TÜRKİYE

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

Türkiye'nin 2012 yılı ocak ayında ihracatı, 2011 yılının aynı ayına göre yüzde 8,6 artarak 10 milyar 374 milyon dolar, ithalatı yüzde 2,8 artarak 17 milyar 383 milyon dolar oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan 2012 Ocak ayına ilişkin geçici dış ticaret verileri açıklandı.


 


Verilere göre, 2011 Ocak ayında 9 milyar 551 milyon dolar olan ihracat, yüzde 8,6 artarak, 10 milyar 374 milyon dolara yükseldi. İthalat ise yüzde 2,8 artarak 16 milyar 905 milyon dolardan 17 milyar 383 milyon dolara çıktı.

Dış ticaret açığı bu dönemde yüzde 4,7 azalarak 7 milyar 354 milyon dolardan 7 milyar 9 milyon dolara geriledi.

İhracatın ithalatı karşılama oranı da yüzde 56,5'ten yüzde 59,7'ye yükseldi.

Takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre; 2012 yılı Ocak ayında önceki yılın aynı ayına göre ihracatın değişim oranı yüzde 8,6, ithalatın değişim oranı ise yüzde -1,2 oldu. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış seriye göre ise 2012 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre ihracat yüzde 1,3 düşerken, ithalat yüzde 3,2 arttı.

Geçen ay enerji ithalatı yüzde 24,8 artarak 4,7 milyar dolara ulaştı

Enerji ithalatı Ocak ayında 2011 yılının aynı ayına göre yüzde 24,8 artarak 4,7 milyar dolara ulaştı. Tüketim malları ithalatı ise yüzde 20,3 geriledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliği ile oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre, Ocak ayında ithalatın yüzde 76,4'ünü ara (hammadde) malları oluşturdu. Hammadde ithalatı ocakta 2011 yılının aynı ayına göre yüzde 6 artışla 13 milyar 285 milyon dolar oldu.

Sermaye (yatırım) malları toplam ithalatın 13,8'ini, tüketim malları yüzde 9,2'sini oluşturdu.

2012 Ocak ayında, yatırım malları ithalatı geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 5,95 artarak 2 milyar 402 milyon dolar, tüketim malları ithalatı ise yüzde 20,3 düşerek 1 milyar 595 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Diğer kaleminde meydana gelen ithalat da 100 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti.

Ekonomik faaliyetlere göre ithalata bakıldığında; imalat sektöründe ithalat yüzde 1,6 azalarak 12 milyar 383 milyon 707 bin dolar oldu. Tarım ve ormancılıkta ithalat yüzde 12,8 artarak 722 milyon 901 bin dolar, balıkçılıkta ithalat yüzde 22,4 artarak 3 milyon 804 bin dolar, madencilik ve taşocakçılığında yüzde 20,4 artarak 3 milyar 543 milyon 603 bin dolara çıktı. Diğer ithalat kaleminde ise 728 milyon 759 bin dolarlık ithalat gerçekleşti.

İhracat

Ekonomik faaliyetlere göre ihracata bakıldığında da 2012 Ocak ayında imalat sektöründe 9 milyar 614 milyon 280 bin dolarlık ihracat yapıldı. Böylece Ocakta toplam 10 milyar 374 milyon 26 bin dolarlık ihracatın yüzde 92,7'sini imalat sektörü oluşturdu. İmalat sektöründe ihracat, bir önceki yıla göre yüzde 9,6 artış gösterdi. 2011 yılının Ocak ayında bu sektörde yapılan ihracat 8 milyar 772 milyon 171 bin dolar düzeyindeydi.

Diğer sektörlerden tarım ve ormancılıkta 438 milyon 650 bin dolar, balıkçılıkta 25 milyon 10 bin dolar, madencilik ve taşocakçılığında 218 milyon 39 bin dolar ihracat gerçekleştirildi.

Enerji ithalatı 4,7 milyar dolar

Ocakta en fazla ithalat yapılan alan enerji ithalatı oldu. Enerji ürünleri ithalatı, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 24,8 artarak 4 milyar 692 milyon 121 bin dolar oldu. 2011 yılı ocak ayında enerji ürünleri ithalatı 3 milyar 760 milyon 501 bin dolar olmuştu.

İthalatta ikinci sırayı 1 milyar 787 milyon 444 bin dolar ile kazanlar, makineler, mekanik cihazlar, üçüncü sırayı 1 milyar 538 milyon 571 bin dolar ile demir ve çelik, dördüncü sırayı 1 milyar 243 milyon 481 bin dolar ile elektrikli makine ve cihazlar, ses kaydetme, beşinci sırayı ise 972 milyon 209 bin dolar ile de plastikler ve mamulleri aldı.

2011 yılı aynı dönemi ile kıyaslandığı zaman ''inciler, kıymetli veya yarı kıymetli taşlar'' ithalatı yüzde 57,3 (268 milyon 99 bin dolar), pamuk ithalatı yüzde 44,6 (224 milyon 845 bin dolar), ''motorlu kara taşıtları, traktörler, bisikletler'' ithalatı yüzde 23,6 (777 milyon 599 bin dolar), ''eczacılık ürünleri'' ithalatı ise yüzde 22,9 (282 milyon 560 bin dolar) geriledi.

En fazla ihracat yapılan fasıllar

Türkiye'nin ocak ayında en fazla ihracat yaptığı kalem 1 milyar 204 milyon 579 bin dolarla ''motorlu kara taşıtları, traktörler, bisikletler'' fasılı oldu.

Bunu, 832 milyon 770 bin dolar ile kazanlar, makineler, mekanik cihazlar, 793 milyon 199 bin dolar ile demir ve çelik, 681 milyon 584 bin dolar ile elektrikli makine ve cihazlar, ses kaydetme, 633 milyon 513 bin dolar ile örme giyim eşyası ve aksesuarları, 620 milyon 833 bin dolar ile de enerji ihracatı takip etti.

İnciler, kıymetli veya yarı kıymetli taşlar ihracatı yüzde 153,7 artışla 396 milyon 458 bin dolara yükselirken, pamuk ihracatında yüzde 21,1 (124 milyon 895 bin dolar), yenilen meyveler ve yenilen sert kabuklular ihracatında yüzde 18,7 (288 milyon 37 bin dolar), tuz, kükürt, topraklar, taşlar ve alçılar ihracatında yüzde 18,3 (154 milyon 302 bin dolar) gerileme meydana geldi.

İhracatta Avrupa Birliği'nin payı gerilemeye devam ediyor

Türkiye'nin ihracatında Avrupa Birliği'nin payı gerilemeye devam ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliği ile oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre, 2011 Ocak ayında yüzde 47,7 olan AB'nin ihracattaki payı, 2012 Ocak ayında yüzde 43,5'e geriledi. AB'ye yapılan ihracat, 2011 yılının Ocak ayına göre yüzde 0,9 azalarak 4 milyar 512 milyon dolar olarak gerçekleşti.

2012 Ocak ayında en fazla ihracat yapılan ülke Almanya oldu. Bu ülkeye yapılan ihracat 2011 yılı Ocak ayına göre yüzde 4,2 artarak 1 milyar 31 milyon dolar olurken, Almanya'yı sırasıyla 752 milyon dolarla Irak, 632 milyon dolarla İngiltere, 503 milyon dolarla İtalya ve 497 milyon dolarla Fransa izledi.

Rusya Federasyonu ithalatta ilk sırada yer aldı. Bu ülkeden yapılan ithalat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8 artarak 2 milyar 216 milyon dolar olarak gerçekleşti. Rusya Federasyonu'nun ardından sırasıyla 1 milyar 592 milyon dolar ithalat yapılan Çin ve 1 milyar 346 milyon dolar ithalat gerçekleştirilen Almanya geldi.

İhracatta ilk sırayı motorlu kara taşıtları aldı

Ocak ayında fasıllar düzeyinde en büyük ithalat kalemini 1 milyar 205 milyon dolarla ''motorlu kara taşıtları ve aksam parçaları'' oluştururken, bu fasılı 833 milyon dolarla ''kazanlar, makina ve cihazlar, aletler ve bunların aksam parçaları'', 793 milyon dolarla ''demir ve çelik'', 682 milyon dolarla ''elektrikli makina ve cihazlar ve bunların aksam parçaları'', 634 milyon dolarla ''örme giyim eşyası ve aksesuarları'' takip etti.

Ocak'ta 4 milyar 692 milyon dolarlık ithalat gerçekleşen '''mineral yakıt ve yağlar'' en yüksek ithalatı yapılan fasıl oldu. Bu fasılın ardından sırasıyla 1 milyar 787 milyon dolarla ''kazanlar, makina ve cihazlar, aletler ve bunların aksam parçaları'', 1 milyar 539 milyon dolarla ''demir ve çelik'', 1 milyar 243 milyon dolarla ''elektrikli makina ve cihazlar, bunların aksam parçaları'' geldi.

Afrika, Asya ve Amerika'ya ihracat artıyor

Türkiye'nin ihracatında Avrupa Birliği'nin payı gerilemeye devam etti. 2011 Ocak ayında yüzde 47,7 olan AB'nin ihracattaki payı, 2012 Ocak ayında yüzde 43,5'e geriledi. AB'ye yapılan ihracat, 2011 yılının Ocak ayına göre yüzde 0,9 azalarak 4 milyar 512 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Afrika ülkelerinden yapılan ihracat geçen yılın ocak ayına göre yüzde 10,5 artarak, 855 milyon 423 bin dolar olurken, bu ülkelerden yapılan ithalat ise yüzde 22 azalarak 393 milyon 653 bin dolar olarak gerçekleşti.

Amerika ülkelerine yapılan ihracat yüzde 40,5 artışla 720 milyon 240 bin dolar, Asya ülkelerine ihracat, yüzde 17 artarak, 3 milyar 80 milyon dolar oldu. Amerika ülkelerinden yapılan ithalat Ocak ayında yüzde 2,6 azalırken, Asya ülkelerinden yapılan ithalat yüzde 7 arttı.

AB ülkelerinden ithalat ise yüzde 5,5 artışla 6 milyar 31 milyon dolara çıktı.

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

Merkez Bankası TL'nin yeni simgesinin herkes tarafından kolayca çizilmesi, zihinlerde yer alması ve kullanımının yaygınlaşması için bir dizi kampanyaya hazırlanıyor. Yeni simge hem uluslararası platformlarda hem de en ücra köyde bile Türkçe-İngilizce afiş ve broşürlerle tanıtılacak. Simgenin TL banknotların üzerinde yer alıp almayacağı konusuna da Merkez Bankası açıklık getirdi. Yetkililer, cüzdanımızda taşıdığımız E9 emisyon serisinde bir değişiklik olmayacağını ancak E10 emisyon serisinin basımında simgenin paranın üzerinde yer almasının düşünülebileceğini bildirdi.


 


ÖZEL BİR SİTE OLUŞTURULACAK
Banka tarafından yürütülecek kampanya ile vatandaşların simgeyi sahiplenmesi, benimsemesi sağlanacak. Afişler, kitapçıklar, etiketler, TV filmi ve radyo spotları hazırlanacak. İnternet sitesinde kampanyayla ilgili özel bir bölüm oluşturulacak. Yıl boyu sürecek kampanya kapsamında, simgenin iş hayatında kullanımına yönelik eğitim programları düzenlenecek. Merkez Bankası, simgenin tanınması, pratik hayatta hızla yer edinmesi ve yaygınlaşması yolunda ilk adımı attı. Örnek bir yazı tipini alarak simgelerini eklemek suretiyle güncelledi.

Kahvelere broşür asılacak, TV filmi hazırlanacak
Okullarda, sağlık kuruluşlarında, muhtarlık, kahve, bakkal, berber, gar ve istasyon, akaryakıt istasyonu gibi mekânlarda yeni simgenin broşürleri yer alacak. Türkçe-İngilizce afişler-broşürler, büyüklere, çocuklara, yabancılara yönelik, profesyoneller için tanıtım kitabı ve özelliklerinin tanıtıldığı TV filmi hazırlanacak. Çocuklara karikatürlerle özel tanıtım dokümanı hazırlanacak. (Sabah)

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

Fenerbahçe tahvil ihracı için talep toplamayı dün tamamladı. 100 milyon liranın üzerinde talep olduğunu söyleyen Deniz Yatırım Yönetim Kurulu Üyesi Cafer Bakırhan, “İlgi beklediğimizden daha yüksek oldu. Taraftarlar sürenin uzatılmasını bile talep etti” dedi.


 


FENERBAHÇE tahvilleri için 29 Şubat tarihinde başlayan talep toplama işlemi dün sona erdi. 50 milyon TL ile başlayan ihraçta talep 100 milyon liranın üzerine çıktı. Deniz Yatırım Yönetim Kurulu Üyesi Cafer Bakırhan, “Fenerbahçe tahvillerine yoğun talep geldi. Gelen taleplerden dolayı süre uzatımı için Fenerbahçe Kulübü ve Deniz Yatırım olarak masaya oturduk. Ancak sürenin 5 Mart’a uzatılması sözkonusu değil. Tahviller borsada işlem göreceği için talepte bulunanların bu piyasadan alması mümkün” dedi.

Mevduata göre avantajlı
Fenerbahçe tahvilinin avantajlarına değinen Cafer Bakırhan, şunları söyledi: “Mevduatla karşılaştırırsak, stopajı daha düşük. Yüzde 10’luk bir stopaj söz konusu. Devlet tahvili ile karşılaştırdığımızda ise Fenerbahçe tahviline 1000 lira yatırım yapmış birisi 2’nci yılın sonunda 222 liralık bir faiz kazancı elde ederken, aynı dönemde aynı tutarı bir devlet tahviline yatırırsa sadece 168 lira bir para kazanacak. Aradaki fark kadar Fenerbahçe tahvillerinin getirisi olacak.”


Maaşımızı alamadık
İhraç edilecek tahvil tutarının 50 milyon TL’den başladığını hatırlatan Fenerbahçe Asbaşkanı Murat Özaydınlı, şöyle konuştu: “Taraftarların ilgisinden çok mutluyuz. Sadece Türkiye’de değil yurtdışından da Fenerliler tahvil almak istedi. Bize gelen mesajlar süreyi uzatmamız yönündeydi. Taraftarlar ‘Maaşlarımızı alamadık. Bir iki gün daha uzatın’ gibi mesajlar attı.”

Taraftar sahip çıktı
Taraftarların ilgisinden memnun olduklarını açıklayan Fenerbahçe Asbaşkanı Abdullah Kiğılı, “Tahvil ihracını açıkladığımız günden itibaren taraftarlardan yoğun bir ilgi görüyoruz. Bize gelen istekler sürenin pazartesi gününe kadar uzaması yönündeydi. Fenerbahçeli taraftarlar ve iş dünyası kulübüne bir kez daha sahip çıktığını gösterdi. Bu bizim için çok önemli bir çalışmaydı. Umuyorum ki bundan sonraki sürede de bu başarışı devam ettiririz” diye konuştu.

Kamer: UEFA’nın kriterlerine en yakın Fenerbahçe
UEFA’nın 2013-2014’te uygulamaya alacağı mali kriterlere en yakın kulübün Fenerbahçe olduğunu vurgulayan Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanları Cihan Kamer, şu değerlendirmeyi yaptı: “Son iki sezonda yaşadıklarımız kulübü ekonomik olarak sıkıntıya soktu. Fenerbahçe’nin geleneklerinde hiçbir yöneticinin kulübe verdiği parayı geri isteme gibi bir durumu yoktur. Son 3 senedir öyle bir politika izliyoruzki, bir yandan bankalara borcumuzu ödüyoruz. Son iki senede, şampiyonluğu son maçta yitirdik. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’ne gönderilmedik. Buralardan elde edeceğimiz bütün gelirler yaklaşık 60-90 milyon Euro arasındaydı. Bu kulübü belirli disiplinli bütçeyle yönetmeye gayret ediyoruz. Şampiyonluk hedefleriyle bütçelemeler yapıyoruz. 90 milyon Euro’yu elde edemediğiniz noktada bu sizi ekonomik olarak sıkıntıya sokuyor. Bizler buna rağmen kısa vadeli borçlarımızı yavaş yavaş ödedik.”

Koç: Yüzde 10 kurumsal satış hedefledik
ANA hedeflerinin yüzde 90 bireysel, yüzde 10 kurumsal satış olduğunu kaydeden kulüp Asbaşkanı Ali Koç, “Tüm taraftarlarımıza ve bu konuda yatırım yapan vatandaşlarımıza hitap eden bir yatırım aracı olduğunu düşünüyoruz. Fenerbahçeli sporcuların da tahvil talebinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü sporcular da bizim kadar hassas oldukları için, bu süreçte bağlılık ve aidiyet duyguları arttığı için eminimki onlar da talepte bulunuyordur” dedi.

Denizbank personeli Fener forması giydi
FENERBAHÇE’nin halka açık şirketi Fenerbahçe Sportif A.Ş’nin tahvil ihracını gerçekleştiren Denizbank şubelerinde çalışanlar tahvil satışını Fenerbahçe formaları giyerek yaptı. Dün Türkiye genelinde bazı şubelerde şube çalışanlarının forma giymesi tahvil satın almaya gelen taraftarlar tarafından ilgiyle karşılandı. Denizbank şubelerinde çalışanları forma ve atkılarla gören yatırımcılar şaşırırken, banka çalışanları 2 Mart’ın talep toplama için son gün olduğunu son gün böyle keyifli bir çalışma yapma kararı aldıklarını belirtti.

Ceyhun KUBURLU - Esra SAHİCİ\\ Hurriyet

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

ABD Başkanı Barack Obama tarafından Azerbaycan'a büyükelçi olarak atanan ancak Ermeni lobisinin çalışmaları sonucunda bir yıl sonra ABD'ye geri dönmek zorunda kalan Matthew Bryza, emekliye ayrıldıktan sonra İstanbul'a yerleşti. Washington, DC'de tanıştığı Zeyno Baran'la evlenen Bryza, eşinin Türk olması nedeniyle Ermeni diasporası büyükelçi olmasına sert tepki vermiş, kampanya başlatmıştı.


 

Azerbaycan'da yayın yapan Turan haber sitesine konuşan bir kaynağa dayandırılan haberde Brzya'nın İstanbul'da bir Türk bankasının yönetiminde gören aldığı ifade edildi. Türk medyasına konuşan eski büyükelçi, Ermeni diasporasının kurbanı olduğunu ifade etmiş, bir Türkle evlenmesini diasporanın affetmediğini dile getirmişti.

Bryza, ''Başkan Obama 1915'te yaşananları soykırım olarak dile getirmedikten sonra Ermeni diasporasını temsil eden Amerikan Ermeni Ulusal Komitesi benimle uğraşmaya başladı. Beni büyük bir ihtimalle Türkiye'yi sevmekle suçluyorlardır. Aslında evet Türkiye'yi seviyorum, Ermenistan'ı ve Azerbaycan'ı da. Belki Karabağ sorununu çözmek için hepsini sevmeliydim veya sevmemeliydim. Tarafsız olarak kabul edilebilmek için sadece Ermeni yetkililere görünmemek gerekiyor belkide,'' diye konuşmuştu.

Bryza, Bakü'de bir yılı aşkın zaman Amerikan Büyükelçisi olarak görev yaptı. Senato'daki Ermeni yanlısı Senatörlerin baskısı ile Washington, DC'ye dönmek zorunda kalmıştı.

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

 

Futbolda şike davasında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Mahkeme Heyeti’ne savunmasını verdi. Aziz Yıldırım’ın savunmasının ilk bölümü şöyle: "Sayın Başkan Sayın ÜyelerAdalet topaldır; ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç ulaşır." düşüncesiyle sekiz ay sonunda Sayın Mahkemenizin huzurlarındayız.

 

3 Temmuzdan bu yana yaşananlar ve yaşatılanlar, hepimizin malumudur. Soruşturma süresince evrensel hukuk kuralları ve masumiyet karinesi açıkça ayaklar altına alınmış ve Anayasa güvencesindeki  tüm haklarımız açıkça gasp edilmiştir. Gizlilik kararları ihlal edilmiş; avukatlarımızın dahi alamadığı tüm bilgi ve belgeler özel hayatın gizliliği kuralı çiğnenerek basına açıkça servis edilmiştir. Tüm kamuoyunun, sadece polisin istediği ve kendine göre değerlendirip sunduğu tapeleri gün be gün takip etmesi sağlanmış; böylece Aziz Yıldırım ve arkadaşları toplum önünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Hukuka uygun olmayan delil ve yöntemlerle alınan dinleme ve fiziki takip kararlarıyla, kanunlarda olmayan suçlar ihdas edilerek, hakkımızda kanıtsız ve asılsız iddialar düzenlenmiştir. Ve bu iddialar öyle yerlere taşınmıştır ki, Fenerbahçe Başkanı ve yöneticileri yasadışı örgüt kurmakla suçlanmış; bu örgütün kuruluş amacının ise Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak olduğu açıkça gerekçe olarak gösterilmiştir. Hatta o kadar ileri gidilmiştir ki, öncelikle bu örgütün silahlı suç örgütü olduğu öne sürülerek soruşturmanın özel yetkili mahkemelerce yapılması için en uygun hukuki zemin tüm hukuksuzluklarla yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak bu iddianın arkasında duramayacağını anlayanlar, yargılamanın özel yetkili mahkemelerce yapılmasını sağlamak ve yeni bir hukuksuz gerekçe haksız ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü suçlanmasında bulunmaktan kaçınmamışlardır.
 
İddiacılar, Şubatta kurduğum sözde "örgüt"ün şike ve teşvik eylemelerinden bir süre sonra sıkıldığımı ve kendime bir de ceza verilmesini sağlamak için 6222 sayılı Yasayı çıkarttığımı dahi ileri sürmüşlerdir. Bu düşünceye sahip olanlar nedense sadece Fenerbahçe’nin kazandığı maçlara ilişkin dinleme ve fiziki takip tutanaklarını kullanarak sonuca, yani amaca göre soruşturma yapılıp iddialar oluşturulduğunuaçıkça ortaya koymuşlardır.
 
Lehe delil toplama görev ve sorumluluğu da bulunan Sayın Savcılık, her nedense Fenerbehçe’nin puan ya da puanlar kaybettiği maçlara ilişkin hiçbir bilgi ve belgeyi iddianameye koymamıştır.
 
Aşağıda çok daha ayrıntılı olarak değineceğim üzere, işbu süreç tarafımızdan endişe ile izlenmiş ve bu süreçte yaşadıklarımız yüzünden adalete olan inancımız sarsılmıştır. Ve daha da ötesi söz konusu bu hukuka aykırı uygulamalar bizleri, "neden,  niçin ve kim tarafından" sorularını sorma noktasına getirmiştir.
 
Önemle ve ısrarla belirtirim ki, bu operasyon Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a karşı yürütülen bir operasyondur. Her ne kadar huzurunuzda Fenerbahçe’nin değil, sadece şahısların yargılandığı gibi bir algı yaratılmaya çalışılsa da, yargılanan bu şahısların Fenerbahçe’nin başkan ve yöneticileri olduğu, bu şahıslara isnat olunan her asılsız eylem nedeniyle Fenerbahçe Spor Kulübü’nün sorumlu tutulacağı gerçeği unutulmamalıdır. Hatta Spor Hukukunu bir kenara bırakıp neredeyse saha kapama cezasını dahi özel yetkili mahkemeye terk etmeye çalışan ve polis fezlekeleri ile savunma isteyen bir Federasyon’un varlığı göz önüne alınırsa Fenerbahçe’nin bu asılsız iddialardan zarar görmediği ve görmeyeceği düşünülemez. Bu yüzdendir ki, bugüne kadar ısrarla talep ettiğimiz husus, yargılamanın her aşamasında yer alan tüm iddia ve isnatların Fenerbahçe Başkanı ve yöneticileri ile temsil ettikleri kurumun büyüklüğüne ve ciddiyetine yakışır nitelikte olması gerekliliğidir.
 
Aslında bu sürecin ders alınması gereken bazı yönleri de olmuştur. Fenerbahçe taraftar ve camiasının büyüklüğü, birlikteliği ve nedenli büyük bir güç olduğu, tüm kamuoyu tarafından açıkça anlaşılmıştır. Ve yine açıkça anlaşılmıştır ki, Fenerbahçe camiası, her türlü baskıya rağmen bu koca çınarından tek bir yaprak dahi koparılmasına izin vermeyecektir. Ve buradan müjdelerim ki, Fenerbahçe’nin bu tavizsiz yürüyüşü bundan böyle sadece sportif olaylarla sınırlı kalmayacak, her türlü sosyal, ulusal ve yönetsel konularda Fenerbahçe taraf olarak gereken yeri alacaktır.
 
Bütün bunların yanında bu ulu çınarın tek bir yaprağı olan Aziz Yıldırım’ın şahsi akıbetinin hiçbir önemi yoktur. Bu nedenlerle bilinmelidir ki, ben de huzurlarınızda bulunduğum sürece her Fenerbahçe Başkanının Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız yargısına karşı göstermesi kaçınılmaz olan saygı ve güveni özenle taşıyacağım. Hatta söz konusu kararlar, haksız yere Fenerbahçe Başkanının esaretine sebep olmuş olsa bile.
 
İsteğimiz, "Bırakın adalet yerini bulsun. İsterse kıyamet kopsun" yönündedir. Bu aşamadaki sözlerime son verirken, ozanın şu öğütlerini hatırlatmak isterim:
"Dünyadan memleketinden insandan
    umudun kesik değil diye,
    ipe çekilmeyip de
   atılırsan içeriye,
   yatarsan on yıl on beş yıl
  daha da yatacağından başka
  sallansaydım ipin ucunda
  bir bayrak gibi keşke
  demeyeceksin
  yaşamakta ayak direyeceksin.
        Belki bahtiyarlık değildir artık
  boynunun borcudur fakat
  düşmana inat
  bir gün fazla yaşamak."
 
İddianamede yer alan tüm hususlara tek tek cevap vermeden önce Sayın Heyetinizle bizzat tartışmak ve değerlendirmek istediğim hususlar bulunmaktadır. Bu nedenle savunma esaslarına sadık kalarak önce bu hususları sizlerle paylaşacağım.
 
FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ HAKKINDA KISA BİLGİ
 
Ben, 15 Şubat 1998 tarihinden itibaren Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı’nı yapmaktayım. Sayın Mahkemenizdeki davanın açılmasından önce, soruşturma safhasında ve şu anda yürütülmekte olan kovuşturmada bu sıfatımı devam ettirmekteyim.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı gibi gurur ve onur kaynağı olan bir sıfatı bugüne kadar büyük bir doğrulukla, dürüstlükle yerine getirdim. Bu sıfatın Bana kazandırdığı ve yaşattığı onurun tarihsel boyutunun yanı sıra Fenerbahçeli olmayı her şeyin üzerinde tuttum. Başkanlığa geldiğim 1998 tarihinden ve Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu’na seçildiğim 1990 tarihinden bu yana geçen 22 yıl boyunca hayatımın en önemli ideali ve yaşamamı sağlayan en büyük amacı hep Fenerbahçe’ye hizmet olmuştur. Fenerbahçeli olmayı her şeyin üzerinde tutmam Benim için en önemli sıfattır ve erdemdir.
 
20 yıldan bu yana ilk basamaklarından başlayarak Başkanlığı’na kadar yükseldiğim ve halen bu onurlu görevini yürüttüğüm Fenerbahçe Spor Kulübü hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
 
19. Yüzyılın sonlarında bir grup genç 1907 yılında Fenerbahçe Kulübü’nü kurdu. Kurulan kulübün adı o tarihlerde oturdukları semtin dillere destan güzelliği nedeniyle Fenerbahçe olmuş ve kulüp amblemi olarak da Fener Burnu’ndaki geceleri ışık saçan Feneri seçilmişti. Kurulan kulübün renkleri ise ilkbahar müjdecisi papatyaların rengi olan ve aynı zamanda temizliği temsil eden sarı ve beyaz renklerden oluşmuştu.
 
Bu tarihsel gerçeklere dayanarak ve Fenerbahçe’nin üstünlüğünü ve yüceliğini daima göz önünde bulundurarak 100 üncü yılda 21. yüzyılın başlarında bin bir emekle yeniden inşa ettirdiğimiz Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun yanına, Kulübü sembolize etmek amacıyla bir fener yaptırmış ve kulübü seven milyonlarca taraftara geçmiş yılları, kuruluş günlerimizi hatırlatmak istemiştim.
 
"Sarı ve lacivert" ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluşan amblem şu anlamları taşımaktaydı ; "Fenerbahçe Spor Kulübü 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, saflık ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken; bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk ise asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı, Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı.
 
1911 – 1912 Futbol sezonunda Fenerbahçe ilk defa hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluk Kulübün itibarını, imkânlarını da arttırıyor. Bugünkü Altıyol’da bir lokal kiralanıyor ve Kulüp futbol dışında da diğer spor dallarıyla da ilgilenen bir kuruluş haline geliyordu. Bu nedenle aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü’nün adı, Fenerbahçe Spor Kulübü olarak değiştirilmiştir.
 
