabet olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra yukarıda anılan tablolar kaldırılmış, yerine büyük aynalar konmuştur.

Mimar Ritter von Weidenfeld tarafından, Granada Elhamra Sarayı mimarisinden esinlenerek mağribi stilde inşa edilen, erkekler için 314 ve kadınlar galerisinde 100 oturma yeri bulunan, ayrıca yaklaşık 500 kişinin ayakta durabileceği bu sinagogda Abdülhamid II’ nin doğum günü her yıl özel bir törenle kutlanırdı. Avusturya Hükümetini temsilen Dışişleri Bakanlığı bir üst düzey görevlisinin, Harp Bakanlığını temsilen yüksek rütbeli bir generalin, Türk Büyükelçisi ve Elçilik erkanının merasim üniformasıyla katıldıkları bu tören Sultanfeiern - Sultan Bayramı olarak anılırdı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Avusturya ve Osmanlı imparatorlukları aynı safta yer aldığından Avusturya ve Türk bayrakları her vesile ile sinagog kapısında beraberce dalgalanmağa devam etti.

1925’lerde başlayan yeni ırkçı akımlardan sonra Sefaradlar yavaş yavaş Viyana’yı terke başladılar. Sinagogda hatırlanan en son görkemli tören 1935 yılında, büyük düşünür Maimonides (Musa bin Meymun)’in 800. doğum günü kutlamasıdır.

9-10 Kasım 1938 Kristallnacht gecesi (Almanya ve Avusturya’da yüzlerce sinagogun Naziler tarafından yakılıp yakıldığı 9-10 Kasım 1938  “kırık camlar” gecesi denir) Viyana Sefarad Sinagogu da tüm diğer Alman ve Avusturya sinagoglarının akıbetini paylaştı, Naziler tarafından yakılıp yıkıldı.

Peki, Osmanlı’nın hiç bir zaman hükümran olmadığı, Kanuni Sultan Süleyman (1529) ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1683) tarafından iki kez kuşatılmasına rağmen kapısından dönülen Viyana’da, Osmanlı’ya, hükümdarına, bayrağına ve milli marşına bu yakın ilgi neden? Şimdi öykünün en başına, Engizisyonun hala hüküm sürdüğü 18.yüzyıl İspanyasına dönelim.

Söylenceye göre, o tarihlerde Madrid’de, Moşe Lopez Perera adındaki bir çocuk ailesinden alınıp Hıristiyanlaştırılır. Adı Diego d’ Aguilar olarak değiştirilir ve papaz olarak yetiştirilir. Eğitiminde süratle ilerleyen Diego Engizisyonun ateşli savunucularından biri olur ve piskoposluğa kadar yükselir. Moşe Lopez’in annesi ve kız kardeşi Maranos olup Museviliği gizlice uygulamağa devam etmektedir. Bir ihbar üzerine yakalan kız kardeşi yargılanıp diri diri yakılmağa (Auto da Fe) mahkum edilir. İnfazdan bir gün önce, kederli ve umutsuz anne Piskopos Diego d’Aguilar’ı sarayında ziyaret ederek kızının affı için yalvarır. Ancak rahip bu talebi reddeder. Çaresiz kalan anne Piskoposa gerçeği açıklayarak kendisinin annesi, mahkumun kız kardeşi,  kendi adının da gerçekte Moşe Lopez olduğunu anlatır. Bu isim genç rahibin belleğinde çocukluğuna dair bir çok anıyı tazeler. Hıçkırıklarla ağlamağa başlayan Piskopos koşarak saraydan fırlar, ama artık geç kalmıştır. Kız kardeşi feci bir şekilde can vermiştir. Piskopos elbisesini çıkarıp atan Diego veya Moşe artık bu ülkede kalamaz. Henüz Arşidüşes iken babası İmparator Şarl VI ile Madrid’i ziyaretinde, onuruna düzenlediği bir ziyafet sonrasında kendisine bir altın zincir hediye eden Maria-Tereza’nın İmparatoriçe olarak hüküm sürdüğü Avusturya’ya kaçar. İmparatoriçe Moşe’ye ve kendisiyle birlikte kaçmağı başaran bir kaç Yahudi’ye sığınma hakkı tanıyarak ülkesinde ikamet edip dinlerini serbestçe uygulayabilmelerine izin verir.