1920’li yılların İstanbul Halkı’nın yaşadığı simsiyah günler ve gecelerde İstanbul’lulara Türklük gücünü, yaşama sevincini veren kulüplerin başında Fenerbahçe Spor Kulübü geliyordu. Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımların her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek Milletimizin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Bu yıllarda işgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor; Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda, 50’sini Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor, işgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegâne olay haline dönüşüyordu.
 
Onlar, cephelere gönderdikleri vatan evlatlarının, Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın bir örneğini de sanki Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını yapıyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbulluların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. Fenerbahçe takımı artık Kuva-i Milliye ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun sebebi, oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi.  Diğer bir konu da Anadolu Harekâtı’nın başında olan Mustafa Kemal’in Fenerbahçeli olarak bilinmesiydi. (Fenerbahçe Tarihi, Kuruluşu ve işgal altındaki İstanbul’da kazandığı zaferler konusunda Bak. Ek 1) Bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; "Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini (yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim (mutluyum). (03.05.1334 (1918). Ordu Kumandanı: MK)"
 
Bu tarihsel gerçeklere dayanarak huzurunuzda, şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki; Fenerbahçe Spor Kulübü bir yüzyılı aşkın süre önce işgal altındaki İstanbul’da yaşayıp kendi güçlerini ve Türk olmalarını unutmayan ve her şeyin üstünde tutan gençler tarafından kurulmuş ve yüceltilmiştir. Bu yükselme sadece spor sahalarındaki yarışmalarda ispat edilmemiş, yurdu sevme ülkenin kurtulmasına çalışma ve bu uğurda hayatı dahi feda etme şeklindeki hareketlerle Anadolu topraklarına Türk’ün gücü, kuvveti ve kararlılığı şeklinde yayılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Fenerbahçe’nin Türkiye’de dalga dalga yayılışının ve yükselişinin temelinde bu vardır: "Müstevlilere (işgalci düşmanlara) karşı spor alanlarında yarışmak kadar savaşta da onlara karşı silahla mücadele etmek…" Fenerbahçe bu sebeple büyüktür ve Biz bu sebeple her yerde ve her şekilde Fenerbahçe Cumhuriyeti diyoruz. Bu nitelemeyi yapmak basit bir övünme değildir. Fenerbahçe Spor Kulübü, sporun bütün alanlarında, sosyal hayattaki atılımları ile Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle paralel bir kuruluş ve yükseliş içinde yaşamıştır.
 
Kulübün tarihçesini anlatmaya devam etmeden önce şunu huzurunuzda öncelikle söylemek isterim ki; sekiz aydan bu yana hakkımda ve Yönetim Kurulumuzun bazı değerli üyelerine karşı gazetelerde, televizyonlarda aleyhimize yürütülen karalama kampanyalarının başlıca sebebini kuruluş yıllarındaki bu temel felsefemizi yıkma gayretinde aramak gerekir. Ben ve arkadaşlarım, Fenerbahçeliler hep içinde yaşadığımız toprağa bağlı kaldık. Ben ve arkadaşlarım, Fenerbahçeliler hep Türkiye’nin daha ileriye gitmesi, sporda daha da yükselmesi Türk gençliğinin daha iyi koşullar içerisinde spor yapabilmesi ve bin bir zorluk içinde yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca Türk insanına, tıpkı Fenerbahçe Burnu’ndaki beyaz ve sarı ışık saçan fenerin gece aydınlatan ışığı gibi inanç ve yükselme düşüncesini aşılamaya çalıştık. Bu nedenle Fenerbahçe Cumhuriyeti nitelemesi bizim hayatımızın çok önemli bir ilkesidir. Biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayrılmaz bir parçası olarak ve onun etrafında kenetlenerek yüz yıllık hayatımızı sürdürdük. Bu yüz yıllık çizgi içerisinde hep Atatürk ilkeleri ve hep Türk gençliğinin ve Türk halkının sporda ileri noktalarda olması gerekliliği, ideali bizlerde ana düşünce olarak yer etti. Bütün çabalarımız, geceli gündüzlü çalışmalarımız bunun içindir.
 
Bugün şike, şike teşebbüsü, teşvik gibi yasadışı eylemleri yapma karalaması ile Benim ve değerli yönetici arkadaşlarımın itham edilmesinin nedeni kanaatimce yüz yıldan bu yana Fenerbahçe’nin sürdürdüğü bu temiz, ülke sever ve ATATÜRKÇÜ YOLDA BİZ FENERBAHÇELİLERİ ÇEVİRME GAYRETİNDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. Fenerbahçe Cumhuriyeti boşa söylenmiş, sadece gazetelerin spor sayfalarında yer alan bir slogan değildir. Fenerbahçe Cumhuriyeti her şeyin üzerinde Atatürk’ü ve Türk gencini tutan ve sembolize eden bir nitelemedir. Bu sembol şike ya da teşvik ile karalanamaz. Bir yıldan beri takip edilmemizin sebebini Bugün bu şekilde izah edebiliyorum. Ben ve yönetici arkadaşlarım hiçbir zaman ve hiçbir şekilde Fenerbahçe’ye layık olmayan bir hareket içinde bulunmadık. Çünkü biz kendimizi tarih önünden sorumlu addeden kişileriz. Telefon konuşmalarındaki birbirini tutmayan, anlamsız, çelişmeli, nerde, nasıl ve ne şekilde söylendiği belli olmayan sözleri, Emniyetin ve Cumhuriyet Savcısının yorumlarıyla şike olarak nitelemek çok ağır ve layık olmadığımız bir ithamdır. Tekrar ediyorum Biz Fenerbahçe tarihi ve geçmişi önünde hiçbir zaman Fenerbahçe ilkelerine aykırı hareketlerde bulunmadık ve bulunmayız. Bu karşı ithamların tıpkı gece karanlığının gündüze kavuşması gibi bu yargılama ile ortadan kalkacağına inanmaktayım. Fenerbahçe’mizin kuruluş yıllarında tıpkı Ziya, Ayetullah ve Necip Beylerin işgal kuvvetlerine karşı savaşıp kurtuluşa kavuşmaları gibi bu yargı sonucunda da, masumiyetimiz ortaya çıkacaktır. Buna inancımızın tam olduğunu, bir yıldan bu yana çektiğimiz inanılmaz zorluklara karşı tarih önünde vereceğimiz hesaptan temiz olarak çıkacağımızı burada ifade etmek isterim.
 
Fenerbahçemiz 1940’lı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devletine yıllarca Başbakan olarak hizmet etmiş Şükrü Saraçoğlu’nun başkanlığı altında Türk sporuna nice unutulmaz zaferler kazandırmıştır. Ali Naci Karacan, Sayit Selahattin Cihanoğlu, Ali Muhittin Hacı Bekir, Osman Kavrakoğlu, Medeni Berk, Faruk Ilgaz, Şükrü Saraçoğlu, Zeki Rıza Sporel dönemlerinde kulüp, futbolun yanı sıra sporun diğer dallarında da Türkiye’de ve Avrupa’da yüzlerce şampiyonluk kazanmış, binlerce gencin yetişmesini ve gelişmesini sağlamıştır. Bugün Fenerbahçe Spor Kulübü’nün müzesi binlerce şilt, madalya ve kupayla Türk gençlerinin kazandıkları nice zaferleri belirten, gurur sembolleri ile doludur. Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne girme çabasındaki ilişkileri ve uluslararası alanda pek çok spor kulübü ile yarışmalarının sıklaştığı günümüzde Fenerbahçe, sporun her alanında, futbol, basketbol, voleybol, kürek, atletizm, yüzme, boks, yelken, masatenisi sporları gibi alanlar da dahil olmak üzere her yaş ve cinste sporcunun faaliyet gösterdiği Avrupa ve Dünya çapında bir Türk spor kulübü niteliğindedir.
 
Bu spor kulübünü, tekrar ediyorum şike, şikeye teşebbüs, teşvik primi gibi faaliyetleri icra eden yöneticilerin içinde bulunduğu bir kuruluş olarak Türk kamuoyuna göstermek son derece ağır ve haksız bir ithamdır. Ben 22 yıldan bu yana Fenerbahçe Kulübü’nün üyesi ve 14 yıldan beri Başkanı olarak hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bu rencide edici, alçaltıcı eylemde bulunmadım. 2011 yılı temmuz ayından itibaren içinde yaşadığımız cehennemi andıran günler içerisinde, gerek Emniyette gerek Savcılıkta ve gerekse sorgulama aşamasında Nöbetçi Hakim önünde reva görüldüğüm muamele tarzını hiç mi hiç hak etmedim. Benim ya da bir takım kişilerin telefonlarda söylemiş oldukları bir takım sözlerin hemen teşvik ya da şikenin delili olarak addedilmesi son derece yanlış ve gayri ahlaki bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin Siz Sayın Yargıçlarının yapacağınız adil yargılanma sonucunda söz konusu suçları işlemediğimi tespit edeceğinize inancım tamdır. Bununla birlikte şayet yüksek Makamınız ileri süreceğim savunma dışında ve hukuk çerçevesinde yapacağım savunmayı dikkate almadan aleyhime karar verirseniz, bunu şahsen Aziz Yıldırım olarak kabul etmeye hazır olduğumu beyan ederim. Ancak Beni, Siz ne kadar mahkûm ederseniz edin ve ne şekilde yargılarsanız yargılayın Fenerbahçe’yi ortadan kaldırma imkânınıza sahip olmadığınızı ifade etmek isterim. Çünkü Fenerbahçe ve Fenerbahçelilik çok yüce kavram ve duygulardır. Bunları ortadan kaldırmaya hiç birimizin gücü yetmez. Bu nedenle her zaman söylediğim sözü savunmamın bu aşamasında da önünüzde haykırmak isterim: "Darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe olacaktır."
 
FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ BÜNYESİ İÇERİSİNDE BİR FENERBAHÇELİ OLARAK YAPTIĞIM ÇALIŞMALAR
 
Fenerbahçe Spor Kulübü içindeki Faaliyetlerim
 
HAYATIMIN BÜYÜK BÖLÜMÜNÜ BU KULÜBE HİZMET ETMEKLE GEÇİRDİM. 1990’da 38 yaşında kulübün futbol şube sorumlusu olarak Metin Aşık Başkanlığındaki Yönetim Kurulu’na seçildiğimden bu yana hep Fenerbahçe Spor Kulübü’ne katkıda bulunmaya çalıştım. Çeşitli spor kollarının gelişmesi için varımı yoğumu kulüp yararına, kulübün ilerlemesi için, gençlerin daha ileriye gidebilmesini sağlama amacıyla kulübe feda ettim. 1998 yılında Sayın Vefa Küçük’e karşı başkanlığı bir oy farkla kazandıktan sonra bugüne kadar hep bu şanlı ve şerefli Kulübün Başkanlığını yürüttüm.
 
Başkanlığımdan önce Fenerbahçe kongrelerinde gruplar ortaya çıkar ve bunlar Fenerbahçe Futbol Takımının ve diğer takımların karşılaşmalarını alabildiğine eleştirirlerdi. 90’lı yılların sonlarına doğru Fenerbahçe Kulübü hep grup tartışmaları, grupların içinden yükselmiş kişilerin çeşitli amaçları doğrultusunda kulübü yanlış yönlere ya da kendi kişisel görüşleri doğrultusuna çekme mücadeleleri içinde geçmişti. Her Kongrede farklı farklı gruplar ortaya çıkar ve bunların mücadeleleri Kongreden sonra da devam ederdi. İlk defa benim başkanlığım zamanında bu kişisel çekişmeler, grup mücadeleleri sona ermiş ve Fenerbahçe iç barışa kavuşmuştur. (Bkz. Gürdoğan Yurtsever, Fenerbahçe Değişim ve Dönüşüm, İstanbul, 2011, sh.29-33 – EK-2) Fenerbahçe Başkanlığım sırasında huzurunuzda tek tek sayamayacağım pek çok başarılara ve kalıcı teşebbüslere imza attığım gibi kulübün gelişmesi için pek çok etkinlikleri gerçekleştirdim. 25.000 kişilik Fenerbahçe Stadının 50.000 kişi alan bir stadyum haline gelmesi, Kadıköy Ataşehir’de 15.000 kişilik Fenerbahçe Ülker Spor Salonu’nun yapılması, İstanbul – Ankara arasında Düzce’de Topuk Yaylası tesislerinin inşası, Kadıköy Kurbağalı Dereağzı’nda basketbol, voleybol ve su sporları tesislerinin gerçekleştirilmesi, Samandıra’da futbol antrenman sahalarının yapılması, Fenerbahçe Burnu’nda sosyal tesislerle birlikte denizcilik sporlarının yapıldığı yüzme havuzları ve yelkencilik tesislerinin inşa edilmesi, bu yirmi yıl içerisinde gerçekleştirilen spor alanları olmuştur. Bu alanların ve spor yapılarının hiç birinde adım yoktur. HİÇBİR SPOR TESİSİNE ADIMI KOYDURMADIM. Buna karşılık stadyuma Şükrü Saraçoğlu, sosyal tesislere Faruk Ilgaz, Samandıra tesislerine Can Bartu, Dereağzı tesislerine Lefter Küçükandonyanis adlarını Ben, arkadaşlarım ve Yüksek Divan Kurulu üyeleri birlikte karar verdik. Bütün bu tesislerde yetenekli Türk gençlerinin fiziki ve ruhi yönden gelişmelerini sağlamak için her zaman, her şekilde sportif faaliyetlerde bulunmalarını, antrenman yapmalarını, Başkanlığım altındaki yönetim sağladı. Ayrıca tüm bu tesisleri son derece modern, gelişmiş, teknik alet ve edevat ile Biz donattık. Bu nedenledir ki; Fenerbahçe Stadyumu’nda Türkiye’de uluslararası bir organizasyonun finali gerçekleştirilmiş ve UEFA finali Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda oynanmıştır. Ayrıca Fenerbahçe müzesini herkesin girebileceği, görebileceği, gururla seyredebileceği bir yer haline getirdim. Türkiye’de  ilk defa bir spor kulübünün çeşitli giyim eşyalarına amblem ve logosunun verilmesi ve Fenerium adındaki mağazalarda satılması Benim Başkanlık yaptığım döneme rastlar. Bunun yanı sıra Türkiye’nin her tarafında Fenerbahçe taraftarlarının kurduğu dernekler, lokaller ile Fenerbahçe bütün Türkiye’ye yayıldı. Bununla da kalmayıp Amerika’da ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde benzer dernekler ve lokaller kurulup, bu yerler yabancı ülkelerdeki Türklerin ve Türk emekçilerinin sığındıkları yerler haline geldi. Bunların dışında ilk defa bir televizyon kanalı Fenerbahçe bünyesinde kuruldu. Diğer Kulüplerin televizyon istasyonlarını kurmaları Fenerbahçe’den sonradır. Bunu Fenerbahçe radyosu ve Fenerbahçe dergisi izledi.
 
Ben, bugün örgüt kurmakla suçlanıyorum. Şayet kısaca belirttiğim etkinlikler örgüt kurma ise ve şayet bu etkinlikler hukuka aykırı ise ve gene şayet bu spor alanları, stadyumlar, antrenman alanları, televizyonlar, radyolar, dernekler, lokaller örgüt ise evet ben örgüt kurdum. Bunu huzurunuzda yüksek sesle söylüyorum. Yalnız bu örgütlerin hepsi Türkiye içindir, Türk gençleri içindir, Türkiye’nin onurunu ve gururunu yükseltmek için yapılmıştır. Şayet bunlarla Beni suçlayacaksanız suçumu kabul ediyorum.
 
Şimdi  iddia makamı Beni örgüt kurmakla suçluyor ve buna çıkar amaçlı suç örgütü diyor. Bunu şiddetle reddederim. Çıkar amaçlı suç örgütünün mafyanın Türkçe karşılığı olduğunu siz de bilirsiniz. HİÇ KİMSE VE HİÇBİR MAKAM FENERBAHÇE’YE VE FENERBAHÇELİ YÖNETİCİLERE ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ VE ÜYESİ DİYEMEZ. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İLE ÖZDEŞLEŞMİŞ BİR GEÇMİŞTEN GELEN FENERBAHÇE’YE VE FENERBAHÇELİLERE KİMSENİN MAFYA DEMEYE HAKKI, CESARETİ VE YETKİSİ OLAMAZ. HAKKIMIZDA SEKİZ AYDAN BU YANA GAZETELERDE, RADYOLARDA VE TELEVİZYONLARDA BU GİBİ AŞAĞILAYICI TERİMLERLE TEK YANLI VE YOKLUĞUMUZDAN FAYDALANARAK ÇİRKİN İSNATLARDA BULUNAN KİŞİLERİN TUTUM DAVRANIŞ VE SÖZLERİNİ ŞİDDETLE TAKBİH VE TEL’İN EDERİM (BÜTÜN GÜCÜMLE REDDEDER VE BU KİŞİLERİ KINARIM).
 
Sayın Başkan, Sayın Üyeler,
 
3 Temmuz 2011’den bu yana yaşanan gelişmeleri anımsayarak savunmamı yapmaya devam ediyorum.
 
Önü alınamaz gelişim ve büyüme, aynı zamanda Türk sporuna yapılmış bir yatırım ve Türk sporunun gelişmesi anlamına gelse de bugün bu ilerlemeyi çekemeyen bazı odaklar, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün önünü kesebilmek, yükselişine dur diyebilmek adına bir kurgu yarattılar.
 
3 Temmuz 2011 tarihi, sadece futbol ya da Fenerbahçe adına değil Türk spor tarih adına da son derece önemlidir.
 
Bugüne dek Fenerbahçe Spor Kulübü ve Başkanının özellikle Türk futbolunun içinde oynanan oyunlara dikkat çekmesine kulak tıkayanlar, başkalarının suçları ile Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ve Başkanından yöneticisine, taraftarına kadar bütün bir camiayı cezalandırmaya, onun da ötesinde yargısız bir infaz yapmaya çalışmaktadırlar.
 
Yaşanan süreçte, sadece Türk sporu adına değil ülkemiz hukuk tarihi adına da birçok tuhaflık ilk kez görülmektedir.
 
6 Temmuz 2011 tarihinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yaparak daha ortada iddianame dahi yokken karar açıklamıştır. Emniyet’in resmi internet sitesinden yapılan açıklamada;  "Örgütlü bir şekilde, Süper Lig ve Banka Asya Birinci Ligindeki toplam (19) maçta şike ve teşvik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği tespit edilmiş ve delillendirilmiştir." denilmiştir.
 
Ancak daha sonra açıklanan iddianamede sadece 13 maçtan bahsedilmektedir. Yani sözde şike tespit edilen üstelik de tespitle kalınmayan aynı zamanda delillendirildiği resmi olarak açıklanan 6 maç adeta buhar olup uçmuştur.
 
Benzer şekilde yine 6 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünün basına dağıttığı görüntülerde gösterilen silahlar ile Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım sanki silahlı bir çetenin lideriymiş gibi gösterilmeye çalışılmış ancak buna dair hiçbir delil bulunamadığı için, bu sav iddianameye sokulamamıştır.
 
Emniyetin, süreçteki inanılmaz tavırları bunlarla da sınırlı kalmamış ve Emniyet bir ilke daha imza atmıştır. Ülkemizde devlet adamları, eski milletvekilleri, bürokratlar, sanatçılar gibi sayısız insan bugüne dek çeşitli nedenlerle gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Bu kişilerin hepsinin Dünyanın her yerinde olduğu gibi Emniyette kayıt amaçlı fotoğrafları çekilmiş ancak hiçbirinin fotoğrafı basına sızmamıştır.
 
Ancak 7 Temmuz 2011 sabahı Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Sayın Aziz Yıldırım’ın sabıka kaydı için çekilen fotoğrafı basına sızdırılmış ve yüksek tirajlı bir günlük gazete adeta bir poster yayınlarmışçasına, ilk sayfada ve tam sayfa olarak yayınlamıştır. Fotoğraf daha sonra binlerce internet sitesinde de yer almıştır.
 
 Bunlarla birlikte 7 Temmuz 2011 günü İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı; aralarında asbaşkanlar Şekip Mosturoğlu ve İlhan Ekşioğlu’nun da bulunduğu 20 kişiyi tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etmiş; aynı tarihte yine Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticileri birlikte 15 kişi tutuklanarak cezaevine gönderilmişlerdir.
 
Emniyetin basına dağıttığı görüntülerde; içinde şike parası olduğu iddia edilen, Sivas maçından önce yöneticilerimizin kaldığı otele getirilen siyah çantanın içerisinde maç biletleri olduğunu, Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ertuğrul Özkök köşesinde yazmış; ilerleyen aylarda Sivas valisi de savcılığa giderek kendi isteği ile bilgi vermiş ve çantada biletlerin olduğunu anlatmıştır.
 
3 Temmuz’da  gözaltına alınmamı takiben hakkımda, Nöbetçi Mahkeme 10 Temmuz 2011 tarihinde tutuklama kararı vermiştir. Gözaltına alındığım tarihten bu yana aradan 8 gün geçmiş, gözaltı süresi de ihlal edilmiştir. Ben henüz gözaltındayken, HAKİM KARŞISINA ÇIKMAMIŞKEN VE SAĞLIK SORUNLARI İLE MÜCADELE EDERKEN GETİRİLDİĞİM HASTANEDE ADRES KISMINA "METRİS CEZAEVİ" YAZILARAK ASLINDA KARARIN ÇOKTAN VERİLDİĞİ AÇIKÇA BELGELENMİŞTİR.
 
3 Temmuz 2011 sabahından itibaren özellikle medyanın belirli bir bölümü de bu süreçte kendisine biçilen rolü mükemmel bir biçimde oynamıştır. Televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde daha ortada iddianame dahi yokken Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı Aziz Yıldırım, yöneticiler ve tüm camia suçlu ilan edilmiş, her maç öncesinde misafir takıma verilen yemek davetleri dahi şike yemekleri olarak adlandırılmış ve soruşturma kapsamında adı geçen birçok takım ve şahıs olmasına karşın tüm soruşturma Fenerbahçe Spor Kulübü, Başkanı ve yönetimi üzerine sistematik bir biçimde yıkılmıştır.
 
Öyle ki; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün büyük umutlarla transfer ettiği ve transferinde en ufak bir usulsüzlük dahi bulunmayan futbolcuları, gözaltına alınmış, üzerlerinde baskı kurulmuş ve bunun neticesinde Türk spor tarihinde bir ilk yaşanmış ve bir sporcu transfer olduğu takımın formasını bir kez dahi giymeden kulüpten ayrılmıştır.
 
Emanuel Emenike, profesyonel bir sporcu olarak, yaşanan sürece dayanamamış ve Türkiye’den ayrılmak istediğini belirterek Rusya’ya transfer olmuştur. Oysa Karabükspor başkanı Sayın Feridun Tankut daha sonra verdiği ifadesinde Emenike transferinin TFF, UEFA ve FIFA kurallarına uygun olarak gerçekleştirildiğini açıkça beyan etmiştir.
 
GAZETELERDE, 3 TEMMUZ HAFTASINDA YER ALAN HABERLERDE ISE EMENIKE’NIN ŞIKE IÇIN ALDIĞI PARALARI SAYARKEN ÇEKILMIŞ FOTOĞRAFLARININ OLDUĞU ILERI SÜRÜLMÜŞ; ANCAK BU FOTOĞRAFLAR HIÇBIR ZAMAN ORTAYA ÇIKMAMIŞTIR. ÇÜNKÜ NE ŞIKE PARASI NE DE PARA SAYAN EMENIKE FOTOĞRAFI VARDIR. ŞİKE PARASI SAYARKEN KAMERAYA YAKALANDI HABERİNİ YAPANLAR DA, AHLAKSIZ BİR DAVRANIŞ SERGİLEMİŞLERDİR. ONLERI ELLERİNDEKİ EMENİKE’Yİ PARA SAYARKEN GÖSTEREN KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİ YAYINLAMAYA DAVET EDİYORUM. FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜNDEN KENDİSİNE PARA ÖDENDİĞİNİ VE ÖDENEN BU PARANIN KAMERA GÖRÜNTÜLERİNİN OLDUĞUNU SÖYLEYENLER, BU GÖRÜNTÜLERİ YAYINLAMAZLARSA, ONLARI HEM MÜFTERİ, HEM DE AHLAKSIZLIK YAPTIKLARI İÇİN AHLAKSIZ ADDEDİYORUM (EK-2/I EMENİKE GAZETE KUPÜRÜ) BENZER ŞEKILDE; ESKIŞEHIRSPOR’DAN TRANSFER EDILEN SEZER ÖZTÜRK ILE ILGILI DE ESKIŞEHIR KULÜBÜ BAŞKANININ YINE TRANSFERIN KURALLARA UYGUN OLARAK YAPILDIĞINI BEYAN ETMESINE RAĞMEN BU TRANSFER DE ŞIKE TRANSFERI OLARAK NITELENDIRILMIŞTIR. BU TRANSFERLERDE GÖRÜŞMELERI YÜRÜTEN ASBAŞKAN ŞEKIP MOSTUROĞLU, BUGÜN HALEN METRIS CEZAEVI’NDE TUTULMAKTADIR. OYSA SEZER ÖZTÜRK, FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMINDA TOP OYNAMAKTADIR.
 
Ancak yaşanan tüm bu kurguyu gören Fenerbahçe taraftarı, Bağdat Caddesi’nde, Topuk Yaylası’nda takımına destek olmuş; yaklaşık 100 bin taraftar yürütülmekte olan soruşturma ve Fenerbahçe’ye karşı uygulanan linç politikasını protesto etmek amacıyla Bağdat Caddesi’nden Boğaz Köprüsü’ne doğru üzerlerinde formalar, ellerinde atkılar ile yürümüşlerdir.
 
10 Temmuz 2011 tarihindeki yürüyüşte, polis sadece yürüyerek kulüplerine sahip çıktıklarını gösteren taraftara biber gazı sıkmış ve coplarla taraftarları dövmüştür.
Tüm bu karmaşada; Türkiye Futbol Federasyonu da BJK’nin 14 Temmuz 2011 tarihli "süreç tamamlanana kadar Türkiye Kupasını iade etmek istediğimizi, TFF Başkanı Sayın Mehmet Ali Aydınlar’a ilettik" açıklaması ile bir bocalama sürecine girmiştir.
Bu arada BJK kulübü, daha sonra 29 Ağustos 2011 tarihinde yaptıkları açıklamada kupayı iade etmediklerini ancak sürecin sonunda suçlu bulunurlarsa iade edeceklerini söylediklerini, Kulübün ikinci başkanı Metin Keçeli’nin ağzından duyurmuştur.
İşte tüm bu gelişmelerin ardından; 3 Temmuz sabahından sadece 4 gün sonra çiçeği burnunda Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, 7 Temmuz 2011 tarihinde kameraların karşısına geçti ve sürecin en başında liglerin planlandığı gibi 5 Ağustos’ta başlayacağını Süper Kupa finalinin de Lig Şampiyonu Fenerbahçe ile Türkiye Kupası sahibi Beşiktaş arasında 31 Temmuz 2011 tarihinde oynanacağını duyurdu.
 
TFF başkanı bu açıklamadan sadece 12 gün sonra 19 Temmuz 2011 tarihinde yeniden kameraların karşısına geçti ve Süper Kupa Finali’nin ileri bir tarihe ertelendiğini açıkladı.  Bundan bir hafta sonra 26 Temmuz tarihinde de bu defa TFF’den liglerin ertelendiği açıklaması yapıldı.
 
TFF daha önceki açıklamasının aksine aldığı bir kararla Spor Toto Süper Lig ve Bank Asya Birinci Lig’in 9 ve 10 Eylül 2011 tarihlerinde başlayacağını duyurdu. TFF’nin erteleme gerekçeleri belli değildi. Çünkü ortada ne iddianame ne de başka bir belge vardı.
 
Ancak TFF’nin elinde olmayan, belge ve delil olarak sunulan telefon kayıtları, 4 Temmuz 2011 tarihinden itibaren her gün gazete sayfalarında, internet sitelerinde ve TV kanallarında yayınlandı. Dosyada gizlilik kararı vardı ancak kimsenin gizlilik kararına uymuyor olması ile ilgili hiçbir işlem yapılmıyordu. HALBUKİ HALEN SORUŞTURMASI DEVAM EDEN MİT DOSYASINA GİZLİLİK KARARI UYGULAMASI YAPILIYOR, BASINA HİÇBİR BİLGİ VERİLMİYOR. BU DA, BİZLERİ KARALAMAK ADINA BİLGİLERİN KASITLI OLARAK MEDYAYA SIZDIRILDIĞININ EN GÜZEL ÖRNEĞİDİR.
 
Tıpkı iddianamede olduğu gibi telefon konuşmalarından sadece belirli bölümler, gazetelerde ve TV kanallarında yayınlanarak suç isnat edilmeye çalışıyordu.
Hedefte ise Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yöneticileri vardı.
 
Liglerin ertelenme kararının ardından Fenerbahçe Spor Kulübü, futbol takımının Ukrayna’nın Shaktar Donetsk takımı ile Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda bir hazırlık maçı oynamasına karar verdi.
 
Tüm bu yaşananların ardından, Fenerbahçe Futbol Takımı, 21 Temmuz 2011 tarihinde ilk kez taraftarının önüne çıktı.
 
Ancak özellikle Başkanın "Fiş Fotoğrafı"nı yayınlayan Habertürk Gazetesi’ne yönelik başlayan protestolar bir anda büyüdü; maç, seyircilerin sahaya girmesi nedeniyle iptal edildi.
 
Bu arada soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları’na katılmaları ile ilgili UEFA, 12 Temmuz tarihinde yaptığı açıklamada kararın TFF’ye ait olduğunu, şu an soruşturmada adı geçen kulüplerin Avrupa Kupaları’na alınmaması için bir neden olmadığını duyurdu.
 
Aynı UEFA, muhtelif zamanlarda çeşitli yöneticileri aracılığı ile de bu kararını sözlü açıklamalar ile yineledi.
 
Ancak aynı UEFA, 14 Ağustos 2011 günü, hukuk baş müşaviri Pierre Cornu’yu Türkiye’ye gönderdi. Cornu’yu TFF başkanvekili Lütfi Arıboğan ve TFF hukuk baş müşaviri İlhan Helvacı havaalanında karşıladı ve tüm seyahati boyunca bir an olsun yanından ayrılmadılar. Cornu, soruşturma savcısı Mehmet Berk’i de ziyaret etti ancak Savcı dosyadaki gizlilik kararı nedeniyle kendisi ile herhangi bir bilgi ya da belge paylaşmasının söz konusu olamayacağını Cornu’ya iletti.
 
Cornu’nun Türkiye ziyaretinde kendisine söylenenler ve konuşulanlara ilişkin bilgiler, daha sonra Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne verdiği ifadesinde ortaya çıktı.
İsviçre’ye dönen Cornu, TFF yetkilileri Arıboğan ve Helvacı’nın ısrarlı talepleri ve hatta hayati tehlikeleri olduğu iddiaları üzerine UEFA Genel Sekreteri Infantino’ya, TFF’ye bir mektup yazdırdı.
 
UEFA, mektubunda; "Biz Fenerbahçe’yi kesinlikle Şampiyonlar Ligi’ne almayız ya da FB gelirse size ceza veririz" demedi. Ancak TFF, bu mektubu gerekçe göstererek, 23 Ağustos 2011 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimine "Şampiyonlar Ligi’ne katılmayacağınızı açıklayın" dedi.
 
Bunun sert bir biçimde reddedilmesi üzerine de TFF, 24 Ağustos günü akşamüzeri yani Şampiyonlar Ligi kura çekiminden bir gün önce Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne göndermeyeceğini açıkladı. Bunun devamında yine TFF’nin onayı ile Şampiyonlar Ligi’ne soruşturmada adı geçen bir diğer kulüp olan Trabzonspor gönderildi.
Fenerbahçe Spor Kulübü, 25 Ağustos 2011 sabahında Tahkim Kurulu’na başvuruda bulundu. Ancak Fenerbahçe’nin başvurusu uluslararası kurallar gerekçe gösterilerek reddedildi. Böylece Trabzonspor’un TFF tarafından UEFA Şampiyonlar Ligi’ne gönderilmesi Fenerbahçe’nin ise cezalandırılmış olması onanmış oldu.
 
Oysa aynı TFF, 15 Ağustos tarihinde düzenlenen basın toplantısına şu noktaya dikkat çekmişti:
"Soruşturma evrakının, şüpheli kulüp ve gerçek kişilerle paylaşılamaması, Federasyonumuzca yapılacak disiplin yargılamasında ilgili taraflara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6., Anayasamızın 36. ve Futbol Disiplin Talimatı’nın 72. maddesi ile teminat altına alınan savunma hakkının tanınmasına engel olmaktadır. Savunma hakkı tanınmadan yapılacak bir disiplin yargılamasının, hak arama hürriyetini ve adil yargılanma hakkını ağır bir biçimde ihlal edeceği açıktır."
 
Bir hafta önce bu açıklamayı yapan ve karar vermesinin imkânsız olduğunu belirten TFF, hemen bir karara varmış Fenerbahçe Spor Kulübü’nü suçlu ilan etmiş ve Şampiyonlar Ligi’ne göndermemiştir.
 
Aynı toplantıda; TFF, soruşturma kapsamında adı geçen 52 kişiyi PFDK’ya sevk etmiştİ. Sevk edilen bu kişilerin arasında, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı, yöneticileri, idari menajeri ve hatta tercümanı da vardı.
 
Yargısız infaz yapılarak, sürecin en başında henüz elinde belge dahi bulunmadığını söyleyenler tarafından suçlu ilan edilerek Şampiyonlar Ligi’ne gönderilmeyen Fenerbahçe Spor Kulübü, 26 Ağustos 2011 tarihinde yaptığı açıklama ile TFF tarafından Bank Asya Birinci Lig’e gönderilmesi gerektiğini belirtti.
30 Ağustos 2011 tarihinde, TFF yönetimi yaptığı açıklama ile bunun söz konusu olmadığını duyurdu.
 
Bu gelişmelerin ardından, Fenerbahçe Spor Kulübü, UEFA Şampiyonlar Ligi’ne alınmama süreci ile ilgili Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi CAS’a başvurdu. CAS, 5 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe’nin açtığı davayı kabul ettiğini açıkladı.
 
TFF, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne, taraftarların yaşananlara tepki olarak Shaktar Donekts maçında çıkardığı olaylar nedeniyle, 2 maç seyircisiz oynama cezası verdi.
 
Fenerbahçe, 12 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda seyircisiz maç yaparken taraftarlar stadyum dışında toplanarak yaptıkları tezahüratlar ile seslerini; hakları yenilen, emekleri yok sayılan, 70 milyonun izlediği maçlarla ilgili, haksız yere suçlu ilan edilen futbolculara duyurdu.
 
Aynı taraftarlar, 7 Ağustos 2011 tarihinde de Metris Cezaevine bir konvoy ile giderek seslerini içerideki Başkan ve yöneticilerine duyurmaya çalıştı.
 
TFF, daha sonra aldığı bir kararla, seyircisiz oynama cezası verilen maçlarda kadın ve çocukların seyirci olarak stadyumlara girebileceğini açıkladı. Bu kararını, tam da Fenerbahçe’nin Manisa ile 20 Eylül 2011 tarihinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda oynayacağı maçın hemen öncesinde açıkladı. Fenerbahçe kadın ve çocuklarının stadyuma koşması ile bu karar, Dünya spor tarihinde yeni bir rekor yazılmasına neden oldu.
 
20 EYLÜL 2011’DE, FENERBAHÇE ŞÜKRÜ SARACOĞLU STADYUMU’NDA OYNANAN FENERBAHÇE – MANISASPOR SPOR TOTO SÜPER LIG MAÇINI, 45 BINDEN FAZLA KADIN VE ÇOCUK TARAFTAR SEYRETTI. BU MAÇ, TÜM DÜNYA BASININDA GENIŞ YER BULURKEN GUINNES REKORLAR KITABINA GİRDİ. TFF, maçın ardından yayınladığı teşekkür yazısında, Fenerbahçe’nin adını dahi kullanmadı sadece maça gelen futbolseverlere teşekkür etti.
 
YİNE 18 ŞUBAT 2012’DE FENERBAHÇE ŞÜKRÜ SARACOĞLU STADINDA OYNANAN FENERBAHÇE – SİVASSPOR MÜSABAKASINI ONBİNLERCE KADIN VE ÇOCUK SEYRETTİ. Şimdi hepinize sormak istiyorum, iddianamede belirtildiği gibi korku, tehdit ve cebirle başkanlığı elimde zapt ettiğim doğru olsa idi başkanlığım öncesinde erkeklerin tekelinde bulunan futbola kadınlarımızın bu denli büyük ilgi göstermesini sağlayabilir miydik? Cevabı ben vereyim: Hayır. İddia makamının safsatalarının tam aksine, bu durum Fenerbahçe Başkanı’nın kulübünün her bir mensubuna duyduğu sevgi ve gönül bağının bir nişanesidir.
 
BU ARADA, FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ BAŞKANI AZIZ YILDIRIM OLARAK, UEFA BAŞKANI MICHAEL PLATINI HAKKINDA İSTANBUL MAHKEMELERİNDE PLATINI’NIN MASUMIYET KARINESINI IHLAL ETTIĞI GEREKÇESI ILE DAVA AÇTIM. PLATINI, BU DAVADAN DUYDUĞU RAHATSIZLIĞI, 30 EYLÜL 2011 TARIHINDE YAPTIĞI AÇIKLAMA ILE DILE GETIRDI.
 
Öte yandan sürecin başından itibaren 6222 sayılı Kanunun uluslararası ceza normlarına uygun olmadığı ve değiştirilmesi gerektiği tartışmaları başladı. Meclis, yasa değişikliğini gündemine aldı.
 
24 Kasım 2011 tarihinde, 6222 sayılı yasada öngörülen değişiklikler, TBMM genel kurulunda oylanarak kabul edildi.
 
Yapılan değişiklik ile yasadaki hapis cezaları "5 yıldan 12 yıl yerine, 1 yıldan 3 yıla kadar" şeklinde değiştirildi.
 
Yasada yapılacak değişiklik basının özellikle belirli bir bölümü tarafından, sistematik bir biçimde "Aziz Yıldırım’ı kurtarma yasası" olarak lanse edildi. Bu öylesine etkili oldu ki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2 Aralık 2011 tarihinde yasa değişikliğini veto ettiği gerekçesinde;
 "6222 sayılı Kanun’da değişiklik öngören bu Kanun’un gerekçesinde, yapılan değişikliklerin diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmekte ise de kamuoyunda, genel ve gereklilikten doğan bir düzenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibasını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir" ifadelerini kullandı.
 
Yasa, Cumhurbaşkanı’nın vetosunun ardından yeniden Meclis gündemine geldi ve aynen kabul edildi. 14 Aralık 2011 tarihinde, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Yasanın değişmesi ile birlikte tahliye edilenler oldu. Ama Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı ve yöneticilerinden bir tek kişi dahi tahliye edilmedi.
Oluşturulan yanlış kamuoyu algısı ve Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ile yöneticileri üzerinde oynanan oyun böylelikle bir kez daha gün yüzüne çıkmış oldu.
Sayın Cumhurbaşkanı, 6222 sayılı Yasanın kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğunu söyleyip, bu yasayı veto etti. Ancak Cumhurbaşkanlığı ve MİT yasasını özel bir düzenleme olmadığını düşünerek hemen imzaladı.
 
Bu tarihten itibaren, hemen her Fenerbahçe maçı öncesinde birtakım yeni gelişmeler yaşandı.
2 ARALIK TARIHINDE, FENERBAHÇE-ANKARAGÜCÜ MAÇININ HEMEN ÖNCESINDE IDDIANAME AÇIKLANDI. FENERBAHÇELI FUTBOLCULAR YARATILAN YENI KARMAŞA ORTAMININ TAM ORTASINDA SAHAYA ÇIKTILAR.
12 ARALIK 2011 GÜNÜ FENERBAHÇELI FUTBOLCULAR BURSA’DA MAÇ ÖNCESI SON TOPLANTISINI YAPARKEN METRIS CEZAEVINDEN TAHLIYE HABERLERI GELDI. EKRAN BAŞINA TOPLANAN FENERBAHÇELI FUTBOLCULAR TAM DA MAÇ ÖNCESINDE BIR HAYAL KIRIKLIĞI DAHAYAŞADILAR. KENDI BAŞKANLARI VE YÖNETICILERI TAHLIYE EDILMEMIŞTI. ÜSTELIK AYNI GÜN, YINE AÇIKLANAN KARARLA BAZI KIŞILERE YÖNELIK STADYUMLARA GIRIŞ YASAKLARI DA KALDIRILDI.
 
Bu çerçevede Bursasporlu futbolcu Gökçen Vederson’un yasağı kaldırıldı, Vederson maça çıktı. Ancak Vederson ile şike görüşmesi olduğu iddia edilen görüşmede tercümanlık yapan Fenerbahçe Spor Kulübü tercümanı Samet Güzel’in stadyumlara giriş yasağı kaldırılmadı. Daha doğrusu yine Fenerbahçe’den hiç kimsenin yasağı kaldırılmamıştı.
 
7 Aralık 2011 tarihinde, Fenerbahçe kafilesi derbi maçı için Türk Telekom Arena stadyumuna giderken, seyirden men cezaları kaldırıldı haberi duyuldu. Ancak sonradan bu kararın idari tedbirlerin kaldırılması kararı olduğu anlaşıldı. Cezalar kaldırıldı diye yola çıkan Fenerbahçe Spor Kulübü Futbol Takımı Menajeri Hasan Çetinkaya, Kaleci Antrenörü Murat Öztürk ve Tercüman Samet Güzel yarı yolda otobüsten inmek zorunda kaldılar. Bir kez daha maç öncesinde Fenerbahçeli futbolcuların moralleri altüst edildi.
 
Fenerbahçe’nin futbol maçları öncesinde TFF’nin de ilkleri uygulama alışkanlığı bunlarla da kalmadı. TFF’nin;
-       Derbilere taraftar götürmeme kararı
-       Seyircisiz oynama cezası verilen müsabakaları, yalnızca kadın ve çocukların izlemesi
-       Kadınlara ücretsiz bilet uygulaması ve hafta içi ilk derbi maçı gibi,
bütün yeni uygulamaları, Fenerbahçe’nin oynayacağı lig maçları öncesinde karara bağlandı ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nden bunları uygulaması istendi.
Öte yandan, Fenerbahçe’nin CAS’ta devam eden davası da birçok ilginç gelişmeyi ortaya çıkardı. Fenerbahçe Spor Kulübü, 29 Kasım 2011 tarihinde CAS’ta devam eden dava ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyerek kamuoyuna açıklamalarda bulundu.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi, bu basın toplantısında daha önce Türkiye’ye gelen ve TFF yetkilileri Lütfi Arıboğan ve İlhan Helvacı tarafından karşılanan ve ağırlanan UEFA Hukuk Baş Müşaviri Pierre Cornu’nunCAS’a verdiği ifadeyi kamuoyu ile paylaştılar.
 
İfadeye göre Cornu, İstanbul’da görüştüğü TFF yetkililerinin kendisine Fenerbahçe’nin şike yapmamış olma ihtimalinin yüzde 1 bile olmadığının kendisine anlatıldığını söylüyordu.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi; "TFF, UEFA’yı açıkça yanıltmış ve yönlendirmiştir" dedi.
 
30 Kasım 2011 tarihinde; Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün iddialarına cevaben bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Mehmet Ali Aydınlar, 21 Kasım 2011 tarihinde UEFA’ya gönderilen bir yazı ile Cornu’nun ifadesinde yanlışlar olduğunu, olayların kesinlikle Cornu’nun ifadesinde anlatılan şekilde olmadığının belirtildiği ve ifadenin düzeltilmesi için başvuruda bulunduklarını söyledi.
 
4 Aralık 2011 akşamı, Kanaltürk Televizyonu’nda yayınlanan Telegol programında; Mehmet Ali Aydınlar, Cornu’nun ifadesinden kendisinin 18 Kasım 2011 tarihinde haberdar olduğunu ve 21 Kasım 2011 tarihinde de hemen düzeltme yapılması amacıyla UEFA’ya mektup gönderttiğini söyledi. Fenerbahçe Spor Kulübü avukatı, canlı yayında Aydınlar’a söz konusu belgenin, TFF’ye 8 Kasım 2011 tarihinde iletildiğini, ancak mektubun Fenerbahçe Spor Kulübü asbaşkanı Cihan Kamer tarafından 18 Kasım 2011 tarihinde Mehmet Ali Aydınlar’a söylenmesine kadar kendisinden gizlendiğini söyledi. Aydınlar, bu iddiayı da reddetti. "Benim belgeden haberim var, gördüm biliyordum," dedi.
 
Ancak ne gariptir ki aynı Aydınlar daha sonra bu belgede yazanlardan haberim yok diyerek istifa edecekti.
 
Yaşananları ve Şampiyonlar Ligi’nden men edilme sürecinin tamamen ortaya çıkmasının ardından, daha önce Topuk Yaylası’na giden, Bağdat Caddesi’nde yürüyüş düzenleyen, 45 binden fazla kadın ve çocuk seyirci ile Guinnes Rekorlar Kitabına giren Fenerbahçe taraftarı, tutuklu bulunan yöneticilerine ve kulübüne sahip çıktığını göstermek adına, 24 Aralık 2011 tarihinde Kadıköy meydanında miting düzenledi.
 
Binlerce kişinin katıldığı mitingde başkan Aziz Yıldırım başta olmak üzere tutuklu bulunan yöneticilerin mesajları okundu.
 
TFF Disiplin talimatnamesinin 58. Maddesi, şike yapma ya da teşvik primi alma ya da verme eylemlerine karışan ya da teşebbüs edenlerin küme düşürülme ve puan silme cezası ile cezalandırılmalarını öngörüyor.
 
Soruşturma kapsamındaki takımların bir defaya mahsus olmak üzere küme düşme cezası ile cezalandırılmaması adına 58. maddenin değiştirilmesi konusu, kamuoyu gündemine geldi.
 
Bu madde de tıpkı 6222 sayılı kanunda yapılan değişiklik gibi Aziz Yıldırım’a mal edilmeye çalışıldı, bu kez de "Fenerbahçe küme düşmesin diye talimat değiştiriliyor" yorumları ile kamuoyuna duyuruldu.
 
TFF, 6 Ocak 2011 tarihinde yaptığı bir açıklama ile olağanüstü genel kurul çağrısı yaptı. Genel Kurul’da, 58.madde değişikliğinin tartışılıp oylanacağı duyuruldu.
Genel Kurul öncesinde, TFF yönetimi Ankara’da 13 Ocak 2011 tarihinde Kulüpler Birliği Başkan ve yöneticileri ile bir araya gelerek değerlendirme toplantısı yaptı. Toplantıda, 58. Maddenin değişikliği konusu tartışılırken Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım olarak Ben avukatları aracılığı ile bir açıklama yaptım. 58. madde değiştirilemez diyerek ve şunları kaydettim;
 
"Uzun bir süredir Türk Futbolu’nun üzerinde oynanan oyunları ibretle izlemekteyim. Tasarlanan bu oyun adım adım hayata geçirilmekte ve Türk Futbolu adeta dört bir yandan abluka altına alınmaktadır. Üstelik kendilerini Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde görenler bu projelerini hayata geçirmek için Yüce Meclisin, yasama, yürütme ve hatta yargı erklerini dahi kullanmaktan çekinmemektedirler. Ancak bunu yaparken unuttukları en önemli şey Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’dır.
 
Çok kısa bir süre önce 6222 sayılı yasada yapılan değişikliğin kamuoyuna nasıl servis edildiği herkesin malumudur. Aziz Yıldırım’ı kurtarma yasası olarak kamuoyuna sunulan ve hatta Sayın Cumhurbaşkanı tarafından dahi "Kişiye özel yasa" şeklinde nitelendirilmek durumunda kalınan yasanın sonuçları ortada olup bu yasadan kimlerin faydalandıkları açıkça ortadadır. Aziz Yıldırım’ın ismini kullanarak emellerini hayata geçirenler şimdilerde yeni bir oyunu hayata geçirmenin peşindedirler ki; bu yeni oyunun adı da 58.maddedir. KAMUOYU AÇIKÇA BİLMELİDİR Kİ 58.MADDE DEĞİŞEMEZ VE DEĞİŞMEMELİDİR."
 
Bu gelişmelerin ardından, 26 Ocak 2012 tarihinde, Ankara’da TFF Olağanüstü Genel Kurulu toplandı. Kulüp temsilcileri, 58. madde ile ilgili ret kararı verdi ve talimatnamede herhangi bir değişiklik yapılmadı.
 
Olağanüstü Genel Kurul’dan ret kararının çıkmasının ardından TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın istifa edeceği dedikoduları ortaya atıldı. Ancak Aydınlar, 30 Ocak 2012 tarihinde TFF genel merkezinde yapılan yönetim kurulu kararının ardından TFF’nin tüm kişi ve kurumları ile görevinin başında olduğunu ilan etti.
 
Aynı günün akşamında, Habertürk Televizyonu’nda bir spor programına katılan CAS hakemi Kısmet Erkiner; "Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne UEFA almamış değildir; Fenerbahçe’yi TFF göndermemiştir" dedi ve bu sözlerini UEFA, TFF ve CAS arasındaki 6 Eylül ve 3 Kasım tarihli yazışmalarından okuduğu bölümler ile açıkladı.
 
Ertesi gün, yani 31 Ocak 2012 tarihinde Mehmet Ali Aydınlar; Kısmet Erkiner’in açıklamalarında okuduğu belgelerin içeriğinden haberdar olmadığını, bunları henüz öğrendiğini, "UEFA yetkililerinin bize karşı farklı, CAS’ta farklı tavır almaları; UEFA gibi Avrupa futbolunun çatı örgütü olan bir kuruluşun yapmış olduğu uygulamanın, içinde bulunduğumuz ortamın ne kadar güvensiz ve samimiyetsiz olduğunu gösterdi." diyerek istifa ettiğini duyurdu.
 
Aydınlar, açıklamasında Kısmet Erkiner’e teşekkür etti.
Aynı Mehmet Ali Aydınlar, 9 Şubat 2011 tarihinde katıldığı 32. Gün programında "Kısmet Erkiner doğruyu söylemiyor," dedi. Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticilerini eleştirdi ve suçladı.
 
AZİZ YILDIRIM’IN DİNLENMESİ VE DİNLENMESİNİN AMACI
 
"Olgun Peker liderliğindeki suç örgütüne yönelik teknik takiplerde; Olgun Peker’in Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile yakın ilişki içerisinde olduğunun, bir dönem başkanlığını yaptığı Giresun Spor Kulübü hakkında transfer yasağı bulunması nedeniyle bu yasağın kaldırılması için Mahmut Özgener aracılığıyla bazı girişimlerde bulunduğunun görülmesi üzerine Mahmut Özgener de soruşturmaya dahil edilmiş, Mahmut Özgener’e yönelik iletişim tespitlerinde, Aziz Yıldırım’la; şüphe çeken bazı görüşmelerinin olduğu, aracılar üzerinden görüşüp buluştukları, Aziz Yıldırım’ın; Fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu, bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı, Mahmut Özgener’in bu işler karşılığında futbol camiası içerisinde etkin konumda bulunan Aziz Yıldırım’ın desteğini almayı hedeflediği, Aziz Yıldırım’dan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı görülmüş, ardından Aziz Yıldırım hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve ortaya çıkarılması için 17.02.2011 günü adli çalışmalara başlanmıştır. "
 
Dinlenmeye başladığımız bu tarihten itibaren şike ve teşvik primi iddiası ile yargılandığımız 13 maça ilişkin toplamda 1028 adet tape yer almaktadır. Bu tape kayıtlarının ise 103’ü yani %10’u şahsıma aittir ve ileride görüleceği üzere bu tape kayıtlarının hiçbirinde şike veya teşvik primi vermeye yönelik hiçbir saik yer almamaktadır. Sayın Savcı tape kayıtlarımızı yetersiz bulmuş olacak ki; ismimin geçtiği tapeleri birden fazla şike ve teşvik primi verme iddiasına dayanak göstermiştir.Buna ilişkin liste ekte sunulmuştur. EK-2/a: LİSTE
 
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile yaptığım sakıncalı olduğu iddia edilen bu görüşmeler neticesinde dinlemeye alındığım söyleniyor.
Kısaca bu dinleme kararını açıklayalım;
4 adet tapeden dolayı dinleme kararı alınmıştır.
•       07.02.2011 Günü, 09.59’da Mahmut Özgener’in Aziz Yıldırım’ı aradığı kayıt
•       10.02.2011 Günü, 14.34’te Mahmut Özgener’in Aziz Yıldırım’ı aradığı kayıt
•       15.02.2011 Günü, 14.22’de Mahmut Özgener’in M.UfukÖzerten’i aradığı kayıt
•       15.02.2011 Günü, 17.43’de M.UfukÖzerten’in Mahmut Özgener’i aradığı kayıt
07.02.2011 Günü, saat 09.59’da Aziz Yıldırım ile Mahmut Özgener arasındaki görüşme (Tape 2154)- EK-3
 
Tapenin açılımına baktığımızda hakemle ilgili hiçbir konuşma yapılmamaktadır. Mahmut Özgener; Adnan Polat’la Serdar Adalı’dan bahsediyor. Ben konuya girmiyorum. Topuk yaylası için Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nden randevu alıp gitme konusuyla ilgili konuşma yapıyorum.
 
10.02.2011 Günü, saat 14.34’te Mahmut Özgener ile Aziz Yıldırım arasındaki görüşme (Tape 2161)- EK-4
 
Bu tapede hakemle ilgili söylediğim tek söz Oğuz Sarvan’ın pazartesi günü maçı idare edecek hakemle konuşmasını istememdir. Hakemlerden bir şey istemediğimizi söylüyorum. Bu hakem Beşiktaşlı olduğunu bildiğimiz Fırat Aydunus’tur ve maçta Kayserispor’la oynayacağımız maçtır. Burada herhangi kötü bir niyet veya suç var mıdır?
 
Gökmen Özdemir Vatan gazetesinde yazan bir gazetecidir. 01.05.2011 Tarihinde, saat 22.04’te Sadri Şener’i, Gökmen Özdemir’in aradığı iki sayfalık görüşme içerisinde Sadri Şener söylüyor.
 
Bu iki tapeyi okuyunca kimin suç işlemiş olduğunu anlıyoruz. Ben hakemin iyi maç yönetmesi yönünde TFF Başkanına ricada bulunuyorum, Trabzonspor Başkanı TFF’ye rica edip hakem değiştiriyor. Size göre hangi konuşma içeriği suç unsuru içermekte ve iş bu Dinleme kararlarına delil olma niteliği taşımaktadır?
 
Mahmut Özgener, Mehmet Ufuk Özerten arasında yapılan telefon görüşmesinde (Tape 2165) EK-5, Benimle ilgili hiçbir söz var mıdır? Kendi aralarında maç için hakem ataması hakkında konuşmaktadırlar. Beşiktaş - Fenerbahçe maçına Cüneyt Çakır’ın atanmasını TFF Başkanı istiyor. Cüneyt Çakır, Türkiye’nin ve Avrupa’nın iyi hakemlerinden biridir. Burada herhangi bir suç yoktur. Ben olayların tamamen dışındayım.
 
15.02.2011 Tarihli 4.tapeye baktığımızda Mahmut Özgener’le Mehmet Ufuk Özerten aralarında hakem atamalarıyla ilgili konuşmaktadırlar. Burada benimle ilgili hiçbir konu bulunmamaktadır. Oysaki bu tapede Hakem atamaları ile ilgili görüştüğüm iddia edilmektedir ki, bu her türlü gerçeklikten uzaktır.
 
16.02.2011 Tarihinde ORGANİZE SUÇLARLA MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRÜ GALATASARAYLI NAZMİ ARDIÇ, "Organize Suç Örgütü liderliğini Olgun Peker isimli şahsın yaptığı suç örgütünün eylemlerinin ve yapısının tüm yönleriyle deşifre edilebilmesi amacıyla ’iletişim ve kayda alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır’ diyerek dinleme kararı almak için Beşiktaş’taki Özel Yetkili Savcılığa müracaat etmektedir. (EK-6)
 
Ne tesadüftür ki, Galatasaray Kongre üyesi Savcı Zekeriya Öz hemen aynı gün 12.Ağır Ceza mahkemesi Başkanlığından ’suç örgütü kurmak ve buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri’ diyerek benim için 3 aylık dinleme talebinde bulunmuştur.
 
Hemen ertesi gün yani 17.02.2012 tarihinde Mahkeme Hakimi de "suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunduğu, talep edilen tedbirin CMK 135/6 maddesine ilişkin olması, ancak başka surette delil elde etmek mümkün bulunmadığı değerlendirildiğinden telefon dinleme kararının alındığını" ifade ederek dinleme yetkisini Emniyete vermiştir.
 