Bu öykünün Encyclopedia Judaica’da ve tarihi araştırmalarda anlatımı ise farklıdır. Ansiklopediye göre Moşe Lopez Pereira 1699 yılında Portekiz’de, Marano bir banker babanın oğlu olarak dünyaya gelir. Baba Pereira aynı zamanda Portekiz tütün tekeli imtiyazını elinde tutmaktadır. Yahudiliği gizlice yaşamak (Marano) Portekiz’de zor olduğu için, Diego 1722 yılında, önce Londra’ya, oradan da Viyana’ya göç eder. Viyana’ya yerleştiğinde Hıristiyanlığı terk edip Museviliğe dönen Diego yeniden Moşe (Moses) Lopez Pereira adını kullanmağa başlar.

1723-1739 yılları boyunca, yıllık 7 milyon florin karşılığında Avusturya Devlet Tütün Tekeli imtiyazını nezdinde tutan ve kurumu yeniden organize eden Moşe Lopez’e 1726 yılında Baron unvanı verilir. Bu arada, Schönbrunn Sarayı’nın inşaatı giderlerine 300.000 florinlik bir katkıda bulunur.
Hofjude (Saray Yahudisi) sıfatıyla Saray’a özel danışman olarak atanan Lopez nüfuzunu Avusturya’da olduğu kadar değişik ülkelerdeki dindaşlarının canlarını ve haklarını korumak için kullanır. 1742’de Moravya, 1744’de Prag, 1752’de Montua ve Belgrad Yahudilerine yardım eder. Viyana Sinagogunda bulunan bir gümüş Sefer Tora tacı ve süsleri üzerinde İbranice Moşe Lopez Pereira - 5498 ( = 1737-1738) yazısı bulunmaktadır. 1938’de yıkılıncaya kadar Yahudilikte büyük oruç günü olan Kipur günü cemaatin kurucusu olarak her yıl adına dua okutulurdu.

Bu sıralarda Kamondo, Nisan ve Eskenazy gibi İspanyol kökenli bir çok aile de Viyana’ya yerleşmeğe başlamışlardır. Moşe Lopez ve karısı ile Samuel Oppenheimer ve yeğeni Samson Wertheimer, kentteki Sefarad Yahudilerini organize ederek 1736 yılında Viyana’daki ilk Sefarad Cemaatını kurarlar. Genellikle Osmanlı kökenli Sefarad Yahudileri, Pasarofça Antlaşması’nın (21 Temmuz 1718) Osmanlı tabasına ikamet ve ticaret serbestisi veren hükmüne göre huzur içinde ve çok kez Avusturya Yahudilerinden daha iyi koşullar altında yaşamakta, ibadetlerini, sinagog olarak kullandıkları, Ring duvarları içinde 307 numaralı binada ifa etmekteydiler.

Ancak bu rahatlık ve huzur uzun sürmez. 1742 yılında İmparatorluğun, fanatik kilisenin baskısıyla, Yahudileri ülkeden çıkarmayı planladığını öğrenen Moşe Lopez Pereira Osmanlı İmparatorluğuna yerleşmiş dindaşlarının ve özellikle Sarraf başı Yuda Baruh’un aracılığıyla durumu Sultan Mahmud I‘e ileterek desteğini sağlamayı başarır. Kraliçe Maria-Tereza, Padişahın özel elçiyle gönderdiği muhtırayı geri çevirmeyi göze almaz ve kararından vazgeçer.