Bu dört tapeden dolayı yukarıda yazılı şekilde Emniyet, Savcılık ve Mahkemenin dinleme kararı almasını haklı ve gerekli kılan bir sebep var mıdır? Bu durum, tamamen şahsımın ve Fenerbahçe Spor Kulübünün hedef alındığı bir organizasyonla karşı karşı kaldığımızı göstermektedir  Bu tamamen bir organizasyonun olduğunu bize göstermektedir. BU SORUŞTURMADA TÜM KULÜPLERLE İLGİLİ FİZİKİ TAKİP VE İLETİŞİM DİNLEME KARARI AYNI ANDA ALINSA VE UYGULANSAYDI, O ZAMAN BUNUN ŞİKE VE TEŞVİK OPERASYONU OLDUĞUNU KABUL EDERDİK. Ancak Trabzonspor kanadı bile son 1 ayda dinlenmeye başlanmıştır. Bu soruşturmanın Fenerbahçe Spor Kulübü ile Aziz Yıldırım’a yapılmış bir operasyon olduğu gün gibi aşikârdır. Türk Sporunu ele geçirmek isteyen bir grup bu operasyonu organize etmiştir. Emniyetin hazırladığı fezlekede ’suç örgütünün klasik çıkar amaçlı suç örgütlerinde görüldüğü şekilde adliye içerisinde bağlantılarının bulunduğu ve kamu görevlileri ile ilişkilerini iyi tutmaya çalıştıkları anlaşılmıştır’ diyerek (Yargıtay ve Danıştay üyelerine yemek ve forma olayına istinaden bu tespit açılmıştır) Yargıtay ve Danıştay üyelerine de suçlama getirmektedirler.
Eğer Bizlere bu bakış açısıyla suçlama getirilirse Emniyetteki bu kişilerin bilmesi gereken bazı konulara zoraki açıklık getirmem gerekecektir.
 
Zira Fenerbahçe Başkanının sosyal ilişkilerinin olmaması gerektiğini düşünmek ve hatta yukarıda ismi zikredilen Hakim ve Savcıları töhmet altında bırakacak şekilde ima yoluyla suç isnat etmek kanundan önce bizlerin ahlak anlayışına uygun düşmemektedir. Bu yargı mensuplarının, en az bu soruşturma ve iddianameye imza atanlar kadar saygın olduğu unutulmamalıdır. Kaldı ki Bizlerle ilişki kurmak suç örgütü suçlaması için yeterli olsa idi, başta Savcı Zekeriya Öz, Savcı Mehmet Berk, Savcı Fikret Secen, Emniyet Müdürü Nazmi Ardıç ile  Emniyet Md.Yrd. Mutlu Ekizoğlu’nunda aynı örgütün üyeleri olması gerekirdi; zira birlikte yemek yediğimiz, top oynadığımız, maçlara gittiğimiz bu şahısların Bizlerle olan ilişkilerini unutarak, bu durumdaki diğer insanları suçlamalarını kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Hatta bu kişilerden bazılarının FB Kulübü kongre üyesi oldukları,bu üyeliklerinin örgüt kurucusu benim tarafımdan bila bedel yaptırıldığı ve hatta bu kişilerin kefillerinin ise örgütün tutuklu üyelerinden Şekip Mosturoğlu, Tamer Yelkovan, Serkan Acar olduğu bu kadar açıkken…. Ancak yinede Bizler için hakkımızda ki bu hukuka aykırı soruşturmaya imza atmış olsalar dahi Devletin önemli görevlerini ifa eden bu şahıslar hakkında yorumda bulunmak doğru ve etik değildir. Ancak Bizi gerçekten yaralayan, bu şahıslarla olan tüm ilişkilerimiz sırasında bu şahısların aslında Bizler hakkında çoktan dinleme ve teknik takip kararlarını almış olmalarıdır. Keza "Başkaca delil elde etme imkanı olmadığı" gerekçesini bu kararlarına hukuki dayanak yapanların başlattığı soruşturmanın ne denli hukuka uygun olduğunu Sizlerin ve kamuoyunun takdirlerine sunuyorum.
 
Futbol camiası içinde etkin durumunda olmamın, yani kısaca, güvenilir ve güçlü olmamın sıkıntısını yaşayanların olduğunu anlıyoruz. 14 yıl Fenerbahçe Spor Kulübü’ne, Türk Sporuna hizmet etmiş bir spor adamı olarak tabiî ki güçlü olacağım. Kulüpler Birliği Başkanı olduğum dönemde 160 milyon $ olan naklen yayın hakkını Türkiye Futbol Federasyonu ile beraber yaptığımız çalışmalar sayesinde 450 milyon $’a çıkarttık. Kulüplere fayda sağladım. Yapılan iyi işler her zaman insanlara güç kazandırır.
 
Türkiye Futbol Federasyonu Başkan’ı seçimle gelir. Mafya usulü seçimler 10 yıl öncelerde kalmıştır. Seçimlerin nasıl yapıldığını Hükümette, Spor Bakanlığı da yakından takip eder. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 7 delegesi Genel Kurulda oy kullanma hakkına sahiptir. Eğer biz 7 oyla Genel Kurulu demokratik şekilde yönlendirebiliyorsak, Savcının bizi tebrik etmesi gerekirken Bana suçlama yapıyor. KISACA HİÇBİR ÖRGÜTSEL İLİŞKİM YOKKEN TÜRK SPORUNU ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞANLAR ADINA FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NE, ARKADAŞLARIMA VE ŞAHSIMA OPERASYON YAPILMIŞTIR.
 
Hakem ayarlamasını Mahmut Özgener kanalıyla yaptığımız söylenmektedir. Eğer bu tez doğru olsaydı o zaman maçlardan sonraki hakem hataları ile ilgili tepki ortaya koymamamız gerekirdi. Ligin ilk devresi Trabzonspor lehine yapılan hatalardan dolayı Ben ve Teknik Direktörümüz Aykut Kocaman ligin devre arasında hakem camiası ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun dikkatini hakem hatalarına çeken beyanatlar vermiştik. Eğer Biz bir organizenin içinde olsaydık sahamızda oynadığımız Fenerbahçe – Bursa (EK-6/A) ve Fenerbahçe – Gaziantep (EK-6/B) maçlarındaki hakem hatalarını yaşamamış ve Bizler de PFDK’na sevk edilmemiş olurduk. Fenerbahçe – Bursa maçını yöneten Kuddusi Müftüoğlu ile Fenerbahçe – Gaziantep maçını yöneten Hüseyin Göcek yönettikleri maçlarda bariz şekilde kötü bir hakemlik örneği göstermişlerdir. KuddusiMüftüoğluy’la ilgili Ahmet Çakar’ın bu maçtan önceki yorumu şöyledir. BUNU DA FEZLEKEDEKİ TAPELERİ OKUDUĞUMUZDA GÖRÜYORUZ.
 
Bucaspor – Sivasspor maçının sonucu 4-0 Sivas lehine bitmiştir. Maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu’dur. Bu maçtan sonraki hafta Fenerbahçe – Bursaspor maçı oynanacaktır. Ahmet Çakar, 03.04.2011 günü oynanan Fenerbahçe – Bursaspor müsabakasında hakem Kuddusi Müftüoğlu’nun tartışmalı bir pozisyonda Fenerbahçe Spor Kulübü Futbol takımı lehine penaltı vermemesinin nedenini açıklıyor. "Müftüoğlu ve Merkez Hakem Kurulu Başkanı Oğuz Sarvan Cuma günü Silivri’de bir otelde buluştu. Oğuz Sarvan, Kuddusi Müftüoğlu’na yönettiği Buca-Sivas maçını hatırlattı ve ’kötü maç yönettin. Verdiğin penaltı ve kırmızı kartla Sivas maçı kazandı. Eğer böyle tartışmalı bir penaltı daha verirsen, Sivas Başkanı Mecnun Odyakmaz ile Fenerbahçe’nin Başkanı Aziz Yıldırım’ın dostluğu ön plana çıkarılır dedi’ şeklinde sözlerle yorumlara katıldığı tespit edilmiştir." Bunu söyleyen Ahmet Çakar, "sözde" tespitle dinlemeyi yapan ve delil toplayan ise İstanbul Emniyet Organize Şubedir.
 
Fenerbahçe – Bursaspor maçında Kuddusi Müftüoğlu Fenerbahçe’yi tutmayacağım diye Fenerbahçe’mizin penaltısını vermemiş ve kötü maç yönetmiştir. Ahmet Çakar’ın yorumunda görüldüğü gibi Fenerbahçe’nin Merkez Hakem Kurulu Başkanının tavsiyeleriyle, futbol deyimi ile ’önü kesilmeye çalışılmaktadır’. Benim tarafımdan hakemlerin baskı altına alındığı söylense de gerçeğin böyle olmadığı apaçık ortadadır. Aziz Yıldırım’ın ’hakemleri ayarladığı, baskı altına aldığı’ söylevine rağmen hakemlerle ilgili hiçbir konu iddianamede yer almamaktadır. Açıkça görülmektedir ki Aziz Yıldırım hiçbir hakemle veya Merkez Hakem Komitesi başkanı ve üyeleriyle konuşmamıştır. Benimle ilgili yapılan bu suçlama bir hayal ürünü ve safsatadır. Beni suçlamak amacıyla Hacivat - Karagöz oyununa benzeyen bir ortaoyunu oynanmaktadır.
 
Beni bu şekilde suçlayanlar Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in 01.05.2011 Günü, saat 22.04’te Gökmen Özdemir isimli gazeteciyle yaptığı görüşmede dediklerine ne yorum yapacaklardır?
 
10.05.2011 Günü, saat 13.47’de Nevzat Şakar ile Sadri Şener’in konuşması : (Tape 3825); EK-7
 
Hakem ataması: Cüneyt Çakır atandı.
 
Fenerbahçe Futbol Takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğum söylenmektedir. Bu iki tapede Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, yöneticisi Nevzat Şakar ile gazeteci Gökmen Özdemir arasındaki diyaloglar hakem atamalarını kimlerin yaptırdığını göstermektedir. Benim aleyhimize karar vermemesi için hakemlerle ilgili girişim yaptığım söyleniyor; hâlbuki benim böyle bir icraatım olmadığı açıkça görülmektedir. Ancak;Ben Metris’te yatmaktayım Onlar ise bu konularla ilgili suçlanmıyorlar bile. En önemlisi ise, Ben hakemlerle ilgiliyim diye dinlenmeye alınıyorum, başkaları alınmıyor.
 
Burada ortaya çıkan sonuç adaletin renk skalasında sarı ve lacivertin olmadığıdır. Ama unutulmaması gereken husus "SUÇLULARIN BERAAT ETTİĞİ YERDE YARGIÇLAR HÜKÜM GİYER"  sözünün gerçekliğidir.
 
İddianamenin 147. Sayfasında;
’1998 yılından itibaren Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Başkanlığı’nı yürüten Aziz Yıldırım’ın : Olgun Peker liderliğindeki suç örgütü ile ilişkili olduğu, kendisiyle birlikte hareket eden Mecnun Odyakmaz, Bülent Uygun, Bülent İbrahim İşçen, Ali Kıratlı, Yusuf Turanlı, Abdullah Başak ve İlhan Ekşioğlu isimli şüphelilerinde Peker Grubu ile irtibatlı oldukları görülmüştür’ denmekte ve sonra da ’Aziz Yıldırım’ın Olgun Peker ile irtibat halinde olmasına rağmen suç örgütü bünyesinde yer almadığı, etrafına topladığı şahıslarla birlikte, kendi liderliğinde, farklı bir yapılanma içine girdiği’ diye devam etmektedir.
 
Savcı tarafından kısaca Aziz Yıldırım’ın, Olgun Peker ile ilgili suç örgütüyle bir eylemin içinde olmadığı açıkça belirtilmektedir. O zaman Olgun Peker’in dinlenmesi, arkasından Mahmut Özgener’in dinlenmesi ve iddiaya göre de benim Mahmut Özgener’den dolayı dinlenmeme baktığımızda hiçbir suçun olmadığını Sayın Savcı Mehmet Berk’in iddianamedeki anlatımlarından anlıyoruz. Eğer bir eylem içinde yok isem neden Olgun Peker’in suç örgütü içinde dinlenmeye tabi tutuluyorum ?
Konuşma tapelerine baktığımızda, Benim Olgun Peker’le hiçbir konuşmam görülmemektedir. İlhan Ekşioğlu’yla konuştuğu tapede ise benimle ilgili düşüncesini 07.04.2011 günü, saat 17.49’daki görüşmesinde söylüyor. (Tape no : 2021), EK-8
 
Yukarıdaki diyalogları inceleyince benim Olgun Peker’le ilgili bir soruşturma içinde olmamam gerektiğini görmekteyiz.
 
Hâlbuki Olgun Peker’in Mahmut Özgener, Nevzat Şakar ve Serhat Ulueren’le de konuşmaları bulunmaktadır. Esas dinleme konuşmasına muhatap olan Mahmut Özgener hiçbir soruşturma geçirmeden hakkında net ve inandırıcı delil elde edilmediğinden dava açılmamıştır.
 
Olgun Peker suçlu ise neden konuşmasına müsaade ediliyor? Hâlbuki Olgun Peker’le benim hiçbir görüşmem yoktur. Buna rağmen bu örgüt içinde olmam için Organize Şube tarafından "çaba" gösterilmektedir. Tüm bu tespitler ışığında soruşturmaya olan güvensizliğim sizce haksız mıdır?
 
Mecnun Odyakmaz Kulüpler Birliğinde 3 yardımcımdan biridir. Aynı zamanda Sivasspor Kulübü Başkanıdır. Bu görevlere gelirken hepimiz Türkiye Cumhuriyeti Savcılarından Temiz Kâğıdı belgesi alıyoruz. Bu belgelerle beraber Kulüplerimizde seçimlere katılır, kongre üyelerince seçilerek görevlerimizi yaparız. Kulüplerimiz adına görevlerimizi yaparken illerimizin Vali, Kaymakam, Askeri sorumluları ve Belediye Başkanlarıyla sıkça görüşürüz. Bunun da ötesinde Sayın Başbakan başta olmak üzere Devlet ve Hükümet sorumlularıyla bir araya geliriz. Şimdi sormak istiyorum Peker Grubuyla bir araya gelinmesi sakıncalıysa Mecnun Odyakmaz’ın neden Sivasspor’a Başkan olmasına müsaade edildi?  Bizleri de kimse neden Mecnun Odyakmaz’la görüşmemizin sakıncalı olduğunu söyleyip neden uyarmadı? Uyarmak Devletin sorumluluğunda değil midir? Hepimizin geçmişte hataları vardır. Kanun önünde alacağımız cezalardan arındıktan sonra geçmişin hesabının sorulmaması gerekmez mi? Geçmişte yaşadıklarımızın hesabını verip beraat etmiş olsak dahi geçmişin hesabından ölene kadar sorumlu mu olacağız?
 
Bülent İbrahim İşçen, 2004 yılı öncesinde sahibi olduğu oto satış galerisinden Sedat Peker’e, bir araç satmasından ibaret olan ticari ve beşeri münasebeti sebebiyle, son derece haksız ve hukuksuz bir şekilde, bu bir örgüt üyeliği faaliyeti olarak değerlendirilecek, kamuoyunda "Kelebek Operasyonu" olarak bilinen soruşturmaya şüpheli sıfatıyla dahil edilmiştir. Ancak yapılan yargılama neticesinde; İstanbul Özel Yetkili 9 uncu Ağır Ceza Mahkemesinin 30.01.2007 tarih ve 2001/289 esas ve 2007/9 sayılı kararıyla, yüklenen örgüt üyeliği suçu sabit olmadığından, Bülent İbrahim İşçen’in BERAATİNE hükmedilmiştir. Söz konusu karar halen kesinleşmiş durumdadır. Bu tarihten sonra da, Bülent İbrahim İşçen’in hiçbir şekilde ne bir suç, ne de bir suç örgütüyle ilgi ve alakası olmamıştır. Beraat edilen bir davadan dolayı devamlı olarak bireyleri suçlu göstermek Devlet kurumlarına yakışmaz. Gerçeklerle bağdaşmayan, yanlış bilgilere dayanılarak yapılan suçlamanın hem Bülent İbrahim İşçen’e hem de Büyük Fenerbahçe camiasına zarar vermek amaçlı olduğunu bilgilerinize sunarım.
Bülent Uygun tüm sporseverlerin tanıdığı bir kişidir. Kendisini Fenerbahçe’de futbol oynadığı yıllardan tanırım. Sivasspor ve Eskişehirspor’daki teknik direktörlüğü sırasında da kendisini takip etmişimdir. Ancak kendisiyle Eskişehir’e gittiğimiz 09.04.2011 tarihinde Eskişehir Spor Kulübü tesislerindeki görüşmemin dışında görüşmem olmamıştır. Tüm kamuoyunun tanıdığı Bülent Uygun’un Benimle ilişkisi de bu kadardır.
 
Ali Kıratlı da Fenerbahçe Spor Kulübü kongre üyesidir. 1997 yılında Kulübe üye olmuştur. Benim Başkanlığımdan önce kendisi Kulüp üyesidir. Ben de kendisini Fenerbahçe Kulüp üyesi olmasından dolayı tanıdım. Kendisi ile maçlarda karşılaştığımda gerektiğinde görüşürüz. Gökmen Özdemir gibi gazeteci müsveddelerinin dediği gibi Benim adamım değildir. Kendisi özel sektörde çalışan bir işadamıdır.
 
Ali Kıratlı’nın Eskişehir’deki Eskişehir – Trabzon maçına gitmesi hakkında bilgim yoktur. Bununla ilgili ileride açıklayacağım tapelerde bunu açıkça göreceğiz. Eskişehir’e gidişiyle ilgili kamuoyundaki konuşmaları Şekip Mosturoğlu’yla (bir tapede) konuşarak 6222 sayılı yasaya göre suç duyurusu yapılmasını istiyorum. Eskişehir’deki Eskişehirspor– Fenerbahçe maçından önce Ben ve yönetici arkadaşlarım Eskişehirspor Kulüp Başkanı Halil Ünal’ın davetlisi olarak Eskişehir tesislerine gitmiştik. Orada kahvaltı yaptık. Sonra güvercin uçurmaya gitmek için alt salondan yürürken BÜLENT UYGUN’UN ODASININ ÖNÜNDEN GEÇERKEN ODADA BİR KİŞİ VARDI. BÜLENT UYGUN’UN BABASI OLDUĞUNU SÖYLEDİLER. BEN DE BU ŞAHSIN ELİNİ SIKARAK MERHABALAŞTIM VE ORADAN AYRILDIM. ALİ KIRATLI, İLHAN EKŞİOĞLU’NU ARAYARAK BENİM ODADA BÜLENT HOCAYLA GÖRÜŞTÜĞÜMÜ VE TAHTADA YAZILI ESKİŞEHİR’İN KADROSUYLA MAÇA ÇIKARLARSA FENERBAHÇE’NİN YENECEĞİNİ SÖYLEDİĞİMİ İLHAN EKŞİOĞLU’NA ANLATMIŞTIR. BÖYLE BİR OLAY OLMADI. NORMALDE EĞER YENEBİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNDÜĞÜM BİR TAKIM KADROSU İÇİN NEDEN YORUM YAPAYIM?  ALİ KIRATLI’DA BU KONUYA HERHALDE AÇIKLIK GETİRECEKTİR.
 
Diğer bir konu da Ali Kıratlı yine ileride göreceğimiz bir tapede konuşmasında Benim evime geleceğini belirten ifadeler kullanmasıdır. Ali Kıratlı hiçbir zaman Benim evime gelmemiştir. Bu konuşmaları o andaki durumuna göre yaptığını düşünüyorum. Yani kısaca Ali Kıratlı kamuoyunda yaratılmaya çalışılan Aziz Yıldırım’ın adamı rolündeki kişi değildir.
 
Yusuf Turanlı’yı hiç tanımam. Metris’te 2 veya 3 defa spor saatinde spor salonunda görmüşümdür. İlgim ve alakam yoktur. Kendisiyle ilgili hiçbir tape konuşmamda iddianamede yer almamaktadır. Kendisiyle görüşenlerin benim ismimi kullandıklarını maalesef tapelerde gördüm.
 
Abdullah Başak ta maçlarda gördüğüm İlhan Ekşioğlu’nun totemidir. Hoş sohbet olduğu içinde herkesle diyalog kurabilir. Tamamen sohbet amaçlı kafilelerde yer almıştır.
 
2- YASADIŞI EKONOMİK VE ÇIKAR AMACLI ÖRGÜT SUÇLAMASI
Şahsıma isnat edilen diğer bir suçlama, yasadışı haksız ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurduğum yönündedir. İddianamede söz konusu iddia şu şekilde açıklanmıştır:
"Aziz Yıldırım’ın 1998 yılından itibaren Fenerbahçe Spor Kulübünün Başkanlığını yaptığı, Fenerbahçe futbol takımının 2010 -2011 Süper Lig sezonuna kadar 4 lig şampiyonluğu kazandığı, en son şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde ettiği, 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında ise şampiyonluğu son maçta kaybettiği ve sırasıyla bu sezonlarda Galatasaray ve Bursaspor’un şampiyon olduğu, bu durumun camia içerisinde huzursuzluğa yol açtığı, başarının sadece kupa ve şampiyonluklarla ölçüldüğü Fenerbahçe gibi büyük kulüplerde, üst üste birkaç yıl şampiyonluk elde edemeyen yönetimin başarılı kabul edilemeyeceği, son yıllarda yaşanan sezon sonunda son maçlarda şampiyonluğun kaydedilmesinin gerek camiada gerekse yönetimde şok etkisi yarattığı, bu nedenle yönetimin sezon başında üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadinde bulunduğu, dolayısıyla bu sezon başında (2010-2011) mutlak şampiyonluk beklentisinin oluştuğu, ligin ilk yarısında oynanan maçlar sonunda lider Trabzonspor’la oluşan puan farkının ise şampiyonluk ihtimalini azalttığı, bunun da camia içerisinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açtığı, Aziz Yıldırım ve ekibinin ise Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetimini bırakmak istemedikleri, kulüp içerisindeki gücünün devam etmesi gerekliliğine inanan Aziz Yıldırım’ın bu nedenle sezonun 2.yarısı başladığında puan kaybına tahammülünün olmadığı, ayrıca sezon sonuna kadar futbol takımının puan kaybetmemesinin de tek başına yeterli olmadığı, rakibi durumundaki Trabzonspor’un da puan kaybetmesinin gerektiği, şampiyonluğun sadece sportif faaliyetlerle elde edilemeyeceğini düşünün Aziz Yıldırım’ın, bu nedenle, yönetimde yer alan bazı şahıslar ve geçmişte Sedat Peker grubu ile irtibatlı olan bazı şahıslarla birlikte ayrı bir oluşuma gittiği, yönetimde görev yapan diğer üyelerin bilgi ve rızaları dışında oluşan bu yapılanmanın kendi içerisinde ayrı toplantılar tertiplediği, kamu yararına dernek statüsünde bulunan Fenerbahçe Spor Kulübünün; ismi, toplumdaki saygınlığı ve köklü geçmişinin getirdiği etki ve gücü de kullanılarak örgütsel faaliyetlere zemin hazırladığı,
 
Fenerbahçe Spor Kulübünün gelirlerine bakıldığında, sadece 2010 yılında 315 milyon TL gelir elde ettiği, 2011 yılı bütçesinin ise 367 milyon TL olarak Mali Genel Kurul sonucunda belirlendiği, 2010-2011 sezonu Spor Toto Süper Lig şampiyonluğu sonucunda Fenerbahçe SK’nün Türkiye Futbol Federasyonundan dayanışma payı dışında, şampiyonlar payı olarak 18 milyon TL, 26 galibiyet ve 4 beraberlik sonucunda 21 milyon TL ve şampiyonluk primi olarak 15 milyon TL almaya hak kazandığı, şampiyonlar Ligine doğrudan katılacak olması nedeni ile 16 milyon TL almaya hak kazandığı, 2010-2011 sezonu Süper Lig Naklen Yayın Gelirlerine bakıldığında, Fenerbahçe SK.’nün şampiyon olması sonucunda diğer kulüplerin alacağı paydan fazlasını almaya hak kazandığı, bu gelirlerin ; Fenerbahçe :64.1 milyon TL, Trabzonspor : 49.875 milyon TL, Beşiktaş : 40.325 milyon TL, Galatasaray: 40.1 milyon TL, Bursaspor :36.650 milyon TL, şeklinde sıralandığı,
 
Tüm bunlar göz önüne alındığında Fenerbahçe Spor Kulübünün büyük bir ekonomik değere sahip olduğu, bu değerle birlikte Fenerbahçe Spor Kulübünün yöneticilerinin de sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları, bu nedenle Fenerbahçe kulübünün yönetimini uzun yıllardır elinde bulunduran Aziz Yıldırım ve talimatıyla hareket eden örgüt üyelerinin kulüp yönetimini bırakmak ve elde ettikleri etkinliği kaybetmek istemedikleri,
 
Aziz Yıldırım liderliğinde oluşturulan suç örgütünde, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Mehmet Şekip Mosturoğlu’nun etkin konumda oldukları, örgüt içerisinde tam bir hiyerarşik yapının bulunduğu, Aziz Yıldırım ile bu örgüt üyesi şüpheliler arasındaki ilişkinin kulüp başkanı – kulüp yöneticisi ilişkisinden çok, örgüt lideri ile elemanı arasındaki ilişki şeklinde olduğu, şahısların Aziz Yıldırım’ın talimatlarını legal-illegal ayrımı yapmadan emir olarak algılayarak yerine getirdikleri, örgüt üyeleri ile Aziz Yıldırım arasında suç işleme amaçlı bir birlikteliğin var olduğu, "ileri sürülmektedir.
 
15 Şubat 1998 Tarihinden beri Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı görevini yürütmekteyim. Bu dönem süresince yapmış olduğumuz tesisleşme, ekonomik ve sportif başarılarımızla ilgili bilgileri gösteren dokümanları ihtiva eden 1 adet kitap incelenmesi amacıyla Başkanlığınıza sunulmuştur. (EK-9: Sportif ve Ekonomik Tesisleşme, Mali Hususlar Kitabı)
 
Bu dönem içerisinde Fenerbahçe futbol takımı 5 birincilik, son maçta birinciliği kaybettiği 2 de ikincilik kazanmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü, 2000 lisanslı sporcuyu bünyesinde barındırmaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübünde futbol takımından başka basketbol, voleybol, kürek, yüzme, masa tenisi, boks, yelken, atletizm şubelerinde her branşta ve her yaşta bayan ve erkek sporcularımız Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ve milli takımı Türkiye, Avrupa ve dünya şampiyonalarında temsil etmektedirler.
 
Sayın Başkan,
15 ŞUBAT 1998 YILINDA BAŞKAN OLDUĞUMDA FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN BÜTÇESİ 16.000.000 $ DI. BEN VE ARKADAŞLARIMIN ÇALIŞMALARI SONUCUNDA FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜNÜN 2011 YILI BÜTÇESİ 225.000.000 $’A ULAŞTIRILMIŞTIR.
 BUNUN YANINDA FENERBAHÇE SPORTİF A.Ş.’NİN DEĞERİ 1,5 MİLYAR $ RAKAMINA ÇIKMIŞ, ANCAK 3 TEMMUZ DAN İTİBAREN BU DEĞER 700.000 MİLYON $ CİVARINA DEĞER KAYBEDEREK İNMİŞTİR. %15 İ HALKA ARZDIR.
 
Şike ve teşvik suçlamasıyla Kulübümüze sorumsuzca yapılan suçlamalar halka arz olan şirketimize ve hisse  senedi sahibi vatandaşlara zarar veren boyutlara ulaşmıştır.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Fenerium, taraftar kart, Fenercell, Fenerbahçe Koleji gibi ayrıca şirketleri de bulunmaktadır.
 
2005-2006 ve 2009-2010 yıllarında iki defa olmak üzere son maçta şampiyonluğu kaybettik. 2009-2010 yılının son maçını Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu’nda Trabzonspor’la oynadık. Maçın sonucu 1-1 beraberlikle bitince şampiyonluğu Bursaspor’a hediye ettik. Geçen yıl hem Türkiye kupasını Trabzon’a hem de Türkiye ligini Trabzonspor’la berabere kalarak Bursaspor’a kaybetmiş olduk.
 
Buradan Trabzonspor Başkan ve yöneticilerine sormak istiyorum. Geçen yıl ki lig maçından önce kendi futbolcularına, kendi yönetim kurulundaki yöneticilerine Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu veya sporcularından hiç kimse şike teklif etti mi veya şike teşebbüsünde bulundu mu? Böyle bir girişim içinde bulunmadığımızı açıkça Ben beyan ediyorum. Eğer bunun aksi bir olay varsa Trabzonsporluların açıklamasını arzu ediyor ve bekliyorum. Fenerbahçe Spor Kulübü olarak Biz isteseydik geçen yıl şampiyon olurduk. Nasıl mı? Anlatayım. (EK-9/A Bursasporlu Ozan İpek isimli oyuncunun beyanlarının video görüntüsü)
 
İstanbul’da İ.B.B. Sporla Diyarbakırspor maçı son dakikada seyircinin sahaya girmesiyle hakem tarafından tatil edildi. Maçın skoru 1:0 İ.B.B. lehineydi. T.F.F. Diyarbakırspor’u hükmen mağlup edecekken bu konunun memleket meselesi haline gelebileceğini belirterek, "gerekirse siyasilerle konuşun" önerisi yaptım. ŞAHİTLERİM MAHMUT ÖZGENER VE GÖKSEL GÜMÜŞDAĞ’DIR. T.F.F. BAŞKANI DA GEREKLİ GÖRÜŞMELERİ YAPARAK MAÇIN NETİCESİNİ 1-0 İ.B.B. LEHİNE TESCİL EDEREK HÜKMEN MAĞLUBİYET KARARINI ALMADI. EĞER DİYARBAKIRSPOR İ.B.B.SPOR MAÇINA, MAÇ BİTMEMİŞ, YARIDA KALMIŞ GİBİ BİR İŞLEM YAPILSAYDI VE KURALLARI UYGULANSAYDI DİYARBAKIRSPOR KÜME DÜŞMÜŞ OLACAKTI. BİZ SAHAMIZDA BERABERE KALDIĞIMIZ İÇİN KAYBETTİĞİMİZ 2 PUAN BİZE GERİ VERİLECEKTİ. O ZAMAN DA FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMI ŞAMPİYON OLACAKTI. BİZ ÜLKE MENFAATİ İÇİN BUNU YAPMADIK. UCUZ ŞAMPİYONLUKLARIN PEŞİNDE KOŞMADIK. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ DÜŞÜNEREK KENDİMİZDEN TAVİZ VEREREK ÜLKE İÇİN OLABİLECEK OLUMSUZLUKLARI ÖNLEDİK.
 
2006 yılındaki şampiyonluk hikâyesi de ne yazık ki acıdır. Bu yıl Türkiye’de Federasyonlar eliyle şampiyonlukların, düşmelerin tayin edildiği yıldı. Denizli’deki Denizlispor – Fenerbahçe maçı 16 dakika durduruldu. Sahaya konfetiler atılarak maçın devamlı oynanması önlendi. Oyuncularımızın konsantrasyonu bozularak maça motive olmaları bu şekilde önlenmiş oldu. Denizlispor kümede kaldığı halde bu 16 dakikada bir yıl boyunca göstermediği, yapmadığı mücadeleyi sahaya koydu. Acaba neden? Kamuoyuna son 6 maç incelensin dedik. Her türlü dedikodu yapılıyordu. Galatasaray tarafından teşvik primi verildiği her yerde konuşuluyordu. Ama kimse konuyu incelemiyordu. Bugün konu kısmen de olsa gündeme geldi. Bize dolandırıcılıktan iddianamede suçlama yapan Savcı Mehmet Berk, Denizli maçıyla ilgili görevsizlik kararı vererek dosyayı Çağlayan Adliyesine göndermektedir.
 
Denizli’deki maçtan önce Denizli Başkanı Ali İpek çantaların ortada gezdiğini, sezon sonunda neler olduğunu açıklayacağını söyledi. Ama Denizli ligde kalınca sustu. Bugün bunları açıklamanın zamanıdır. Şike ve teşvik temizliği yapılacaksa herkesin konuşması gerekir. Ali İpek, Can Çobanoğlu, Yusuf Şimşek, Galatasaraylılar. Herkes konuşmalı. Yalan söyleyerek değil gerçekleri söyleyerek konuşmalılar.
 
Galatasaray Stumgraz maçını da hep beraber tekrar tekrar beraber seyredelim. O TOLERANSLI ŞİKE NASIL YAPILIR?. 22 oyuncunun nasıl şike yaptığını ibreti alem için tekrar görelim. Galatasaray’ın Malatyaspor’lu oyunculara verdiği arabaları, Bursaspor kalecisine teklif edilen şikeyi, Eskişehirspor Kalecisi Zalad’a, Ankaragücü’nü 8-0 yenmesini yeniden irdelemek lazım. O zaman temiz futbolu anlarız. Denizli’ye ne kadar teşvik primi verildiğini bir bürokratın ağzından dinleyelim. Bugünlerde adaletin bekçileri olanların bu ülkeye şikeyi, teşviki getirdiğini unutmayalım. Ancak konu şike ve teşvik meselesi değildir. Bugün konu Türk sporunu ele geçirme operasyonudur.
 
Fenerbahçe’ye anlam veren kupaların şampiyonlukları değil, kupalara şampiyonluklara anlam veren ’Fenerbahçe’dir.
 
Daha önce de söylediğim gibi; soruşturmayı yürüten ve iddianameyi hazırlayan Savcı Mehmet Berk’i Fenerbahçe Spor Kulübü’ne Ben üye yaptım. Üyelik formundaki kefilleri ise Şekip Mosturoğlu, Tamer Yelkovan ve Serkan Acardır. Kefillerinden ikisi Metriste benimle beraber hapis yatmaktadır. Serkan Acar da tutuksuz yargılanmaktadır.
 
İddianamede Savcı Mehmet Berk Fenerbahçe Spor Kulübünde başarının sadece kupa ve şampiyonluklarla ölçüldüğünü söylemektedir. Savcı, görülen o ki, büyük bir çınara benzeyen Fenerbahçe Spor Kulübü’ne üye olduğunun maalesef farkında değil. Buna rahmetle andığım İslam Çupi’nin sözleriyle cevap vereceğim;
"TÜRKİYE’DE FENERBAHÇE CUMHURİYETİ SAĞLIKLI, BAŞARILI VE İLKSE, BU ÜLKEDE HER ŞEY MUTLU VE HUZURLUDUR. ESNAFIN YÜZÜ GÜLER, PERAKENDECİ VE TOPTANCILARIN TEZGÂHINDA MAL KALMAZ. TİYATROLAR, SİNEMALAR, SAZLAR, BARLAR, MEYHANELER FULDUR. STATLAR TÜRKİYE’NİN HER VİLAYETİNDE LEBALEPTİR. FENERBAHÇE GİTTİĞİ HER KENTE KENDİ İLE BİRLİKTE BÜYÜK BEREKETİNİ GÖTÜRÜR. KÖTÜ (!) UĞURLANMASINA RAĞMEN. FENERBAHÇE CUMHURİYETİ ORTALIKTA YOKSA TÜRKİYE YOKTUR, FUTBOL YOKTUR, BOLLUK YOKTUR, İNSANLAR YOKTUR, CANLILAR GÜÇ NEFES ALIR VE BU ÜLKE KISA SÜRE SONRA YAŞAYAN YER OLMAKTAN ÇIKIP, MEZARLIK OLUR. FENERBAHÇE BÜYÜKLÜĞÜ NE ŞAMPİYONLUK BÜYÜKLÜĞÜ, NE KUPA BÜYÜKLÜĞÜDÜR. ONUN BÜYÜKLÜĞÜ BAŞKA BİR BÜYÜKLÜKTÜR İŞTE, ADI KONAMAZ"
 
Bugün de adını koyamadığımız gibi. Bir camia ki suçlandığı konuda hiçbir savunma yapmadığı halde dimdik ayakta durabilmektedir.
 
Diğer bir konu da; İddia Makamının, "Aziz Yıldırım ve ekibinin Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimini bırakmak istemediklerini, kulüp içerisindeki gücünün devam etmesi için bunun şart olduğunu" ileri sürmesidir.
 
Ben, 15 Şubat 1998 tarihinde 1 oy farkla Fenerbahçe Spor Kulübü kongresinde Fenerbahçe’ye Başkan seçildim. BU BENİM VE AİLEM İÇİN ONURDUR, ŞEREFTİR. 2001 YILINDA FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMININ ŞAMPİYON OLMASINDAN SONRA BAŞKANLIĞI BIRAKTIM. Fenerbahçeliler geri dönmem için yürüyüşler yaptılar. Her kesimden fakslar, telefonlarla Başkanlığı bırakmamam yönünde telkinler, ricalar geldi. (EK-10 : Gazete Kupürü)
 
O günkü bir taraftarın mesajını burada hatırlatmak istiyorum; çünkü bugünkü yaşadığımız süreci benim açımdan en iyi anlatan mesajdır.  SAYIN LERNA YOLDAŞ YAZMIŞ, ŞÖYLE DİYOR;(EK-11 yazı)
"Tek bildiğim şu ; Türkiye liglerindeki hiçbir takım Fenerbahçe Camiası kadar kenetlenmenin ne olduğunu bilemez. Bu kenetlenmeyi bize öğreten kim ?
AZİZ YILDIRIM !!!
Peki, camiayı bırakıp giden kim ?
AZİZ YILDIRIM !!!
Eğer bir insan Fenerbahçe sevgisini bildiği tüm değerlerin üzerinde tutuyorsa ve buna rağmen bırakıp gidiyorsa geride kalan insanların suçu ne ?"
"BİZ TÜM TARAFTARLAR OLARAK HER ZAMAN SİZİN FİKİRLERİNİZE ÖNEM VERİP DESTEKLERKEN, BİZİ, SİZİ DESTEKLEMEYEN BİR DÜŞÜNCEYE KARŞI ZORLAMAYIN VE LÜTFEN MİLYONLARCA İNSANIN İNANÇLARINI ZEDELEMEYİN. FENERBAHÇE CUMHURİYETİ HER ZAMAN EN İYİLERLE AYAKTA KALMIŞTIR VE KALACAKTIR." Değerli Fenerbahçeli bunu 30.05.2001 tarihinde yazmış.
 
Bu sözlerden sonra Başkanlığa yeniden aday oldum, Başkanlığa devam ettim. Bu söz bugün için de geçerlidir.
 
2006 yılında da son maçta Denizlispor’la berabere kalarak şampiyonluğu kaçırmış olduk. 2 yıl arka arkaya şampiyon olmuştuk. 2006’da 3 üncü şampiyonluğu yaşayarak ileriki yıllarda diğer Kulüplerle aramızda her yönden farklar meydana gelecekken T.F.F. ve onunla beraber hareket edenler bunu önlediler. 2005 yılı Mart ayında Ankara’da yapılan o zamanki Gençlik ve Spor Bakanı Sayın MEHMET ALİ ŞAHİN BAŞKANLIĞINDAKİ TOPLANTIDA, T.F.F. BAŞKANI İLE KULÜPLER BAŞKANLARININ KATILDIĞI BU TOPLANTIDA ŞİKENİN TÜRKİYE’DE OLDUĞUNU DİLE GETİREREK BUNUN ÖNLENMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEMİŞTİM. O zaman şike T.F.F. tarafından yandaşı olduğu kulüplerle beraber yapılıyordu.
 
29 Kasım 2006 tarihinde yapmış olduğum basın toplantısından sonra 15.12.2006 tarihinde T.F.F. Disiplin Kurulundan 1 yıllık hak mahrumiyeti aldım. SEBEBİ "BU KADAR PİSLİĞE BATMIŞ BİR ORTAMIN ALTINDAN FEDERASYON KALKAMAZ. ÇÜNKÜ İŞİN İÇİNDE ONLAR VAR. ONLARIN OLDUĞU YERDE TEMİZLİK OLMAZ" dediğim için hak mahrumiyeti cezası almıştım. Bu konuşmada T.F.F. eliyle yapılan şikeleri gündeme getirmiştim. (EK-11/A)
 
01.12.2006 Tarihinde Sayın Bakan M. Ali Şahin bana şu sözlerle yanıt vermekteydi.
 
BAKAN ŞAHİN’DEN AZİZ YILDIRIM’A YANIT:
BAKAN ŞAHİN, AZİZ YILDIRIM’IN ŞİKE İDDİALARININ ARAŞTIRILMASI İÇİN DEVLETİ GÖREVE ÇAĞIRMASIYLA İLGİLİ OLARAK "ASLINDA ’DEVLET BU İŞE EL KOYSUN’ DEMEK ’BU SİYASİLER TÜRKİYE’Yİ YÖNETEMİYOR, ASKERLER EL KOYSUN’ DEMEKTEN FARKSIZ" AÇIKLAMASINDA BULUNDU. MAKUL BİR SÜRE SONRA OLAĞANÜSTÜ GENEL KURUL ÇAĞRISINDA BULUNMAK ZORUNDA KALACAĞINI BELİRTEN ŞAHİN "ŞİKE İDDİALARINA FEDERASYON EL KOYSUN" dedi.
 
2006 Yılı Mayıs ayında Başkanlıktan istifa ettim. Tekrar göreve gelmem için Fenerbahçeliler yürüyüşler yaptılar. Sayın Başbakan Ereğli’de bir bayan vatandaşın isteği üzerine Başkanlığa devam etmemi istedi. 2006 yılında Kongrede aday oldum. Tek aday olarak 2824 oy alarak 8 inci kez seçildim. Böyle bir insanın Fenerbahçe Başkanlığından ayrılma korkusu olabilir mi? Bugün Savcı ve Emniyet herhalde Fenerbahçelilerin düşüncelerini biliyorlardır. Kongrede verdiğim 3 yıl şampiyonluk sözü bir hedeftir. Bizler için önce Fenerbahçe sevdası gelir. Savcı Mehmet Berk gibi Fenerbahçeliler için ise önce kendileri gelir. 3 yıllık seçimle gelmiş bir Başkanım. 3 yılın sonunda Fenerbahçe Spor Kulübü kongre üyeleri sevabımla, günahımla Fenerbahçe’mize yaptıklarımla beni değerlendirirler ve gerekeni yaparlar.
 
24 Haziran 2006 daki konuşmamdan bir pasaj okuduğumda bazı konuları daha iyi anlayacağız.
 
"Ben bu camiaya borçluyum. En azından 2 kupa söz verdik ama olmadı. Ama yine söz verdik. İnşallah yapacağız. Ben sevildiğimizi biliyordum ama bu kadar olduğunu bilmiyordum. Hele bir bayan taraftar dedi ki ’Ben 4 aylık hamileyim ve gittiğinizi doğan çocuğuma nasıl anlatırım. Fenerbahçe ile güzel güneşli günler göreceğiz’. Taraftarın da dediği gibi ’Darağacında da olsak son sözümüz Fenerbahçe olacak’ demiştim. 6 yılda ne değişmiş, hiçbir şey. Tüm Fenerbahçeliler daha da sevdalanmış, daha arzulu hale getirmişiz sevdamızı. Bu sevdayı kimse engelleyemez. Ne Metris ne darağacı. 1 Nisan 2006’da Fenerbahçe Dergisindeki yazımda bunların hepsinin farkındayız diyorum. Bugün de tüm Fenerbahçeliler aynı düşüncedeyiz. Büyük Fenerbahçe camiası sivil toplum örgütü olarak ülkemizin geleceği için artık bir şeyler yapmanın gerekliliğini görmeli ve buna göre tavır almalıdır. Üzülmeyin, kaybettiğimiz her şey başka bir biçimde geri dönecektir diyor Hz. Mevlana"
 
2001 ve 2006 yıllarında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığından ayrılmak istedim ama her iki ayrılışımda da camia başkanlığa devam etmemi istediği için kongrede aday oldum ve Başkanlığa yeniden seçildim. Herhalde anlattıklarım Fenerbahçeli olduğunu söyleyen Savcı Mehmet Berk ve iddianameyi düzenleyenlere Fenerbahçe Cumhuriyeti ile ilgili bir şeyler anlatmaktadır. 14 Yıllık Başkanlık sürecimde 10 defa seçimli olağan ve olağanüstü kongrede Başkanlığa seçildim. Fenerbahçe Genel Kurul üyelerine teşekkür ederim. (EK-12: Seçimleri gösteren liste)
 
Daha önce belirttiğim gibi, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı’na seçildiğim 15 Şubat 1998 tarihinde Fenerbahçe’mizin bütçesi 16 milyon $ dı. 2011 yılındaki bütçesi ise 225 milyon $’a ulaşmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü profesyonel şube gelirleri açısından Avrupa’nın 20 takımından biri olmuştur. Her yıl yapılan yatırımlar sayesinde Kulüp, Dünya Kulübü olma yolunda emin adımlarla yürümektedir.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü her yıl dünyaca tanınan yıldızları Türkiye’ye getirerek Türkiye’deki futbola ilgiyi arttırmış ve diğer kulüplere de örnek olmuştur.
 
Fenerbahçe Yönetim Kurulu ve Fenerbahçeliler Devletten bir kuruş almadan Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu’nu yapmıştır. Bu stadın ardından Devlet eliyle Türkiye’de statlar yapılmaya başlanmıştır. Devletin de spora bakış açısı değişerek ülkenin her yerinde stat projeleri devreye sokulmaya başlanmıştır.
 
Telekom Arena için Devlet 600 trilyon TL para harcamıştır. "Bu stat bu ülkeye yapılıyor" diyerek Fenerbahçe Yönetimi olarak yapılmasına hiçbir olumsuzluk göstermedik. Bugün de; Arena, kullanan Kulübe yılda 60 milyon $’a yakın gelir sağlamaktadır. Kayseri’de yapılan stadı da Kayseri Belediyesi yapmıştır. Bundan sonra yapılacak statlar da Devlet eliyle yapılacaktır.
 
Fenerbahçe kendi bütçesiyle Dereağzı Tesislerinde basket salonları, boks salonu, atletizm pisti, çim antrenman sahaları yapmıştır. Dereağzı Lefter Küçükandonyanis tesislerinden olimpiyatlarda görev alan sporcuların %40’ının Fenerbahçe Spor Kulübü bünyesinden çıkan sporculardan olması buraya yapılan tesislerin önemini göstermektedir. 100 metre engellide Avrupa Şampiyonu olan kızımız Nevin Yanıt, Boksta dü;nya şampiyonu olan Gülsüm Tatar gibi değerler hep bu tesislerden yetişmişlerdir.
 
En çok üzüldüğüm de ekonomik çıkar sağlayan bir örgüt lideri olarak yargılanmamdır. Kendi kaynaklarından 30 milyon $ sevdası Fenerbahçe için harcayan bir insanın bu şekilde suçlanması ayıptır. AYIPTAN ÖTE İNSAFSIZLIKTIR. FENERBAHÇE’NİN 1 LİRASINI ZİMMETİME GEÇİRDİĞİM İSPATLANIRSA KENDİMİ ÖLÜMLE CEZALANDIRIRIM. ANCAK BANA BU SUÇU ÖNGÖRENLERDE DE AHLAK VARSA ONLARIN GÖREVLERİNDEN İSTİFA ETMELERİNİ BEKLEMEKTE TABİİ HAKKIMDIR.
 
İddia Makamı bilmelidir ki, futbol havuzunun 400 milyon $ ların üzerine çıkmasında büyük emeğim vardır. Fenerbahçe’nin ikinci olması durumunda bile 60 trilyon para alacağını herhalde Savcı hesaplamaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübü her şekilde cezalandırılmasına rağmen bu yıl taraftarlarının katkılarıyla maddi kayıplarını karşılamıştır. Fenerbahçe Yönetim Kurulundaki kişilerin kendi işleri mevcuttur. Fenerbahçe’den dolayı hiçbir menfaat sağlamamışlardır. Şahsım olarak 14 yıllık Başkanlık dönemimde hiçbir şekilde kendim için Devletten hiçbir şey istemedim. Bu da tapelerde açıkça gözükmektedir. Bunun tersini söyleyen varsa buyursun ve burada bilgi ve belgelerini ortaya koysun. Tüm bunlar göz önüne alındığında, yukarıda anlattığım gibi bütün değerlerimizi Biz Fenerbahçeliler beraber yarattık. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu, Dereağzı’ndaki Lefter Küçükandonyanis Tesisleri, Ankara İncek Tesisleri, Sancaktepe Can Bartu Tesisleri, Düzce Topuk Yaylası Tesisleri, Fenerbahçe Ülker Arena, Sapanca Kürek Tesisleri, Faruk Ilgaz Tesisleri, hepsini yani bu değerleri Biz yarattık. Fenerbahçe’ye hizmet edenler her zaman hak ettikleri şekilde ilgi, alaka görürler. Onlar tarihteki yerlerini alırlar. Bizlerin hiçbir zaman Fenerbahçe’den bir şeyler almak amacı olmamıştır. Her zaman söyleyemediğim bazı şeyleri burada söyleme ihtiyacı hissediyorum.
 
1998 – 2000 YILLARI ARASINDA 30 MİLYON $ KENDİ MADDİ KAYNAKLARIMDAN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NE VERDİM VE BUNU GERİ ALMADIM. O yıllarda Okacha ve Baliç’i de 36 milyon $ ’a yurt dışına sattım. Bu bütçeyle Fenerbahçe’mizin buralara gelmesini sağladım. 3 TEMMUZ’DAKİ BU OPERASYONDA ALINDIĞIM ZAMAN BANKALARA 76.000.000 $ FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN KULLANDIĞI KREDİLER İÇİN KEFALETİM BULUNUYORDU. ŞU ANDA KEFALETİM DEVAM ETMEKTEDİR. (EK-13: Kefalet bilgileri)
 
Fenerbahçe’yle yattım, Fenerbahçe’yle kalktım. Türk sporunu ileriye götürmek için çalıştım. Benden önce amatör sporları kaç kişi takip ederdi? Avrupa’da ismimiz duyulur muydu? Bugün Dünya, amatör branşlarda bizi takip ediyor. NBA de 3 tane Fenerbahçe patentli basketbolcumuz var. Fenerbahçe’yi bugün bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticilerinin sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları büyük bir yalandır. BEŞİKTAŞ’TAKİ SAVCILAR VE HAKİMLERLE DE BAZI ZAMANLARDA BERABER OLDUK. ACABA ONLAR MI SOSYAL YÖNDEN FENERBAHÇE’DEN FAYDALANDILAR; YOKSA METRİS DE YATANLAR MI? BUNUN DEĞERLENDİRMESİNİ KAMUOYUNA BIRAKIYORUM. FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN BÜYÜK EKONOMİK DEĞERE SAHİP OLDUĞUNU İDDİA MAKAMI SÖYLÜYOR. EKONOMİK BÜYÜKLÜĞÜ YARATANLAR AZİZ YILDIRIM, YÖNETİM KURULU VE BU CAMİANIN BİREYLERİDİR. SANKİ UZAYDAN GELENLERİN YORUM YAPMASI GİBİ YORUM YAPILMAKTADIR. TÜRKİYE VE FENERBAHÇE GERÇEKLERİNİ GÖRMESİ GEREKENLER GÖZLERİNİ KAPATARAK BU BÜYÜKLÜĞÜN NASIL ZOR ŞARTLAR İÇİNDE BUGÜNE GELDİĞİNİ GÖRMEZLİKTEN GELMEYE ÇALIŞMAKTADIRLAR. HERŞEY BİLİNİR AMA KENDİNE GÖRE DEĞİL, BİLENİN KAPASİTESİNE GÖRE DİYOR BOETHİNS, NE KADAR DOĞRU BİR SÖZ DEĞİL Mİ?
 
•       16.03.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 2.500.000TL’nin evrakları ve yapılan ödemelerin dökümü
•       30.03.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 2.000.000TL nin evrakları ve yapılan ödemelerin  dökümleri
•       21.04.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 1.000.000TL nin evrakları ve yapılan ödemelerin dökümleri
•       17.05.2011 Tarihinde T.F.F. dan gelen 1.000.000TL nin evrakları ve yapılan ödemelerin dökümleri  (Ek’te tüm ödeme listeleri verilmiştir.);
        Yukarıdaki liste T.F.F. dan alınan avanslar ve bunların harcandığı yerleri gösteren belgelerdir. 15 Haziran 2011 tarihi olarak T.F.F.’na Fenerbahçe Spor Kulübü’nün hiçbir borcu yoktur.
Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın 23.09.2011 tarihindeki araştırma raporundaki
Yevmiye No                  Tarih          Tediye Fişi No               Miktar(TL)
6407                    11.05.2011              6421                    65.700.-
6408                    11.05.2011              6422                    35.950.-
6415                    11.05.2011              6429                     106.500.-
6419                    11.05.2011              6433                    14.500.-
 
222.650 TL İlhan Ekşioğlu hesabına girmemesi gereken bir meblağdır. Çünkü kombine biletler ile ilgili sahiplerinden alınan kart paralarıdır. Tamamen kulüple ilgilidir. Kombine biletlerin kredi kartından çekilen Kulübün POS cihazıyla tahsil edilen bedellerdir. Kısaca yanlış tespit edilmiştir. Fenerbahçe Spor Kulübü hesaplarında olan bir paradır.
 
08.06.2011 tarihindeki 7761 yevmiye no’lu 636.400TL lik (400.000$) Fenerbahçe burnundaki havuzlarla ilgili çatıların yapılması için alınan avans ödemesidir. Anlaşılan firma Sönmez İnşaat anlaşmadaki şartları yerine getirmediği için 400.000$, 22.06.2011 tarihinde 8372 yevmiye no’lu 8389 no’lu fişle 225.000$ olarak CH karşılığı olarak,
 
23.06.2011 tarihinde 8459 yevmiye no 8476 fiş no ile 175.000$ Fenerbahçe muavin defterindeki hesabında açıkça görüldüğü gibi geri alınmıştır. (EK-14: İnşaat sözleşmesi)
Sonuç : 400.000$ inşaat avansı İlhan Ekşioğlu tarafından alınmış, inşaat şartları oluşmadığı içinde 400.000$ Kulübe iade edilmiştir.
 
Savcılık ve Emniyet sorgularında 07.06.2011 tarihinde fiziki takip yapıldığı ve bu takip sırasında İlhan Ekşioğlu’nun Abdullah Başak ile Yusuf Turanlı’ya para verdiği söylenmektedir. Bu paranın Kulüp tarafından İlhan Ekşioğlu’na 400.000$ olarak verildiği belirtilmiştir.  Savcılık içişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı’na yazdığı yazıda Fenerbahçe Spor Kulübü adına İlhan Yüksel Ekşioğlu’na 06.06.2011 – 07.06.2011 tarihleri arasında para verilip verilmediğini, verilmiş ise miktarı ve nerede kullanıldığının araştırılması şeklinde soru sormuştur.
 
Dernekler Dairesi Başkanlığı araştırma raporunda 23.12.2010 tarihli 86363 tasdik numaralı yevmiye defterinde 08.06.2011 tarih 7761 yevmiye 7777 tediye fişi ile 636.400TL ödendi denmektedir. Yani 07.06.2011’de İlhan Ekşioğlu’na bir ödeme yapılmamıştır. Bu da organize şubenin fiziki ve telefon dinlemelerini nasıl yanlış yaptığını göstermektedir. Bu nasıl varsayımlarla çalıştıklarının bir göstergesidir. Paranın var olduğunu söyledikleri gün böyle ödeme Fenerbahçe Spor Kulübünden yapılmamıştır. (Ek-15: Dernekler Dairesi Başkanlığı Raporu)
 
İLHAN EKŞİOĞLU’NUN KULÜPTEN İNŞAAT VE ONARIMLA İLGİLİ ALDIĞI PARALARIN HARCANDIĞI YERLERE BAKTIĞIMIZDA;
 
1.      Stil Yapı İnş. San. Ve Tic. A.Ş. ile yapılan sözleşme 404.500TL tutarındadır. Yapılacak işler: Boks, yelken, atletizm, basketbol, voleybol, masa tenisi, kürek şubelerinin tadilat işlerini kapsamaktadır.
        Ödeme 28.02.2011 ve 15.03.2011 tarihlerinde yapılmıştır.
 
2.      Stil Yapı ile yapılan kapalı havuz tadilat işleri ile ilgili sözleşme: 159.160TL. bedellidir.
        Ödemeler: 18.03.2011de 100.000TL, 29.03.2011de 59.160TL olarak  yapılmıştır.  (EK-16: Sözleşme)
 
3.      Amatör Branşlarda yapılan ödemeler
        Boks şubesi :   70.000$
        Atletizm şubesi :       80.000$
        Kürek şubesi :  50.000$
                                 200.000$
        Sporculara ve diğer masraflar için şube kaptanlarına verilmiş. Şube kaptanları  vasıtasıyla kapatılmıştır.
 