{gallery}viyanayahudi{/gallery}
1750’lere doğru Viyana’da, iş ilişkileri dolayısıyla Türkiye’den gelip yerleşen, bir çok Sefarad Yahudisi aile mevcuttu. Her zaman Osmanlı kimliklerini koruyan ve Sultanın himayesinde kalan, büyük çoğunluğu Viyana’da bir kısmı da Temeşvar’da yaşayan bu Yahudilere Türk Yahudileri adı verilmiş, bu durum Avusturya makamlarınca da resmen kabul ve tescil edilerek tüm kararname ve belgelerde kullanılmağa başlanmıştı. 17 Haziran 1778 tarihinde yayınlanan ve Sefarad Cemaatı’nın statüsünü belirleyen 14 maddelik kararnamede açıkça Türk Yahudileri ve Türk Yahudi Cemaatı (Türkisch Israelitische Gemeinde) unvanları geçmektedir. Bu yıllarda Cemaat Başkanları Salamon Kapon ve İsrael B. Haim idi.

1840’lara kadar ibadetlerini kiralık binalarda sürdüren Türk Yahudileri’nn Obern Donaustrasse’deki sinagogları 1824 yılında, anlaşılmayan bir sebeple, yanınca Leopoldstrasse 321’deki bina kiralanır. 1848’de genişletilen sinagogun yerine 1868’de inşa edilen sinagog da Viyana’nın gitgide artan Osmanlı Yahudi nüfusunun dini gereksinmelerini karşılamaya artık yetmeyince, 1881’de Viyana Türk Yahudileri’nin başkanı seçilen Marcos Rousso’nun 1885’de yeniden seçilmesini takiben, mevcut sinagogun yıkılarak yerine büyük ve yeni bir sinagog inşası önerisi oybirliğiyle kabul edilir. İşte 16 Kasım 1885 günü temeli atılan sinagogun ve Viyana Türk Yahudileri’nin ilginç öyküsünün bu sayfalara sığdırmağa çalıştığım kısa özeti. 1887’de hizmete girip 1938’de yok edilen Viyana Sinagogundan arta kalabilen üç-dört dini ritüelik obje Viyana Yahudi Müzesinde, bir parohet (Sinagogda, Kutsal Tevrat tomarlarının korunduğu dolap olan Ehal’in önüne asılan işlemeli perde) de Kudüs İsrail Müzesinde bulunmaktadır. Nazi yönetimi sırasında tutuklanıp Dachau kampına gönderilen Yahudilerden de çok azı kurtulmayı başardı. Görkemli Viyana Sefarad Türk Yahudileri döneminden günümüze arta kalan en değerli anılar ise Viyana Merkez Mezarlığının Sefarad bölümündeki mezar taşlarıdır.    Günümüzde Viyana’da yaşayan Sefarad cemaatı ise Osmanlı Türk Sefaradlarıyla hiçbir bağlantısı bulunmayan Taşkent ve Buhara kökenli Yahudilerdir.

Edirne'de, Ağustos 1905 Büyük Yangınında (Harik-i Kebir) bir gecede tamamen yok olan 13 sinagogun yerine kaim olmak üzere daha önce Mayor ve Polya havralarının bulunduğu mahalde 4 Zilhicce 1325 (6 Ocak 1906) fermanıyla inşaatına izin verilen Büyük Sinagog, Fransız Mimar France Depre tarafından Viyana Sinagogu örnek alınarak inşa edilmiş ve Kal Kadoş ha Gadol (Kutsal Büyük Havra) adıyla 1907'de ibadete açılmıştır. Ne acıdır ki, artık Edirne'de ikamet eden Yahudi kalmadığından, Kültür Bakanlığı'nın, dönem dönem Edirne Milletvekillerinin, Trakya Üniversitesi'nin ve Türkiye Hahambaşılığı'nın, 1979 yılında başlayan tüm girişimlerine rağmen sonuç alınamadan Kaleiçi mevkii Dilaver Bey mahallesindeki bu görkemli sinagogun çatısı 4 Ocak 1997 günü, biriken karın basıncı sonucu  çökmüş, ileriki yıllarda  yan ve arka cepheleri de peyderpey doğa koşullarına yenilmiştir. Bu tarihi sinagog binasını "diriltmek" için devam eden çalışmalar ve restorasyon projesi sinagogun açılışının yüzüncü yıldönümüne yetişmediyse de,  yakın zamanda tamamlanması umulmaktadır.
Haber: Naim Güleryüz