4.      Stil Yapı ile yapılan sözleşme gereği Samandıra Tesislerinde yapılan çeşitli inşaat ve inşaat onarım işleri 250.000$ karşılığı yaptırılmıştır. (EK-17: Sözleşme)
Ödemeler:
23.05.2011 Tarihinde 201.750TL olarak ve 03.06.2011 Tarihinde 200.000TL         olarak ödenmiştir. (EK-18 : Ödeme dökümleri)
 
BURADA İKİ KONUYA DİKKAT ÇEKMEMİZ GEREKMEKTEDİR;
Birincisi; 07.06.2011 tarihinde Kulüpten hiçbir ödemenin İlhan Ekşioğlu’na yapılmaması, ikincisi ise 08.06.2011 tarihinde Kulüpten 400.000$ inşaat avansı alan İlhan Ekşioğlu’nun bu parayı inşaat firmasının anlaşma şartlarına uymamasından dolayı Kulübe 22-23/06/2011 tarihinde iade etmesidir. EĞER BU PARA ŞİKE İLE İLGİLİ OLSAYDI KULÜBE İADE EDİLMEZDİ. AYNI ZAMANDA RESMİ İŞLEM YAPILMAZDI. BU DA BİZE GÖSTERİYOR Kİ SAVCILIK VE İSTANBUL EMNİYETİNİN SUÇLAMALARI MESNETSİZDİR. 636.400TL bu harcama ile 222.650TL lik kombine parasını (yanlışlıkla buraya konan) ve İNŞAATLARA HARCANAN PARALARI İLHAN EKŞİOĞLU’NUN HESABINDAN ÇIKARDIĞIMIZDA KULÜP KASASINDAN İLHAN EKŞİOĞLU’NA YAPILAN ÖDEMELERDEN SONRA 98.628,50TL İLHAN EKŞİOĞLU ALACAKLI OLMAKTADIR. Bu harcamaların da nerelere yapıldığı hesaplarda görülmektedir. Ayrıca 5.000.000$ Fenerbahçe’yi yenmesi için Trabzon’lu Zeki Mazlum’un Sivasspor’a teşvik primi teklif etmesinin yanında bu meblağın hiçbir şey olmadığını görmekteyiz ve ayrıca bu parayla 13 maçta şike yapamazsınız. (EK-16:17 de sunulan anlaşmalar)
 
İDDİA MAKAMI’NIN BURADA DA ÇIKAN PARANIN BU KAYITLARA TAM ALINDIĞI GÜN DEĞİL, İLERİ BİR TARİHTE KAYIT EDİLMİŞ OLABİLECEĞİ DEĞERLENDİRİLMİŞTİR DEMESİ VAHİMDİR. YÜZ YILLIK ÇINAR OLAN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN KADERİYLE OYNAYACAKSINIZ AMA İŞİNİZE GELMEDİĞİNDE HAYALİ SUÇLAR YARATMAYA ÇALIŞACAKSINIZ. TARİH BUNLARI YAPANLARI AFFETMEYECEKTİR. SOKRATES "SORGULANMAMIŞ BİR HAYAT YAŞAMAYA DEĞMEZ" DEMİŞTİR, TEMENNİM BİZİ SORGULAYANLARINDA HAYATLARI SORGULANIR. O ZAMAN BU SÖZÜN NE ANLAMA GELDİĞİNİ ANLARLAR.
 
Tamer Yelkovan’la konuşmamızda ’FİBA ile konuştun mu’ diye soruyorum. Emniyet FİBA’yı Basketbol Federasyonu’nun bağlı olduğu Uluslararası Federasyon olarak algılıyor. Buradan 15 Trilyonluk alınacak krediyi başka manada anlaması, Şenez Erzik’le beraber yemek yediğimde Topuk Yaylası ile ilgili FİFA dan ve UEFA dan 500.000 Euro para almakla ilgili yaptığım konuşmayı anlamayarak sanki şike parasıymış gibi sorgulama yapmaları, iyi çalışma yapılsa FİBA’nın Factoring Şirketi olduğunu anlayarak soruşturmaya bile konmasının gereksizliğini anlayacaklardı. Hiçbir araştırma yapmadan suçlama yapmaları her şeyin kasıtlı olduğunu göstermektedir.
 
Tutuklandığımızda gazete manşetlerinde bizim Bilyoner üzerinden iddia oynadığımız ve Bilyoneri kapattığımız yazıldı. Hâlbuki "Bilyoner" bir gece kulübüydü. Şampiyon olursak kutlamaları orada yapmak istiyorduk. Şampiyon olduk ve kutlamaları orada yaptık. İstanbul Emniyeti haberleri basına verdi ve kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Emniyet hayali suç yaratmaya, yanlış bilgilerle Basını da kendisine alet etmeye çalıştı.
 
Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz Kulüpler Birliğindeki 3 yardımcımdan biridir. Sivasspor’u II. Ligden almış I.Lige çıkmasını sağlamıştır. Sivasspor Sivas için önemlidir. Kulüp Başkanı olmasından dolayı Kulüpler Birliğinde duruşu ve sözüyle saygı görür. Bizler Türk sporunu daha ileri götürmek için çalışırız. T.F.F.’nun 300’e yakın delegesi vardır. Fenerbahçe olarak 7 delegeyle Kulübümüzü temsil ederiz. Kulüpler kendi menfaatleri doğrultusunda karar verirler. Hakim ve Savcı seçiminde Sizler de oylarınızı Size yakın arkadaşlarınıza vermediniz mi? Bizim ilişkilerimizde kanunsuz bir iş var mıdır? Varsa ortaya konması gerekir. Sivasspor Ligden düşme hattında bulunduğu sırada Benden destek aldığı söyleniyor.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü olarak rakiplerimizi yenmeden nasıl şampiyon olabiliriz? Bizim yenmemize gerek kalmadan Sivasspor Ligde kalmayı zaten başarmıştı. Mecnun Odyakmaz Fenerbahçe futbol takımının şampiyon olması için şike yaparak destek verdiği ve Benim talimatımla hareket ettiği söyleniyor. Hangi maçta şikeye yardım etmiş ve Benim hangi talimatımla hareket etmiştir? Bunlarla ilgili bilgi, belge varsa ortaya konmalıdır. Aksi halde bu iftira atmaktan başka bir şey değildir.
 
Sayın Başkan;
Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun’la ilgili daha önce açıklamalar yapmıştım. Maalesef bu iddianame hep varsayımlar üzerine kurgulanmış iddialar manzumesidir. Diğer takımların oynadığı müsabakalarda da örgüt lehine olacak şekilde şike faaliyetleri içersinde bulunduğu söylenmektedir. Bu takımlar hangileridir ve hangi şekilde şike yaparak Fenerbahçe Spor Kulübü lehine faaliyetler içerisinde bulunmuştur? Bunun açıklığa kavuşturulmasını İddia Makamından istiyorum. Hayali olan şeyler değil, gerçek olan konular veya kişiler belirlenirse, ancak o takdirde gerçek konularla ilgili açıklamalarımızı yapabiliriz.
 
Benimle ilgili örgüt suçu yükleme gerekçelerinden biri de;
"Örgütün şike ve teşvik faaliyetlerinde genellikle para ödemesi yaptığı, nadiren ise Fenerbahçe takımına transfer edilme vaadinde bulunulduğu, transfer şikesi yolunun örgüt tarafından profesyonelce kullanıldığı, ekseriyetle bu futbolculara; oynadıkları takımların Fenerbahçe futbol takımıyla yapacağı maçtan önce müsabaka haftasında transfer vaadinde bulunulduğu, bu vaadden sonra anlaşma sağlanamazsa dahi futbolculara; büyük takımda oynama, elde ettiği gelirin çok daha fazlasını kazanma, tanınma, şöhret ve çevre edinme imkânı sunarak kafalarının karıştırıldığı, bu yolla şike yapılan müsabakada futbolcunun kötü oynamasının, teşvik primi verilen maçta ise iyi oynamasının hedeflendiği" şeklindedir.
 
Fenerbahçe Spor Kulübüne transfer edilme vaadinde bulunulduğu konusunda yapılan suçlama gibi;
 
Son iki yıl içinde Galatasaray Spor Kulübü’nün Gökhan Ünal, Mehmet Topuz, Ali Turan Ufuk, Sezer Öztürk’ü; bu yıl da Kayserispor’dan Ambarad’ı sözleşmeleri devam ederken; takımıyla arasını bozarak transfer yapma girişimleri, o hafta oynayacakları her rakibin en iyi oyuncularına talip olma geleneği niye suç kapsamına alınmamaktadır? Manisaspor’lu Yiğit ile Antalyaspor’lu Necati’yi de Galatasaray’la oynayacakları maçtan önce oynatmayarak maçtan sonra transfer etmektedirler.
 
Bizde olunca suç, diğer takımlara sıra gelince hiç konu bile edilmemektedir. Trabzonspor için de bu konu geçerlidir. "12 Kasım 2011 tarihinde Eskişehirspor’lu Veysel Sarı ile Ankaragücü’nden Uğur Uçar’ın da işini bitirmek üzere olduğu öğrenildi" denmektedir. (EK-19: Fanatik Gazetesi Uğur Uçar haberi, Kayseri-GS Amrabat Haberi, GS’ın Manisaspor’dan Yiğit isimli futbolcusuna dair haber)
 
Transfer şikesi;
İddianamenin ne kadar yanlı ve "kişiye özel suç yaratma" kastıyla düzenlendiğinin bir diğer göstergesi de, iddianamede tarafımıza yüklenen TRANSFER ŞİKESİ suçlamasıdır. "Kanunda tanımlanmayan suç" vasfında olan bu kavram ne iç hukukumuzda ne de UEFA, FIFA ve CAS karar ve düzenlemelerinde mevcut değildir. Kendinden menkul birkaç spor hukukçusunun makalelerinde geçen bu kavram ve suç tipine dayanılarak, iddianame tanzimi hukuksuzluğun en açık kanıtıdır.
 
Öncelikle belirtmek isterim ki "Transfer Şikesi" kavramı kullanıldığı sektör açısından da yanlış kullanılmıştır. Burada kullanılması gereken "Transfer Vaadiyle Şike" kavramı olabilir. Keza şike yapmak için amaçlanan sonuç ve sağlanan menfaatin transfer vaadi olduğu söylenebilirse de "transferin yapılması halinde şike suçunun aradığı menfaatten" bahsedilemez. Zira sözleşmesi devam eden futbolcuların hangi koşullarda transfer yapılacağı Profesyonel Futbolcu Transfer Talimatının 19/6 md.de açıkça yazılmıştır. Burada oyuncunun mevcut kulübünün rızası olması şarttır. Kulübün rızası olmadan yapılan transfer görüşmelerinin dahi mümkün olmayacağını sporun içinde olan herkes bilir. Kulübün onayı alınmadan bırakın transferi, transfer görüşmesi yapılması halinde dahi hem oyuncu hem de kulüp çok ağır cezalara maruz kalmakta ve oyuncu için bir yıla kadar oynayamama cezası, Kulüp ise iki transfer dönemini kapsayan transfer yapamama cezası ile cezalandırılabilmektedir. (madde 30/2-5) Bu nedenlerle sözleşmesi devam eden bir oyuncuya "Transfer" teklifi "Şike" suçunun aradığı menfaat unsuru olamaz. Kısacası "Transfer Şikesi" işlenemez suç vasfındadır. Kaldı ki diğer taraftan kulübünde bir müsabakanın sonucunu bir futbolcuyla etkilemek için yaklaşık 10 milyon dolar tutarındaki transfer vaadini kullanmaya kalkması akla, mantığa ve hayatın olağan akışına uygun değildir. Kaldı ki, talimatlar uyarınca bir akit için olması gereken (2 taraflı) şike vaadi ile transfer yapma eylemi nedeniyle suçun diğer tarafı olan Kulüp ve yöneticilerinin sorumlu tutulmama nedeni de iddianameyi tanzim edenlerin bilgi ve yorum eksikliğinin bir diğer göstergesidir.
 
BU NEDENLERLE SAVCILIĞA YA DA EMNİYETE DİKTE ETTİRİLEN BU KAVRAM TAHTINDA bırakın yargılanmayı, suçlanmamız bile hukuken mümkün değildir. Hatta; bu durum ve hukuki gerçeklik Savcılık Makamı tarafından tutuklanmamız üzerinden 4 ay geçtikten sonra ancak anlaşılmıştır. Bununla ilgili olarak Savcılık ara kararı düzenlemiş ve bu ara kararına gerekçe olarak da Profesyonel Futbolcu Transfer Talimatının 19/6.maddesini hukuki dayanak olarak göstermiştir. Sanırım bu özel yetkili bir savcı tarafından ceza yasaları yerine spor hukuku talimatlarına dayanılarak alınan ilk ara karardır. Burada önemli olan aslında yargılama konusunun spor hukukuna ilişkin olduğuna dair tüm beyanlarımızın bu karar tahtında savcılık tarafından teyit edildiği gerçeğidir.Gerçi bu ara karar da yer alan hususlara ilişkin sanıklar lehine verilen yanıtlar iddianameye konu yapılmamıştır ama bu zaten alışageldiğimiz normal bir tutum olarak iddianamenin genelinde sık sık karşılaştığımız bir durum olması sebebiyle artık serzenişe dahi konu olamayacak değerdedir.
 
"İLHAN EKŞİOĞLU VE ŞEKİP MOSTUROĞLU’NUN DİĞER ÖRGÜT ÜYELERİYLE SÜREKLİ İRTİBATTA OLARAK BU ŞAHISLARDAN ALDIKLARI BİLGİLERİ ÖRGÜT LİDERİ AZİZ YILDIRIM’A GENELLİKLE YÜZYÜZE, BAZEN DE ŞİFRELİ ŞEKİLDE YAPTIKLARI TELEFON GÖRÜŞMELERİ İLE BİLDİRDİKLERİ, YAPILAN GÖRÜŞMELERDE ARACILARIN VE ŞİKE AMAÇLI ANLAŞMA SAĞLANAN ŞAHISLARIN İSİMLERİNİN ZİKREDİLMEMESİNE ÖZELLİKLE DİKKAT EDİLDİĞİ, BU TELEFON GÖRÜŞMELERİNİN ÇOĞU ZAMAN DAHA ÖNCE AYRINTILARI YÜZYÜZE ANLATILMIŞ OLAN HAREKET PLANININ İŞLEYİŞİNDE BİR PROBLEM OLUP OLMADIĞI İLE İLGİLİ AZİZ YILDIRIM’IN "DURUMLAR NASIL" VB. SORULARINA İLHAN YÜKSEL EKŞİOĞLU’NUN "GAYET GÜZEL, İYİ, PROBLEM YOK" VB. CEVAPLARI VERMESİ ŞEKLİNDE OLDUĞU," iddiası vardır.
 
Aziz Yıldırım’ı örgüt lideri yapacaksınız ve aynı zamanda örgüt liderinin hiçbir konuşması suç öngörüyor diyemeyeceksiniz. Ancak Aziz Yıldırım’ın genellikle yüz yüze konuştuğunu belirteceksiniz. İstanbul Emniyet Organize Şubesi her türlü fiziki takip, ses, görüntü ve ortam dinlemesi kararlarını Beşiktaş Özel Yetkili Mahkemelerinden alacak ama buna göre hala suç unsuru bulamayacak. Buna rağmen yine Organize Şube Beni suç örgütü lideri olarak lanse edecek. Ortam dinlemesi yapan İstanbul Emniyeti’nin yüz yüze yapmış olduğum konuşmalarda suç unsuru varsa, bunları ortaya koyması gerekir.
 
Yönetici arkadaşlarımla hiçbir zaman şifreli konuşma yapmadık. Çünkü suç olabilecek davranışların içinde bulunmadık. İşin enteresan tarafı dinlendiğimizi bilmediğimiz halde suç isnat edilecek hiçbir konuşma yapmadığım açıkça görülmektedir. Çünkü suç sayılacak hiçbir eylemin içinde bulunmadım. Daha önce yüz yüze anlatılmış olan hareket planı çerçevesinde hareket ettiğimiz söyleniyor. Suç işlenecek her hangi bir bilgi ve belgeyi bulamayınca bu şekilde suçlamak ne kadar kolay oluyor. İddia Makamı’nın bu varsayımlar üzerine iddianameye konuları bu şekilde yazması hukuk yönünden hepimiz için üzücüdür.
 
Savcı Mehmet Berk, Emniyet’e sağlam deliller bularak kendisine getirmesini istemesi varken kendisi de hukukun dışına çıkarak ucuz kahramanlığa soyunmuştur.
 
Aziz Yıldırım’ın "durumlar nasıl vb." sorularına İlhan Ekşioğlu’nun "gayet güzel, iyi, problem yok" gibi cevaplar vermesi şeklinde yapılan ilgili durumu anlattığı söylenmektedir.
 
Ey İstanbul Emniyeti, Ey Organize Şube! insanların hastalıklarıyla ilgili dahi konuşmalarını siz şifreli deyip suçlarsanız büyük hata edersiniz. Aşağıdaki tapeyi iyi okuyalım.
 
06.04.2011 tarihli, saat 17.02’de, Aziz Yıldırım’ın İlhan Yüksel Ekşioğlu’nu aradığı görüşme (Tape 2020)- EK-20
Burada da açıkça görülmektedir ki Hastanede emar cihazına giriyorum. Anestezi ile yapılan işlemlerden sonra eve giderken İlhan Ekşioğlu ile konuşuyorum. Sersem tavuk gibi olduğumu, eve gidip dinleneceğimi belirtiyorum. Telefondaki konuşmada iyi olduğumu, vaziyetlerin iyi olduğu şeklinde görüşmeleri suç unsuru olarak kamuoyuna sunuyorlar. Allah bizi iftiralardan korusun.
 
"ŞİKE VE TEŞVİK KONUSUNDA GENELLİKLE KALECİ VE FORVET POZİSYONUNDA OYNAYAN FUTBOLCULARIN SEÇİLDİĞİ, KİMİ ZAMAN İSE TEKNİK DİREKTÖR VE KULÜP YÖNETİCİLERİ İLE BAĞLANTININ SAĞLANDIĞI, RAKİP TAKIM FUTBOLCULARINDAN SERCAN YILDIRIM, GÖKÇEK VEDERSON,  İBRAHİM AKIN, ÜMİT KARAN, SEZER ÖZTÜRK, KORCAN ÇELİKAY, MEHMET YILDIZ, SERDAR KULBİLGE, İSKENDER ALIN, MAHMUT BOZ, MURAT ŞAHİN VE EMMANUEL EMENİKE GİBİ FUTBOLCULARIN ÖRGÜTLE ANLAŞARAK ŞİKE/TEŞVİK PRİMİ FAALİYETLERİNE GİRDİKLERİ," iddiası vardır.
 
19 maçta şike yapıldığı söyleviyle yola çıkıldı. Sonuçta iddianame bunu 13 maça indirdi. Toplam olarak 12 futbolcuyla şike yapılması için örgütle anlaşarak şike – teşvik primi faaliyetlerine girdikleri belirtilen bu oyuncular 7 ayrı takımda oynamaktadırlar.
 
Bursaspor’un 2 oyuncusu, Gençlerbirliği’nin 2 oyuncusu, Kasımpaşaspor’un 1 oyuncusu, İ.B.B.Spor’un 2 oyuncusu, Karabükspor’un 1 oyuncusu, Sivasspor’un 2 oyuncusu, Eskişehirspor’un 2 oyuncusu şike – teşvikle suçlanmaktadır. 13 Maçı toplam 12 kişi ile ve 100 milyarlık bir parayla hayata geçirdiğimiz söylenmektedir. Buna kargalar dahi güler. Eğer teşvik ve şike yapılmışsa takımlardaki çok oyuncunun da bu sistemin içinde olması gerekmektedir. Benim devamlı oyuncu olmadan şikenin olmadığını söylemem, Kamuoyunda da bunun yankı bulmasından dolayı suçlanan oyuncularla ilgi beraat kararı alınmamıştır. Aslında isimleri yazılı olan bu oyuncuların hiçbiri şike – teşvik organizasyonunun içinde olmamışlardır. Bizim de olmadığımız gibi.
 
Teknik direktör ve yöneticilerin şike yapması ancak oyuncular üzerinden olur ama görüyoruz ki böyle bir olay yaşanmamıştır. Çünkü suçlanan yönetici ve teknik direktörlerin konuştuğu hiçbir oyuncu iddianamede yer almamaktadır. Murat Şahin, Emniyet fezlekesinde Ankaragücü’yle ilgili soruşturulurken birdenbire iddianamede Kasımpaşaspor ile ilgili suçlanmaktadır. Emniyet ve İddia Makamı her geçen zamanda içinde "şapkadan tavşan çıkarmaya" devam etmektedir. Bütün bu suçlamaların belgelerinin ortaya konması gerekir. İddia Makamı’nın böyle bir derdinin olmadığını açıkça görüyoruz.
 
"ŞİKE FAALİYETLERİ YÜRÜTÜRKEN, RAKİP TRABZONSPOR TARAFINDAN, KENDİ RAKİPLERİNE TEŞVİK ÖDEMESİ YAPILIP YAPILMADIĞININ DA ARAŞTIRILDIĞI, BU YOLLA MUHTEMEL TEŞVİK PRİMİ DAĞITILMASI GİRİŞİMLERİNE KARŞI ÖNCEDEN ÖNLEM ALINMAYA ÇALIŞILDIĞI;" iddiası:
İddianameyi hazırlayan İstanbul Emniyeti birimleriyle Savcılığın tespit ettiği tek doğruyu burada görmekteyiz. Bu iddianamenin ana fikri 2 yıl son maçta şampiyonluğu kaçıran Fenerbahçe Spor Kulübü yönetici veya Kongre üyelerinin duyum veya ihbarlara göre rakip takımların yapmaya çalıştığı teşebbüsleri önlemeye yönelik yapılan araştırma çalışmalarıdır. Bu da bizim haklılığımızı göstermektedir.
 
13.03.2011 tarihinde, saat 21.42’de (2376 no’lu tape) bunu açıkça ortaya koymaktadır. EK-21
 
Serkan Acar’dan Konyaspor Teknik Direktörü Yılmaz Vural’a Trabzonspor’dan teşvik primi gelip gelmediğini sormasını istiyorum.
 
1425 no’lu tapedeki konuşma da çok enteresandır. Batur Altıparmak’la görüşme yapıyorum. Selçuk İnan’ın Sezer Öztürk’ü aradığını duyuyor ve yapılan araştırmaların sonunda Trabzonspor Teknik Direktörü yardımcısı Ünal Kahraman’ın da Sezer Öztürk’ü aradığını öğreniyoruz. Bu konu ile ilgili çalışmalar yapmaya çalışıyoruz.
 
3009 no’lu tapede Sivasspor maçıyla ilgili Trabzonspor’un menajer Mithat Halis’le beraber Sivasspor üzerinde yapılan çalışmaları ayrıca Zeki Mazlum üzerinden yapılan 5.000.000$ teşvik çalışmalarını takip ediyor ve bunu önlemeye çalışıyoruz. Sivasspor’lu oyuncular Grosicki, Rada ve Navroti’nin menejerliğini yapan Mithat Halis’in  Sivas maçından sonra Nevzat Şakar ile yaptığı görüşme de çok önemlidir.  Bu konuşma da kendilerinin hiçbir olayın içinde olmadıklarını söyleyerek konuyu saptırmaya çalışırken yaptıkları şike çalışmalarını ikrar eder şekilde konuşma durumuna düşmüşlerdir. Bu tapenin iyice incelenmesi bu davanın doğru olarak şekillenmesini sağlayacaktır.
(2376, 1425, 1426, 3009, 3462, 2593 no’lu tapeler) EK-22
 
Eskişehirspor – Fenerbahçe maçından önce Tahir Kıran, Bülent Uygun’u arayarak Fenerbahçe’yi yenmek için oynarsa maç kaybedeceğini onun için berabere kalacak şekilde oynayarak maçı kaybetmemesi gerektiğini söylüyor. Tahir Kıran bir taraftan Fenerbahçeli olduğunu söylüyor, diğer taraftan Fenerbahçe’nin maçtan puan kaybetmesi için çalışma yapmaktadır. Kime hizmet etmektedir? İddia makamı bunu öğrenebildi mi? (EK-22: 2376, 1425, 1426, 3009, 3462, 2593 no’lu tapeler)
 
"ÖRGÜT ÜYELERİNİN OLASI BİR POLİS ÇALIŞMASINA KARŞI SON DERECE DUYARLI HAREKET ETTİKLERİ, KENDİ ARALARINDA ŞİFRELİ KONUŞMALAR YAPTIKLARI, AZİZ YILDIRIM’I; BİR NUMARA, ŞİRKET CEOSU, FUTBOLCUYU; İNŞAAT İŞÇİSİ, MAĞDUR, MÜVEKKİL, ALİ KIRATLI’YI; RÜZGÂR, ŞEKERLİ, HAKEMİ; HAKİM, PARAYI; GRAM, ŞİKE PARASI ALMAYI; KAHVE İÇME, FUTBOL MAÇINI; TARLA, TAŞ OCAĞI, İNŞAAT, MAHKEME, PROJE, DAVA GİBİ KELİMELERLE ŞİFRELEDİKLERİ, CEP TELEFONLARIYLA GÖRÜŞMEK YERİNE BULUNDUKLARI YERDE SABİT TELEFON ARAŞTIRARAK O HAT ÜZERİNDEN GÖRÜŞTÜKLERİ, TEKNİK TAKİP İMKÂNI BULUNMADIĞI DÜŞÜNCESİYLE, DAHA ÇOK BLACKBERRY TELEFONLARLA MESAJLAŞMA CİHETİNE GİTTİKLERİ, ÖRGÜT LİDERİ AZİZ YILDIRIM’IN GÖRÜŞMELERİNİ DAHA ÇOK YÜZYÜZE YAPTIĞI, ŞİKE TEKLİFİ YAPILIRKEN FUTBOLCUYA ULAŞMADAN ÖNCE SİLSİLE HALİNDE ARACI KULLANDIKLARI, BU ŞEKİLDE ŞİKE ZİNCİRİNİN ÇÖZÜLMESİNİN ÖNÜNE GEÇMEYİ HEDEFLEDİKLERİ, ÖRGÜT FAALİYETLERİNİ BÜYÜK BİR GİZLİLİK İÇERİSİNDE YÜRÜTMEYE ÖZEN GÖSTERDİKLERİ," ileri sürülmektedir.
 
Örgüt üyelerinin olası bir Polis çalışmasına son derece duyarlı hareket ettikleri, kendilerinin şifreli konuştukları söylenmektedir.
 
Şunu açıkça belirtmek gerekir ki Polis çalışmasına karşı hiçbir şekilde duyarlı hareket etmedim. Buna da ihtiyaç duymadım. Eğer Ben konuşmaları yüzyüze yapıyorsam, İstanbul Organize Şubesi ile İddia Makamı yaptığım konuşmaları delil bulmadan kafasına göre nasıl yorumlamaktadır? Bu şekilde bir suçlama yapılabilir mi? Aşağıdaki tapeyi hep beraber değerlendirirsek ne demek istediğim daha iyi şekilde anlaşılacaktır.
 
02.07.2011 Tarihli, saat 14.26’daki 3694 EK-23, no’lu tapede Aziz Yıldırım, Yusuf isimli bir şahısla konuşmaktadır. Aslında Yusuf ile ilgili şubat ayından itibaren yapmış olduğum konuşma tapelerini ortaya çıkarmak lazım. Yusuf, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube ile irtibatta Fenerbahçe’ye yardımcı olurdu. Bu tapenin son kısmını iyice incelemek gerekmektedir.
 
Yusuf, İstanbul’da Organizeden sorumlu Emniyet Müdür Muavini Mutlu Ekizoğlu ve Organize Şube Müdür’ü Nazmi Ardıç’tan bahsederek bir olumsuzluğun olmadığını söylüyor. Bu durumda Polisin Bizi dinlemesini düşünmediğimiz bir ortamda şifreli konuşmamız için duyarlı hareket etmemize gerek var mıdır?
 
Şifre kelimelere baktığımızda kişiler kendi meslek veya alışkanlıklarına göre kelimeler kullanabilirler. Bunda art niyet ancak art niyet çıkarmak isteyenler tarafından yaratılabilir.
 
Örnek: Aziz Yıldırım’a bir numara, CEO demek kadar normal bir şey var mıdır? Bu kelimeler şifreli kelime olabilir mi? Bu sözler benim gibi görev yapanlar için ancak söylenebilir. Eğer benim için inşaat işçisi gibi bir ifade kullanılsaydı o zaman bunu şifreli kelime kullanma anlamında anlayabilirdik.
 
Şekip Mosturoğlu avukattır. Tabii ki hukuki konulardan bahsederken mağdur, müvekkil, hakim, dava, mahkeme gibi hukuki terimler konuşması gerekir. Hakemi hakim diye telaffuz ettiğimizi iddia makamı söylüyor. Hangi hakemi ayarlamışız ki hakem yerine hakim kelimesi kullanalım. Bu şekilde bizleri suçlayanların biraz insaflı olmaları gerektiğini burada hatırlatmak isterim.
 
Ali Kıratlı’ya rüzgâr, şekerli dendiği ve bunun şifreli ismi olduğu düşünülüyor. Ali Kıratlı’yı çevresi bu iki kelimeyle tanır. Bu kendisine verilen lakaptır.
 
İlhan Ekşioğlu inşaat işleri yapan müteahhitlik firması olan bir kişidir. Aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübünde de inşaat yapımı ve onarımı işlerini de yapmaktadır. İnşaat, taşocağı, inşaat işçisi, proje gibi kelimelerin kullanılması da gayet normaldir. Bunların dışında kullanılacak kelimeler şifreli konuşma anlamına gelir. Buradaki kelimeler her noktada kullanılmış mı? Hayır. Hukuki süreç olduğunda hukuki kelimeler, inşaatla ilgili konuşmalarda ise inşaat kelimeleri kullanılmıştır. Bundan bir şey çıkmaz. Çünkü fezlekeyi ve iddianameyi hazırlayanların yine göle maya çalmalarını burada görüyoruz. Abdullah Başak Blackberry kullanıyor. Bizler böyle bir şey kullanmıyoruz. Hep beraber Blackberry alalım ve bununla haberleşelim dediğimiz bir tape mevcut mudur? Herkes istediği gibi telefon markası olan telefonu alarak konuşabilir. Örgüt lideri olarak lanse ettiğiniz Aziz Yıldırım böyle bir organizasyon yapmış mıdır? Hayır. O zaman muhakkak bir şeyler yaratalım çalışmasının amacı nedir? Anlamakta zorlanıyorum. Bir daha telefon kullanmaya karar verirsem markasını emniyete soracağım. Şike zincirinin çözülmesinin önüne geçmeye çalıştığımızı ve örgüt faaliyetlerini büyük gizlilik içerisinde yürütmeye özen gösterdiler denmektedir. Keşke Sizler de yapmadığımız halde suçlandığımız şike ve teşvik çalışmalarını bizim gibi gizli yapsaydınız.
 
Tüm dünyaya Türkiye’yi rezil ettiler. Eğer bu dava şike davası ise 14 Nisan 2011 den önce Türkiye’de şike suç olarak gözükmüyor. Teşvik ve şikeyi dolandırıcılığa sokarak yargılamaya çalışıyorsunuz. Eğer şike varsa gizillik kararı olmasına rağmen operasyon başlamadan Emniyet tarafından hazırlanan kirli bilgiler basına verilerek kamuoyu oluşturmaya çalışılmazdı. Operasyonları yapanlar tarih önünde birilerine hizmet için bu olayları yaptıklarından dolayı yargılanacaklardır.

 

 

Futbolda şike davasında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Mahkeme Heyeti’ne savunmasını verdi. Aziz Yıldırım’ın savunmasının ikinci bölümü şöyle:
 
14 Nisan 2011 den sonra yapılan maçlarla ilgili Savcı Mehmet Berk skorları dahi bildiklerini ifade etmişti. O zaman suçüstü yapılarak olaylar gerçek hale getirilirdi ve kısa zamanda gizlilik içinde mahkemelerde süratli bir şekilde çalışarak davayı sonuçlandırırdı. Bunu yapmak için gerekli bilgi ve belgelerin elinizde olması gerekir. Kesin şike dediğiniz Bucaspor maçı gibi bilginizin olması sorunları  daha büyütür. Savcı şike diye ısrar ettiği maçı iddianameye bile koymadı.
 
"Şüpheli Aziz Yıldırım tarafından oluşturulan suç örgütünün,  süper ligde oynanan maçların sonuçlarını -Fenerbahçe futbol takımının lehine olacak şekilde- şike yapmak/teşvik primi vermek suretiyle etkilemek amacıyla kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü, şüpheliler arasında mevcut hiyerarşik bağ çerçevesinde iş bölümü yapıldığı, şüphelilerin birbirleriyle ve üçüncü şahıslarla  sürekli irtibat halinde ve yoğun şekilde, düzenli olarak şike eylemlerinde bulundukları, yukarıda isimleri zikredilen örgüt üyelerinin, Aziz Yıldırım’ın emir, direktif ve talimatlarıyla hareket ettikleri, Aziz Yıldırım’ın bizzat  şüphelilerden çok azıyla görüştüğü, genellikle İlhan Yüksel Ekşioğlu aracılığıyla emir ve talimatlarını ilettiği ve eylemleri koordine ettiği, örgüt üyesi şüphelilerin birbirleriyle ve menajer-aracılarla irtibatlarının ekseriyetle büyük bir gizlilik içerisinde ya belirli aralıklarla ya bir önceki görüşmede sonraki görüşmenin yeri ve zamanı belirlenmek suretiyle sağlandığı, ÖRGÜT ÜYESİ ŞÜPHELİLERDEN BAZILARININ şike/teşvik girişimlerini MESLEK HALİNE GETİRDİKLERİ, hatta geçimlerini bu yolla temin ettikleri, şüphelilerin birbirleriyle yaptıkları  görüşmelerde gizliliğe azami riayet gösterip şifreli kelimeler kullandıkları, bu  suç örgütünün  yapısı incelendiğinde, diğer suç örgütlerinde olduğu gibi  dikey bir yapılanma oluşturduğu ve şüpheliler arasındaki HİYERARŞİK İLİŞKİNİN DİĞER ÖRGÜT YAPILANMALARINA KIYASLA DAHA SIKI OLDUĞU, şüphelilerin sayısının örgüt kurmaya yeterli olduğu ve  suçu yönünden elverişli üye, araç ve gerece sahip olunduğu, toplanan kanıtlar, ÖZELLİKLE TEKNİK TAKİP SONUCU ELDE EDİLEN BİLGİ VE BELGELER, şüpheliler arasında hiyerarşik bir bağ olduğu, suç işleme iradelerinde devamlılık  bulunduğu, yasal anlamda disipline edilmiş örgüt ve örgüt bireylerinin ayrımsal fonksiyonel sorumluluk ve aktiviteleri ile somut özel görev ve işlevlerinin olduğunu  kabule elverişli olduğu, BU BAĞLAMDA ŞÜPHELİLERİN TEKNİK TAKİBE KONU KULLANDIKLARI TELEFON HATLARIYLA BİRBİRLERİYLE  YOĞUN ŞEKİLDE YAPTIKLARI GÖRÜŞMELER ÖRGÜT ÜYELERİ TARAFINDAN ŞİKE/TEŞVİK PRİMİ EYLEMLERİNİN BİRBİRLERİYLE İRTİBATLI VE KOORDİNELİ ŞEKİLDE, ÖRGÜT FAALİYETİ ÇERÇEVESİNDE işlendiğini ve şüphelilerin yoğun şekilde bu eylemlerde bulunup  bu faaliyetleri rahat bir şekilde yürütmek amacıyla örgüt teşkil ettiklerini gösterdiği, TCK’nın 220. maddesine  uygun şekilde teşkil edilen örgütün esas itibariyle şike/teşvik eylemlerinde bulunmak amacıyla kurulduğu, bu yolla haksız ekonomik çıkar sağlamayı amaçlayan suç örgütünün cebir/tehdit uygulayan silahlı bir örgüt olmadığı, ancak suç örgütü içerisinde yer alan bazı şüphelilerin suç geçmişleri, Peker Grubuyla uzun geçmişe dayanan ve süregelen irtibatları,  örgüt lideri Aziz Yıldırım’ın; bu bağlantılar sayesinde SEDAT PEKER İSMİNİN FUTBOL CAMİASI İÇERİSİNDEKİ KORKUTUCU GÜCÜNÜ ŞİKE FAALİYETİ YÜRÜTÜLEN ŞAHISLAR ÜZERİNDE BİR BASKI ARACI OLARAK KULLANMASI, BÜLENT İBRAHİM İŞÇEN, ABDULLAH BAŞAK GİBİ İSİMLERİN PEKER Grubuyla ilişkisinin diğer şahıslarca ve futbol kamuoyunca bilinmesi nedeniyle Aziz Yıldırım’ın bu şahısları bilerek kulüp içerisinde çevresinde tutup  kendisine muhalif isimler üzerinde bir baskı oluşturma amacı ile yönlendirmesi (08.05.2011 günü yapılan Fenerbahçe Mali Genel Kurulunda yaşananlar buna örnek teşkil eder ve bu nedenle anılan eylem aşağıda ayrı bir başlık altında ayrıntılı olarak irdelenmiştir) ve  ÖRGÜTÜN BUNA UYGUN ÜYE YAPISI DİKKATE ALINDIĞINDA HER AN CEBİR/TEHDİT/BASKI İÇEREN EYLEMLERDE BULUNABİLECEK BİR ÖRGÜT YAPISINA DÖNÜŞEBİLECEĞİ TÜM DOSYA KAPSAMINDAN ANLAŞILMIŞTIR."
 
Suç örgütü Fenerbahçe futbol takımının lehine olacak şekilde şike yapmak – teşvik primi vermek suretiyle etkilemek amacıyla kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü, iş bölümü yapıldığı, Aziz Yıldırım emir, direktif ve talimatlarıyla hareket edildiği söylenmektedir.
 
Aziz Yıldırım Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanıdır. Örgüt lideri değildir. Fenerbahçe Spor Kulübü 1907 yılında kurulmuş ve Dernekler Masası Başkanlığınca onaylanmış Tüzüğüne göre idare edilir.
 
Kulübün Amacı ve Faaliyetleri :
"Madde 3: Kulübün amacı; Atatürk’ün gösterdiği hedef ve ilkeler doğrultusunda; çağdaş yaşama uygun olarak, üyelerin ve sporcuların beden ve ruh sağlığını geliştirecek olanaklar hazırlamak ve onların fizik ve moral eğitimleri ile ilgilenmek, onları Kulübün tesis ve faaliyetlerinden yararlandırmaktır.
 
Sporun hedefinin bireyler arasında dostluk, barış, sevgi ve kardeşliği geliştirmek olduğu bilinciyle; sporun ulusal düzeyde gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmak, sporcu sağlığı ve eğitimi için altyapı tesislerini yaparak Kulübün sporcularını eğitmek ve onlara karşı çağdaş koşullar ve olanaklar sağlamak için altyapı, tesis ve sosyal tesisler oluşturmak, onlardaki sportmenlik anlayışının devamını sağlamak, yurtiçinde ve yurtdışında profesyonel ve amatör spor branşlarında müsabakalara katılmaktır"
 
Kulübün amacına baktığımızda sporun ulusal düzeyde gelişmesine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunmak diyor. Bizlerde 14 yıllık yönetim dönemimizde amatör şubelerde yapmış olduğumuz yatırımlarla ulusal düzeyde başarılar elde ettik. Bu arada profesyonel futbol takımımızda yurt içi ve yurtdışında başarılı sezonlar geçirdi.
Kulübün organları
Kulübün organlarının görev ve yetkileri ile seçim işlerinin hangi şekilde yapıldığına bakalım.
Fenerbahçe Spor Kulübünün organları şunlardır;
a)      Genel Kurul
b)      Yönetim Kurulu
c)      Denetim Kurulu
d)      Yüksek Divan Kurulu
e)      Disiplin Kurulu
f)      Sicil Kurulu
g)      Balotaj Kurulu
 h)      Tarih, müze ve arşiv Kurulu
 
Genel Kurul
Madde 18: Genel Kurul, Kulübün en yetkili organı olup, Kulüp üyelerinden oluşur. Şu anda 15.000 kulüp üyesi bulunmaktadır.
 
Görev ve Yetkileri
 
Madde 19 : Genel Kurul, Kulübün en yüksek karar organı sıfatıyla aşağıda yazılı hususları görüşür ve karara bağlar
a)      Kulüp Başkanı ile Kulübün diğer organlarını seçmek,
b)      Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve Yüksek Divan Genel Kurulu’nun raporlarını görüşmek,
 c)      Yönetim Kurulu’nun o döneme ait faaliyet ve hesapları ile Profesyonel Futbol Şubesi’nin hesaplarını ayrı ayrı ibra etmek,
d)      Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan bütçeyi veya ek bütçeyi aynen veya değiştirerek kabul etmek,
 
Olağan Genel Kurul toplantılarında, Kulüp Başkanı ile Kulüp organlarının seçimi üç yılda bir; mali, idari ve sportif konuların müzakeresi ve ibrası ile ilgili genel kurul toplantıları ise her yıl yapılır.
 
Yönetim Kurulu, Kulüp üyeleri arasından, üç yıl için, genel kurul tarafından gizli oyla seçilen bir başkan ile 14 asil ve yedek üyeden meydana gelir.
 
Yönetim Kurulu üyeleri yapacakları ilk toplantıda bir başkan vekili, genel sekreter, muhasip üye, sosyal ilişkilerden sorumlu üye ve amatör şubelerden sorumlu üye ile gerekli görülen faaliyetleri yürütecek üyeleri ve kulüp sözcüsünü seçer.
 
Yönetim Kurulu gerekli gördüğü hallerde ve sayıda, as başkanlık ihdas edebilir ve bu sıfatı üyelerden birine ve birkaçına kullandırabilir.
 
Ben, As Başkan Şekip Mosturoğlu ve Amatör Şubelerden sorumlu İlhan Yüksel Ekşioğlu Tüzükteki kurulun oluşumla ilgili maddesine göre önce Genel Kurulda 24 Mayıs 2009 tarihinde seçildik. Daha sonra yönetim içerisinde görev bölümünde de, bu arkadaşlar şu anki görevlerini üstlenmişler ve bu görevlerini bugüne kadar başarı ile yaparak Fenerbahçe Spor Kulübü’ne katkıda bulunmuşlardır.
 
Yönetim Kurulu Başkanı’nın görev ve yetkileri Tüzüğümüze göre şöyledir;
 
Madde 38’de,
a)      Başkan, Kulübün manevi ve tüzel kişiliğini temsil eder
b)      Devlet teşkilatı, kurum ve kuruluşlar, spor kulüpleri ve basınla ilişkileri sağlar ve düzenler
c)      Kulübün kurulları ve kurullara üyeler arasındaki ilişkileri düzenler, gerekli hallerde kurulları toplantıya çağırır ve başkanlık eder. Anlaşmazlıkları çözümler, birlik ve dayanışmanın güçlenmesini sağlar.
d)      Kulübün faaliyet ve çalışmalarını denetler, düzenler ve yönlendirir.
e)      Yönetim Kurulu kararları doğrultusunda kulübü temsil ve ilzam eder
 f)      Mevzuatın ve Kulüp tüzüğünün kendisine verdiği diğer işleri yapar ve yetkilerini kullanır.
 
Başkanla yöneticiler arasında tüzük gereği hiyerarşik yapı vardır. Bu yapı en üste genel kurul, Başkan ve yönetim kurulu olarak kurulmuş yapının diğer bir ayağı da yüksek divan kuruludur. Örgüt lideri ve örgüt olarak suçlanan bizler zaten Fenerbahçe Spor Kulübü tüzüğüne göre Fenerbahçe Spor emrinde olan bir örgütüz.
 
Bu örgütün tabanı Genel Kuruldur. Fenerbahçe Spor Kulübü’ne üye olanlar Genel Kurula aidatlarını yatırdıklarında katılırlar. Tüzüğün kendilerine verdiği görev ve haklarını kullanırlar.
 
Bizler örgüt kurmadık. Zaten Fenerbahçe Spor Kulübü’ne hizmet etmek için gönüllü olarak bir araya gelmiş bireyleriz. Fenerbahçe’ye hiyerarşik bağ çerçevesinde iş bölümü tüzük gereği yapma mecburiyetimiz vardır. Yönetim Kurulu üyeleri, kulüpte çalışan personel ve Fenerbahçe Spor Kulübü üyeleriyle görevlerimiz gereği ve aynı camia içinde olduğumuz için birbirimizle irtibat halinde olmamız gayet normaldir.
 
Hukuki konulardan sorumlu As Başkan Şekip Mosturoğlu ile her zaman bir araya gelmişizdir, konuşmuşuzdur. Seçimlerden, tüzük çalışmalarından, sporcuların mukavelelerinin yapılmasına veya Federasyonla, UEFA’yla ilgili hukuki konuları ve süreci, Amatör Şubeler Sorumlusu İlhan Ekşioğlu’yla da Onunla ilgili konularda görüşmüşüzdür. Eğer bu sistemi örgüt olarak kabul edersek o zaman genel kurul üyelerini de bu örgütün bir parçası olarak görmeliyiz.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü genel kurulu da Fenerbahçe örgütünün bir parçasıdır.  O zaman Savcı Mehmet Berk, Savcı Fikret Seçen, Emniyet Müdür Yardımcısı Mutlu Ekizoğlu da Genel Kurul üyeleri olmalarından dolayı Aziz Yıldırım Başkanlığındaki bu örgütün üyeleri olmaktadırlar.
 
 Hiyerarşik ilişkimiz tamamen tüzük gereğidir. Bizler camia olarak bazı hainler hariç aile gibiyizdir. Büyüklerimize her zaman saygılı olmuşuzdur. Kulüp büyüklerinin ve hizmet etmiş kişilerin isimlerini tesislere vermemiz, Allah tan rahmet dilediğim Lefter Küçükandonyadis’in stattaki cenaze tören de  bunun örneğidir.
 
Sedat Peker’in futbol camiası içerisindeki korkutucu gücünü şike faaliyeti yürütülen şahıslar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanması ;
 
Sayın Başkan;
 
Şike yaptığı söylenen hangi sporcuya Sedat Peker’in korkutucu gücünü kullanmışız? Bir örnek, bir isim verilmesini istiyorum. Zaten 150’den fazla Sedat Peker ismi iddianamede geçmektedir. Kendisi ile ilgimiz olmamasına rağmen neden Beni kendisiyle irtibatlı hale getirilmeye çalışılmaktadır?
 
Amaç nedir? İnsanlar bu kadar karalanamaz.
 
İddia Makamı zaten benim korkutucu gücüm olduğunu söylüyordu. Bu gücümü Federasyon, hakemler üzerinde kullanıyordum. Sayfalar ilerledikçe bu güç yön ve kişilik mi değiştiriyor? Biraz insafsızlık olmuyor mu? Fezlekeyi hazırlayanlar beni tanımıyorlar mı?
 
Bülent İşçen Kelebek Davasından beraat etmiştir. Sedat Peker’in davasında bir şekilde adı geçenleri bu davaya yamamaya çalışırsak bu dava şike davası olamaz. Bu davanın yönü ve yörüngesi değişir. Bülent İşçen benden önceki dönemde de Kulübe yakındı. Bundan sonra da olacaktır. Karıncayı bile incitemeyecek insanları karanlık güç olarak göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Allah’a şükür dürüstlüğümüz, sözümüzün eri olmamız, onurlu olmamız, Fenerbahçe sevdamız Bizim en büyük gücümüz ve silahımızdır.
 
08.05.2011 Fenerbahçe Spor Kulübü Mali Genel Kurulunda yaşananlar "örnek" teşkil ediyormuş. Savcı Mehmet Berk herhalde Amerika’da yaşıyor. Türkiye’yi izlemeden yorum yapıyor.
 
Fenerbahçe Mali Kongresinde hiçbir olay olmamıştır. Camiamıza yakışır şekilde 1095 kişinin katılımıyla sevgi ve saygı içerisinde yapılmıştır.
 
T.B.M.M.’sini, Galatasaray Spor Kulübü Mali Kongresi’ni, Ankaragücü Spor Kulübü Kongresini basından okuyarak bilgi sahibi olmasını diliyorum. Anlattığım son bölümdeki Ankaragücü kongresinde silahlar patlamıştır.
 
Savcının çok ileri görüşlü olduğunu bu iddianameyle bir daha anladım. Savcı Mehmet Berk şöyle diyor;
 
"Örgütün buna uygun üye yapısı dikkate alındığında her an cebir / tehdit / baskı içeren eylemlerde bulunabilecek bir örgüt yapısına dönüşebileceği tüm dosya kapsamında anlaşılmıştır". Açıklaması ise kanaatimce hukuki bir talihsizliktir. Keza "Kanunun suç saydığı" fiillerin cezalandırıldığı çok açık bir gerçekken, "Kanunun Suç Sayacağı Fiillerin Cezalandırılmasını" öngören bu tespit ile ilgili değerlendirmeyi siz hukukçulara bırakıyorum. Zincirlikuyu’daki mezarlığın üzerinde "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır" yazmaktadır.
 
Ekonomi konularıyla ilgili şunları da açıklamakta büyük fayda görüyorum;
 
Deloitte tarafından 1996/1997 yılından bu yana düzenli olarak hazırlanan futbol para liginde 2007/2008 futbol sezonunda mücadele eden kulüplerin gelirlerini mercek altına alan raporda 19 ncu sırada Fenerbahçe Avrupa’nın beş büyük liginin dışında yer alan bir ligden futbol para ligi sıralamasına giren ilk kulüp olarak da etkileyici bir başarı göstermiştir.
 
Fransa’da aylık olarak yayınlanan ekonomi dergisi L’Expansion Avrupa’nın dev kulüplerinin Fenerbahçe’nin ekonomik büyümesinden korkması gerektiğini savunuyor.
 
11 Mayıs 2011 de Fransız Ekonomi Dergisi ANNECİĞİM FENER GELİYOR manşetiyle,
 
 "Fenerbahçe, Avrupa’ya örnek bir Kulüp. Aynı mali yapıda gelişme sürerse, çok uzun yıllar değil belki 10 yıl içinde Şampiyonlar Ligi’nin sürekli şampiyonu olacak" diye yazdı.
 
 Fransız ekonomi dergisi L’expansion Fenerbahçe’nin mali gelişiminin Avrupa’nın devlerini tehdit edecek düzeye gelmek üzere olduğunu yazdı. Camile Belsoeur imzalı makalede Avrupa’nın pek çok büyük takımını mali açıdan önümüzdeki yıllarda büyük bir yıkımın beklediği anlatıldı. "Fenerbahçe’nin incelenmesi gereken mali yapıları ile Avrupa’nın zengin takımlarına örnek oluşturuyor" diye konuştu.
 
Belsoeur Fenerbahçe için şu yorumu yaptı "İstanbul’un büyük kulübü istihdamı çeşitlendirme stratejisi ile ivme yakaladı. Başarılı olması hisse fiyatlarını yükseltti. Her yıl daha da güçlenen mali yapısıyla Fenerbahçe, dünya çapında 64 mağazası ile yıllık ortalama 25 ila 30 milyon Euro kar ediyor. Bu Fenerium’un incelenmesi gereken bir başarısı daha ilginci ise Fenerbahçe’nin ezeli iki rakibi Beşiktaş ve Galatasaray da aynı şehrin, İstanbul’un iki  takımı.
 
ÖRGÜT ÜYESİ DOĞAN ERCAN’IN ŞİKE FAALİYETLERİNDE BAŞARISIZ OLMASI NEDENİYLE KENDİSİNE YENİ GÖREV VERİLMEMESİ İDDİASI
 
Doğan Ercan’a talimat vermemle ilgili bir tape bile yoktur. Eğer var ise iddia makamı bunu ispat etmelidir. Doğan Ercan Gençlerbirliği – Fenerbahçe maçını anlattığımız ileriki bölümlerde de göreceğimiz gibi Trabzon’dan gelecek teşvik primini önleme çalışması yapacakken bunu da yapmadığını tapelerden anlamaktayız. Hiçbir futbolcuya ulaşmamıştır.
 
 "Sonraki maçlarda da şike faaliyetlerinde görevlendirilmediği, para dağıtımından pay alamayan şüphelinin görev istediği Alâeddin Yıldırım ve İlhan Yüksel Ekşioğlu’nun bu tapeleri reddettikleri açıkça anlaşılmıştır" denmektedir.
 
18.03.2011 tarihindeki Doğan Ercan’ın Alâeddin Yıldırım’a gönderdiği mesajdaki ifadesine baktığımızda sanki Benim bir şeyler söylediğimi ifade etmektedir. Benim görüşmüşlüğüm veya bir konuşma tapem mevcut mudur? Cevabının hayır olduğunu bildiğimize göre kendi kafasında kendine göre bir şeyler planlamaktadır. Teşvik görüşmeleri yönünde kendisine hiçbir şekilde görev verilmemiştir. Çünkü böyle bir çalışmamız yoktur. Anladığım kadarıyla Savcıya göre görev vermemek de suç oluyor. Yaptın suç, yapmadın suç. Anlayan varsa bize de anlatsın.
 
Doğan : Cuma günü maça gideyim mi ben
Alâeddin : Konuşuruz ya dur şimdi telefonda nasıl konuş.. ne yapıyorsun
 
Acaba hangi maçla ilgili konuşuyorlar? Tam papatya falı açılacak bir olay. 22.04.2011 tarihinde oynanmış olan bu maçla ilgili teşvik konusunun konuşulduğunu söyleyecekler ama bunu da söyleyemiyorlar. En büyük yanlışlık ise oynanan maçla ilgili görev verilmesinin konuşulması biraz tuhaf değil mi?
 
04.05.2011 günü Alâeddin Yıldırım, Doğan Ercan’a "Beni karıştırmayın" demekle zaten her hangi bir olayın yapılmadığını açıkça belirtmektedir. SPOR KAMUOYUNDA HER YERDE HİÇBİR ŞEY YAPMADAN ÇOK ŞEY YAPTIM DİYEN İNSANLAR OLABİLİR. BU OLAY DA ÖYLE BİR ŞEYDİR. SONUÇTA HİÇBİR ŞEY YAPILMAMIŞTIR.
 
Sayın Savcı’nın anlamadığı bir şey de Fenerbahçe Spor Kulübü futbol takımı bir üretim yapmamaktadır. Ancak bir malınız var ise bunun pazarlamasını prim vererek satışını sağlarsınız. Yoksa futbol takımının maçı için belirlenmiş, dağıtılacak para yoktur. Burası bir banka değildir. Bunun iyice anlaşılması gerekir. Kısaca para dağıtımı olmadığı için kimse pay alamaz. Çünkü para dağıtımı yapılacak bir neden yoktur.
 
ŞİKE FAALİYETLERİNDE BAŞARILI OLAN ABDULLAH BAŞAK’A İLHAN EKŞİOĞLU TARAFINDAN 02.06.2011 GÜNÜ ARAÇ SATIN ALINDIĞI İDDİASI
 
Bizlerin, Emniyet ve Savcılık sorgularının yapıldığı günlerde medyada bu aracın Sivasspor kalecisi Korcan Çelikay’ın kız kardeşine alındığı da manşetten yer almıştır. Haberlerin Emniyet tarafından nasıl kirli şekilde kamuoyuna deformasyon edildiğini görüyoruz. Korcan Çelikay’ın kız kardeşi bulunmamaktaydı. Emniyet, Türkiye Cumhuriyeti nüfusunu hayali olarak 1 kişi daha artırmıştı. Bundan şikâyetçiyim, çünkü Gayrisafi Milli Hasıla gelirimiz düşmektedir.
 
Hangisi tutarsa formülüyle suçlanarak 8 aydır tutukluluğumuz devam ediyor. İlhan Ekşioğlu bu konuyla ilgili daha geniş bilgi verecektir. Son olarak bu aracın Abdullah Başak’a alınmasında İlhan Ekşioğlu’nun yardımcı olduğunu biliyorum.
 
Bülent İşçen ve Abdullah Başak ta bu konuda Sayın Başkanlığınıza herhalde bilgi vereceklerdir.
 
Ruken Başak adına alınan araç üzerindeki el koyma kararı mahkemece kaldırılmıştır.
 
31.10.2011 tarihinde satılamaz/ devredilemez şerhi konulmuştur. Bu olayın en komik tarafı da 04.06.2011 günü yapılan fiziki takipte arabanın içinde Abdullah Başak’ın resminin çekilmesidir.
 
ALİ KIRATLI’NIN KIBRIS’A TATİLE GÖNDERİLDİĞİ İDDİASI
 
Diğer bir konu da Ali Kıratlı’nın Kıbrıs’a tatile gönderildiğinin söylenmesidir. Ali Kıratlı Kıbrıs’ta özel işleri olan bir kişidir. Kıbrıs’a çeşitli zamanlarda gidip gelmiştir.
 
Bu da gösteriyor ki Ali Kıratlı kendi işleri ile ilgili sürekli Kıbrıs’a gidip gelmektedir. Bizlerle ilgili tatile gitmemiştir.
 
BASININ YÖNLENDİRİLDİĞİ İDDİASI
 
"ÖRGÜTÜN ŞİKE FAALİYETLERİNİ GİZLEYEBİLME ADINA BASINI YÖNLENDİRDİĞİ VE ÖRGÜT LEHİNE OLACAK ŞEKİLDE HABERLER YAPTIRDIĞI,
AZİZ YILDIRIM’IN ÖZELLİKLE FENERBAHÇE ALEYHİNE YORUM YAPAN VEYA ÖRGÜTÜ DEŞİFRE EDER NİTELİKTE HABER YAPAN GAZETECİLERİ UYARMA GEREĞİ HİSSETTİĞİ, HATTA İŞLERİNE SON VERİLMESİ İÇİN KURUMLARINA BASKI YAPTIĞI ANLAŞILMIŞTIR." Denilmektedir.
 
Sayın Başkan,
 
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olmamdan dolayı tüm basın mensupları Benimle görüşmek, röportaj yapmak, kulüple ilgili istedikleri haberleri birinci elden almak isterler. 1998 yılından önce Fenerbahçe Spor Kulübü’nü Başkan’la basın beraber idare ederler düşüncesi toplumda yaygındı. Başkan olmamla beraber kurumsal yapı içerisinde iletişim grubunu Kulüp bünyesinde kurdum. Türkiye’de ilk Kulüp televizyonunu 2004 yılında hayata geçirdim. Fenerbahçe internet sitesi, Fenerbahçe dergisi ve Fenerbahçe radyosunun kurulmasıyla Fenerbahçe’miz kendi basın iletişim araçlarını kurmuş olduk. Bunun gereği olarak Kulüple ilgili her türlü bilgi bu kanallardan Fenerbahçelilere ve kamuoyuna açıklandı. Daha önce yöneticiler ile sporcularla direk irtibat kuran basın mensuplarının istedikleri gibi çalışmaları engellenmiş oldu. Haberler daha sağlıklı ve doğru olarak bu mecralardan yayınlanmaya başlandı. Diğer kulüplerde bu yoldan gelerek Fenerbahçe Spor Kulübünü takip etmeye çalıştılar.
 
Erman Toroğlu’nun Lig TV’den ayrılmasıyla ilgili düşüncelerimi Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ve Kulüpler Birliği Başkanı olarak her platformda dile getirdim.
 
Sayın Başkan,
 
EMNİYETİN VE SAVCILIĞIN KİŞİLERİN ÇALIŞTIKLARI YERLERDEN AYRILMALARIYLA İLGİLENDİĞİNE İLK DEFA BU OLAYDA RASTLADIM. ÖZEL MAHKEMELERİNİN KONULARINDAN BİRİNİN DE BU OLDUĞUNU ÖĞRENMİŞ OLDUK. TÜRKİYE’DE BİNLERCE KİŞİ HAKLI VEYA HAKSIZ İŞYERLERİNDEN AYRILIRLAR. BEŞİKTAŞ’TAKİ ÖZEL MAHKEME ACABA BURADAKİ GİBİ BİR SORUŞTURMA DAHA YAPMIŞ VE YAPMAKTA MIDIR? DAHA DA İLGİNÇ OLAN İSE SORUŞTURMA AŞAMASINDA SEZER ÖZTÜRK İSİMLİ FUTBOLCUYA İFADESİ ALINIRKEN ERMAN TOROĞLU’NUN DİGİTURK’TEN AYRILMASININ SEBEBİ SORULMUŞTUR. SEZER İFADESİNİN ALINDIĞI TARİHTE HALEN BAŞKA BİR FUTBOL KULÜBÜNÜN LİSANSLI SPORCUSU İKEN KENDİSİNE SAVCILIK TARAFINDAN BÖYLE BİR SORU SORULMASI DOĞRUYU SÖYLEMEK GEREKİRSE EN HAFİF TABİRLE ABESLE İŞTİGALDİR.
 
Bu nasıl adalettir? Neden karşı olduğumu basın mensuplarının aşağıdaki yazılarıyla daha iyi anlayalım.
 
Mustafa Çevik: Bak şimdi bir arkadaşım aradı beni GAZETECİ Emenike’nin Fenerbahçe Oteline girerken cumartesi akşamı görüntüleri var bunu ne yapalım
Nevzat Şakar: Vallahi bilemiyorum onu siz yayıncısınız
M.Ç. : Bunu size yollasak servise yaptırabilir misiniz?
N.Ş.  : Yolla istersen bizim Altuğ Bey’e yolla
 
Mustafa Çevik kimdir? "İstanbul ilinde kalmaktayım, annemin rahatsızlığından dolayı son zamanlarda Karabük’te kalmaktayım. 1999 - 2007 yılları arasında Karabük’de üç yerel televizyonda televizyon Müdürü ve Spor muhabiri olarak görev yaptım. 2008-2010 YILLARI ARASINDA KANALTÜRK TELEGOL PROGRAMINDA ÇALIŞTIM. Karabüknet Haber isimli internet sitesinde spor editörlüğü yapıyorum" diyor. Sonrası da çok çok önemli çünkü Mustafa Çevik 04.07.2011 tarihinde ’futbolda şike soruşturması ile ilgili birçok şahsın gözaltına alındığını öğrenmem üzerine bu olaylarla ilgili benimde bazı bildiğim konuların olduğunu söyleyerek ifade vermek ve tüm bildiklerimi anlatmak için Karabük KOM Şube Müdürlüğü’ne geldim’ diyor ve anlatıyor;
 
 "Ben spor gazetecisi olduğum için Karabük’te futbolla ilgili  bütün gelişmeleri yakinen takip ederim. Karabükspor Kulübünde görev almış birçok insanla irtibatım vardır. 3 Mayıs 2011 Salı günü Karabükspor’la çok yakın olan bir haber kaynağı birlikte çalıştığımız Ergün Başkaya ile bana Karabükspor 2.Kalecisi Bülent Ataman’ın Kulüp binasında lobi içerisinde aleni olarak bu Emenike Şerefsizi adam değil Fenerbahçe maçında bakın oynamayacak, BU GELEN TEŞVİKTEN BİR KURUŞ PARAYI ONA VERDİRMEYECEĞİM" ŞEKLİNDE ALENİ OLARAK ETRAFA BAĞIRDIĞINI BİZE SÖYLEDİ VE BU KONUYU DEĞİŞİK KAYNAKLARDAN ARAŞTIRDIK DİYEREK DEVAM ETMEKTEDİR.
 
BÜLENT ATAMAN TRABZON DOĞUMLU BİR KALECİDİR. Karabük maçı sırasında ayakkabısını sahaya fırlatan şahıstır. Mustafa Çevik ve Bülent Ataman’ın Savcılığa çağırılıp ifadesi alınmış mıdır? Neden alınmamaktadır? Emenike’nin yalan haberi karşılığı Mustafa Çevik, Nevzat Şakar’dan internet sitesine reklam istiyor. Fenerbahçe Spor Kulübünde böyle bir ilişkiye rastladınız mı? Kendi isteği ile Savcılığa müracaat ederek ifade vermek istemesinin amacı nedir? Bir şeylerden mi çekinmektedir?
 
Herhalde basınla ilgili bu kadar tape yeterlidir. Trabzonspor Başkanı’nı ve Yöneticilerine Mustafa Çevik’in ifadelerinden herhangi bir soru soruldu mu? Soracak mısınız? Herkes her şeyi yapacak ama her şeyden bizler sorumlu olacağız. Adalet demek böyle oluyor.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ve Yöneticileri olarak Kulübümüzün haklarını koruma harici hiçbir işin içinde olmadık ve bu konuda hiçbir suç işlemedik. Ismarlama suçlama olmamalıdır.
 
Basını yönlendirici hiçbir eylemin içinde olmadık. Basınla her zaman bilgi alışverişinde bulunulabilinir.
 
PEKER GRUBU İLE BAĞLANTI VE İRTİBATI GÖSTERDİĞİ İLERİ SÜRÜLEN İFADELERE DAİR BEYANLARIM
 
Bu konu hakkında değinmek istediğim önemli bir husus Gökdeniz Karadeniz isimli futbolcunun transferi sebebiyle Olgun Peker’in ortağı olduğu Reflex Menejerlik firmasına Fenerbahçe Spor kulübü kasasından yüksek miktarlarda ödemeler yaptığım iddiasıdır. Bu iddia tamamen gerçek dışı ve mesnetsizdir. Keza sözü edilen transfer gerçekleşmemiş olup bu konuda kulüp kasasından kimseye bir lira dahi ödeme yapılmamıştır. İddianamenin 114. Sayfasında Reflex Menejerlik isimli şirkete 295.000 TL ödeme yaptığımız, bunun karşılığında da kulübümüze makbuz kesildiği iddia edilmektedir ki; bu durum da gerçekleri yansıtmamaktadır. Reflex Menejerlik’ten kulübümüze kesilen ilk fatura 26.06.2006 tarihli ve Olcan Adın’ın menajerlik bedeline  dairdir. Tutarı da,  94.400 TL dır. Bundan sonraki fatura da, K.D.V dahil olmak üzere 295.000 Euro bedelli olup, Bilica isimli futbolcunun transferine ilişkindir.
 
"Bülent İbrahim İşçen’in Aziz Yıldırım’ın her daim yanında ve ona en yakın isimlerden birisi olduğunu, Sedat Peker’in adamları olarak piyasada gezen şahıslarla samimi olduğunu bildiğini, 2004 yılı içerisinde futbolcu transferlerinde kendisinin görevli olduğunu, Olgun Peker’in kendisini aradığını ve Aziz Yıldırım’ın referansıyla transferlerde yardımcı olmak istediğini söylediğini, kendisinin de menajer aracılığı ile transfer yapmak istemediğini söylediğini, görüşmeden bir saat sonra Bülent İbrahim İşçen’in aradığını ve "Olgun seni aramış, adam yardımcı olmak istiyor, bu adamlarla çalış, adama ters yapmışsın adam bozulmuş, bu adam (Sedat Peker’i kastederek) REİS’in adamı, bunlara yardımcı ol, futbolcularla ikna meselesinde sorun olursa yardımcı olur" dediğini, kendisinin menajere ihtiyacı olmadığını söylediğini, bunun üzerine Bülent’in "yanlış yapıyorsun, bu adamlara ters yapma, sıkıntı olur" gibisinden konuştuğunu, ertesi gün Aziz Yıldırım’ın aradığını ve Olgun Peker’i kastederek "bu adamların sana faydası olacaksa ters yapma, bunlardan faydalanmaya çalış, Fenerbahçe’nin haklarına halel gelmeden bunlardan istifade etmeye çalış" dediğini beyan etmiştir. "
 
Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2008/1756  sayılı soruşturma dosyası (Ergenekon soruşturması) kapsamında "…Sergen Yalçın Beşiktaş’a geçti. O yıllarda, Beşiktaş’la Fenerbahçe’nin çok iddialı bir maçı vardı. Fenerbahçe veya Beşiktaş’tan hangisi yenerse o şampiyon olacaktı. Bu maçtan önce Sedat Peker, Sergen Yalçın aracılığıyla Beşiktaşlı futbolcuları yanına çağırdı. Hatırladığım kadarıyla 3 yada 4 futbolcu geldi. Benim bildiğim kadarıyla bu futbolcular Tümer ve Sergen Yalçın idi. Diğerlerinin isimlerini hatırlamıyorum. Sedat Peker bunlara hitaben "maçı kaybedin, nasıl kaybediyorsanız kaybedin, o sizin sorununuz" dedi ve gönderdi. Ben bu olaya bizzat şahit olduğum için çok merak ettim, normalde maç izlemediğim halde, Beşiktaş – Fenerbahçe maçını özellikle seyrettim. Gerçekten de Beşiktaş – Fenerbahçe maçında Beşiktaş kaybetti. Maçı izlediğim kadarıyla Tümer maça çıkmamak için her türlü çirkefliği yaptı, maç başladığı sırada yedek kulübesinde oturuyordu. Yedek kulübesinden hakeme müdahale etmeye çalışıyordu. Hakem onu uyarmaya geldiğinde yüzüne tükürdü ve bunun üzerine Tümer yedek kulübesindeyken kırmızı kart gördü ve bu maçı Beşiktaş kaybetti. (25 Nisan 2004 günü İnönü Stadında oynanan Beşiktaş – Fenerbahçe derbisinde Tümer Metin hakeme tükürerek kırmızı kartla oyundan atılmış, maçta Fenerbahçe Beşiktaş’ı 3-1’lik skorla mağlup etmiştir.) Bu olaydan dolayı Sedat Peker, Aziz Yıldırım’dan yüksek miktarda para istedi. Zaten daha önceden Aziz Yıldırım ile bu konuda anlaşmışlardı. Sedat Peker vaat edilen parayı aldıktan sonra, ilerleyen dönemde yine Aziz Yıldırım’dan para istedi. Bunun üzerine Aziz Yıldırım çok bunaldı ve istifa etmek istediğini söyledi. Hatta bu istifa konuları o dönemde medyada da yer aldı" şeklinde beyanda bulunmuştur.
 
"Olgun Peker’in 2004-2005 yıllarında menajeri olduğunu, Olgun Peker’in ofisinde yapılan aramada elde edilen, Olgun Peker, Aziz Yıldırım ve kendisi tarafından imzalanan sözleşmenin gerçek bir sözleşme olduğunu, sözleşmeyi Aziz Yıldırım’ın işyerinde imzaladıklarını, imzanın ardından ailesinden ve Trabzonspor’dan gitmemesi yönünde baskı gelmeye başladığını, bunun üzerine transferden vazgeçtiğini, sözleşmede transferden vazgeçmesi durumunda Fenerbahçe SK’ne 1.000.000 dolar ödemesi şeklinde madde olduğunu, bu durumu adını şu an hatırlamadığı Trabzonspor’lu yöneticilerle ilettiğini, onların da Aziz Yıldırım ile bu konuyu görüştüklerini" beyan etmiştir. (Kl:66, Dizi:352)
 
Fenerbahçe Spor Kulübündeki kurumsal yapıyı uyarlama çalışmaları yaparken Hakan Bilal Kutlualp’in yönetim kurulundan istifasını ben istedim. Yönetim kurulundan istifa ettikten sonra şahsıma yönelik yaptığı ahlaksızca tenkitlerden sonra Disiplin Kuruluna verdim. Kulüpten hatırladığım kadarıyla uzaklaştırma aldı. Kendisiyle şu anda mahkemelik durumdayız. Delil olarak hep Kulüpten uzaklaştırdıklarımı şahit veya mağdur olarak gösterip dava yürütmeye çalışılmaktadır. Böyle bir kişinin doğru söyleme ihtimalinin az olacağını herhalde sizler de tahmin edersiniz. Ben kimseye yetkilerimin içindeki bir konu için referans vermem. Gereken bir şey varsa ben yaparım. Kısaca ben yetkili değilim deyip benim yönetimimdeki bir kişiye bu şekilde sorumluluk verdirmem. Benim için her zaman sevdam olan Fenerbahçe önde gelir. Yetki kullanılacaksa korkmadan kullanırım.
 
Kendi ifadesinde Benim, "bu adamların sana faydası olacaksa ters yapma, bunlardan faydalanmaya çalış. Fenerbahçe’nin haklarına helal gelmeden bunlardan istifade etmeye çalış" dediğimi beyan etmiş. Herhalde bu konuşmayı herkese de herkes için binlerce kere konuşmuşumdur. Transfer çalışmasının hangi oyuncunun olduğunu bilseydim daha rahat yorum yapabilirdim. Burada da önce Fenerbahçe’nin menfaati dediğime göre sorun yok demektir. Böyle bir konuşmanın aramızda geçtiğini de açıkça hatırlamıyorum.
 
Gizli tanık Poyraz’ın ifadesi ise tam bir saçmalıktır. Anlattıklarının hepsi yalan ve yanlıştır. Gizli tanık kendisine öğretilenleri anladığım kadarıyla iyice öğrenmeden ifadeyi yanlış vermiştir. Aslında bu konuyla ilgili basında Poyraz’ın anlattıklarının doğru olmadığını gösteren haberler yer almıştır. İddia Makamı ile Emniyetin gözbebeği Organize Şube Müdürlüğü gizli tanığın söylediklerinin doğru olup olmadığını araştırıp doğruluk durumuna göre iddianameye koymaları gerekirken, bunu da araştırmadan iddianameye koymuşlardır. Bu da gösteriyor ki bu iddianamenin amacı başkadır. Türk sporunu ele geçirmek isteyenler Fenerbahçe Spor Kulübü üzerinden operasyon yapmaktadırlar.
 
Sedat Peker’le hiçbir dönemde hiçbir ilişkim olmamıştır. Organize suçlarla mücadele şube müdürlüğü konu ile ilgili yapılan açık kaynak çalışmaları neticesinde : "25 Nisan 2004 tarihinde Beşiktaş İnönü Stadında oynanan Beşiktaş Fenerbahçe derbisinde Tümer Metin’in hakeme tükürerek kırmızı kartla oyundan atıldığı, bu maçta Fenerbahçe’nin Beşiktaş’ı 3-1 lik skor ile mağlup ettiği bilgisine ulaşılmıştır" demektedir. Bunu diyen 02.11.2011 tarihinde tutanak tutan 280228 nolu polis memuru. O bile yalanı örtmemiş ve yalanın devam etmesi için elinden geleni yaparak hayal dünyalarındaki düşüncelerini kâğıda dökmüştür.
 
Tümer Metin bahsedilen maçta 90 dakika oynamış ve kırmızı kart görmemiştir. Bununla ilgili bilgiler ektedir. Gerçekle çelişen ifadeleriyle ünlenen Poyraz, Şener Şen’in ’Neşeli Günler’ filminde canlandırdığı çakıyla aslan öldürdüğünü söyleyince ve Münir Özkul’un "Atma Ziyaaa" diyerek kızdığı Ziya karakterini akıllara getirmektedir.
 
POYRAZ yeni ifadesinde ise 2008’de verdiği ifadeyle çelişti ve "Sergen, Tümer ve İbrahim (O dönem Beşiktaş’ın kadrosunda İbrahim isminde 3 futbolcu vardı. Poyraz hangisi olduğunu belirtmedi) Beykoz’a geldi. Beykoz’da bunlara maçı kaybedin talimatı veriliyor. Ama bu F.Bahçe – Beşiktaş maçı değil. F.Bahçe başkasıyla oynuyor, Beşiktaş da sanırım Samsun’la oynuyordu. Maçı Samsunspor’un kazanacağını söyleyerek girdiğim iddiada 2 takım elbise kazandım. AZİZ Yıldırım bu maç öncesi Sedat Peker’i arıyor. Peker de Beşiktaşlı futbolcular Tümer, Sergen ve İbrahim’i arayarak, "Çocuklar maçta dikkatli olun ayağınız kırılabilir" uyarısında bulundu. Maç sırasında Tümer yedek kulübesinden bağırarak hakemin yüzüne tükürdü. Hiç oynamadan kırmızı gördü. Sezon sonunda da F.Bahçe’ye transfer oldu. Bu şekilde Beşiktaş’ın elinden şampiyonluğu aldılar" dedi.
 
FAKAT Tümer’in 2006-07 sezonunda F.Bahçe’ye transfer olduğu için Poyraz, 2005-06 sezonundaki Beşiktaş ile Samsun arasında oynanan bir maçı kastediyor. Ama o sezon Beşiktaş ile Samsun arasında oynanan maçların ikisini de Beşiktaş’ın kazandığı ve Tümer’in bu maçlarda atılmadığı açıkça görülüyor. POYRAZ’ın  "Beşiktaş’ın elinden şampiyonluğu aldılar" dediği 2005-06’da G.Saray’ın 83 puanla şampiyon olduğu ve siyah-beyazlıların ise 54 puanla ligi 3.bitirdiği görülüyor. Ve akıllara "Bu nasıl şampiyonluğu almak?" sorusu geliyor. Her ifadesi gerçekle çelişiyor.
2004-2005 yılında Gökdeniz Karadeniz’i bir yıl sonra Fenerbahçe Spor Kulübü’ne transfer etmek istiyordum. O zaman menajerlik sistemi tam gelişmediği için ağabey sistemiyle futbolcuların transfer işlemleri yapılıyordu. Gökdeniz Karadeniz de Olgun Peker’in kendisiyle ilgili her türlü tasarrufta bulunabileceğini söylediği için bu konuda Olgun Peker’le çalışma yapmıştır. Yapılan bu anlaşmada 1.000.000$ tazminat maddesi konmuş, Trabzonsporlu Süleyman Atal’ın benden ricasıyla anlaşma iptal edilmiştir. Olgun Peker’e hiçbir şekilde ödeme yapılmamıştır. 7 yıl önceki bir transfer olayını gündeme getirip, buradan bağlantı yapılmaya çalışılması da ahlaksızlığın bir örneğidir. Zorluklar aşılmak üzere vardır. Biz de bu zorlukları alnımızın akıyla aşacağız. " Gökdeniz Karadeniz’in ifadesi ile ifadede Bu sözleşme kapsamında Gökdeniz Karadeniz’e bir para ödenmemiştir.
 
08.05.2011 GÜNÜ YAPILAN FENERBAHÇE MALİ GENEL KURULUNDA MUHALİFLERİN SİNDİRİLMESİ AMACIYLA BASKI YAPILDIĞI İDDİASINA DAİR BEYANLARIM
 
OLAYIN GELİŞİMİ :
 
Fenerbahçe Mali Genel Kuruluyla ilgili Organize Şubesi tarafsız bir araştırma yapsa idi bugün karşımızda olan işgüzarlığı yapmamış olurdu. Emniyet ve Savcının adına üzülüyorum. Özel yetkili mahkemelerin artık Türkiye’nin gerçekleriyle değil fuhuş gibi, mali genel kurullarda hırsızlık gibi adi suç olabilecek konuları kendisini görevli görerek maalesef soruşturmaya çalışmaktadır. Kendi alanında olmayan konularla ilgili çalışma yapmaları bu mahkemelere olan güveni de ortadan kaldırmaktadır.
 
Tüm dernek, parti, belediye meclisi, kulüplerin olağan kongre ve mali kongrelerinde her zaman gerilimli seçim veya oturumlar olabilir. Bu da doğaldır. T.B.M.M.’de kürsüde bardak kırılması, milletvekillerinin birbirini tahrik etmesi, birbirlerine küfür etmeleri, birbirlerine yumruk atmaları doğal karşılanmaktadır. Özel mahkemelerin de T.B.M.M.’deki bu olaylara da el koyması gerekmektedir. Parti başkanlarını örgüt lideri olarak düşünürsek milletvekilleri de örgüt üyesi olmaktadırlar. Özel mahkemeleri görevlerini yapmaya davet ediyorum.
 
08.05.2011 tarihinde yapılan Fenerbahçe 2010 yılı Mali Genel Kurulundaki konuşmalar sırasında 20 kişiden fazla kongre üyemiz görüşlerini açıklamışlardır. KONGREDEKİ YAPTIĞIM KONUŞMADA YAPTIKLARIMIZIN ORTADA NET GÖZÜKTÜĞÜNÜ BELİRTEREK KONUŞAN FENERBAHÇE PLATFORMU ADI ALTINDA GAZETELERE PARALI İLAN VEREN ÜYELERİ ELEŞTİRDİM. "Gazeteye para verip koydurduğunuz yazılar yerine keşke kulübe gelip ’Biz bunları anlamadık!’ deseydiniz, oradaki profesyonel arkadaşlar bunları size anlatırlardı. Biz bunlardan çekinmeyiz, korkmayız" dedim. Muhalefet daima iyidir.
 
GELELİM MUHALİF DİYEREK İFADELERİNİ ALDIĞINIZ KONGRE ÜYELERİMİZE; HİÇBİR TANESİ CEBİR VEYA TEHDİT EDİLMEDİĞİNİ İFADELERİNDE SÖYLÜYORLAR.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü’nde yönetimlerde asil veya yedek üye olarak listemde yer verdiğim Hulusi Belgü, M.Işık Eyigüngör, Rahmi Eyüboğlu, H.Bilal Kutlualp daha sonra yönetimlere almadığım için kendilerince muhalefetlik yapmaya çalışmaktadırlar.
 
2006 yılında Aziz Yıldırım’ın istifa edip tekrar Kulübün başına gelmesini istemediğinden 2006 Haziran ayında istifa ettiğini söylemektedir. Bu ifadesi yalandır. Çünkü onu yönetim kurulu listesine yazmadığım için yönetim kurulunda yer alamamıştır. Kendi ifadesiyle fiziki ve sözlü müdahale olmadığını, kendilerine mesaj iletilmek mi istenildiğini bilmediğini" belirtmiştir.
 
Aziz Yılmaz "Fenerbahçe düşse de Aziz Yıldırım’ın kredisi bitmez" demiştir. Birleşik Fenerbahçeliler Vakfı Başkanı Aziz Yılmaz Fenerbahçe’nin artık bir Avrupa kulübü olduğunu belirterek, Aziz Yıldırım’a övgüler yağdırdı. Sarı lacivertli camiada yıllardan beri başkanlık seçimlerinde büyük rol oynayan Yılmaz, Aziz Yıldırım gibi bir Başkan’a sahip oldukları için çok şanslı olduklarını söyledi. Aziz Yıldırım ve ekibinin sarı – lacivertli Kulübe büyük eserler kazandıracağını belirten Yılmaz "Bazıları, futbol takımı kötü sonuçlar alırsa Aziz Yıldırım biter" diyorlar. "BENCE FENERBAHÇE KÜME DÜŞSE BİLE YILDIRIM’IN KULÜPTEKİ KREDİSİ BİTMEZ" DEDİ. Suskunluğunu zaman içinde bozan Yılmaz, Fenerbahçe ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
 
Bu şekilde Zaman gazetesine beyanat veren Aziz Yılmaz ileriki yıllarda Birleşik Fenerbahçeliler Derneğinde rulet makinesi koyarak kumar oynatmıştır. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olarak olaya sahip çıkmadığım için Bana kızmış ve bugün muhalefetlik yapmaya çalışmaktadır. Kongrede kendisine fiili bir saldırının olmadığını belirtmiştir.
 
Daha geçen gün yapılan Ankaragücü Olağanüstü seçim kongresinde silahlar patlamıştır. İddia Makamı bu kongreyi de soruşturma kapsamına alacak mıdır? Yoksa hizmet ettiği kimselerce bu uygun görülmemekte midir?
 
Fenerbahçe Spor Kulübündeki muhalefet diyerek ifade vermeye çağırdığınız kişilerden hiç kimse benden veya arkadaşlarımdan şikâyetçi midir? Okuduğum ifadelerinde hiçbir şikayete rastlamadığım halde niçin bu konu iddianameye konulmuştur?
 
Topuk yaylasıyla ilgili yapılan çalışmalar sonucunda 13 trilyon Spor Toto dan Fenerbahçe Spor Kulübü’ne tesis yapma amaçlı verilmiştir. Bu parada Topuk Yaylası’nın yapımına harcanmıştır. Topuk Yaylası için 2010-2011 yıllarında bütçeye harcanmak üzere bedel konmuştur. 3 Temmuzdan önce 7.000.000Trilyon Spor Toto’dan alınmıştır. Bununla ilgili harcama yerleri ekte sunulmuştur. Bugün Kulüp Sporcularına ve kulüp üyelerine yapılan bu tesislerden her kesimden övgü gelmektedir Bu konuda sayın mahkemenizin dikkatini çekmek istediğim bir husus da savcılık ifadeleri alınırken Topuk Yaylası için alınan ödenekler hakkında Tamer Yelkovan’a soru sorulmasıdır. Belirtmek isterim ki bu ödeneklerin alınmasında şahsım bizzat konunun takipçisi olmuş ve hatta süreci hızlandırmak adına Sn. Başbakanımız ile irtibak sağlamışımdır. Kulübün yalnızca mali kayıtarını tutmakla mükellef bulunan Tamer Yelkovan’a bu soruların yöneltilmesi açıkça saçmalıktır.
 
Sayın Başkan,
 
Bence çok önemli bir konu da "HARDDISK TEN HAKEMLER ÇIKTI" manşetiyle yer aldı :
 
Bilişim Şube, Aziz Yıldırım’ın bilgisayarını inceledi, hakemlerin taraftarı oldukları takımlara göre fişlendiği bir mektup tespit edildi. "O liste çarpıcı istatistikleri içeriyor" diyordu.
 
Bu haber külliyen yalandı. Emniyet bunu kasıtlı olarak açıklıyordu. Bende hiçbir zaman bilgisayar kullanmadığımı, internete ömrümde bir defa dahi girmediğimi kamuoyuna açıkladım. Haberdeki doküman, Bana kulüp üyemiz A.Kaya Enişte tarafından yazılan bir mektuptur. Benim bilgisayarım mevcut değildir. Polisler eğer bunu bilgisayarımdan tespit ettiklerini ifade ediyorlarsa bu polisler hakkında suç duyurusu yapılması gerekir; çünkü benim yukarıda söylediğim gibi bir bilgisayarım yoktur. Ve hayatım boyunca bilgisayar kullanmadım. Bu doküman bir mektuptur.
 
6222 Sayılı yasanın değiştirilmesi ile ilgili kanun çalışmaları şahsa özel çıkartılacağı düşüncesiyle kamuoyunda günlerce tartışılmış, sonunda T.B.M.M.’den üç partinin desteğiyle gelen kanun tasarısı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından aynı gerekçeyle veto edilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın görev süresi boyunca ilk kez bir yasayı veto etmesini bu olayın sadece bir şike meselesi olmadığını bize gösteren nişaneler olarak sayabiliriz. T.B.M.M.’deki 3 parti yeniden tasarıyı Meclisten Cumhurbaşkanlığı’na göndermiştir. Cumhurbaşkanı’da bu sefer kanunu imzalayarak Resmi Gazetede yayınlanmasını sağlamıştır. Benim için çıkartıldığı iddia edilen bu kanundan ben ve Fenerbahçeliler yararlanamadık. Başından beri söylediğim gibi bu şike ve teşvik operasyonu değildir. Bu Türk Sporunu ele geçirme operasyonudur.
 
Bu kanunun çıkmasında Türk sporunun gerçeklerini görerek çıkması için her türlü desteği veren Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’nin değerli milletvekillerine, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin değerli milletvekillerine, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve MHP’nin değerli milletvekillerine teşekkür ederiz.
 
Kanun çıkartılmadan önce Savcı Mehmet Berk, avukatlarımıza kanunun çıkması halinde bizler için tutukluluk halini kaldıracağını söylemiştir.
 
Kanunun çıkarılacağı anlaşılınca iddianame 6222 sayılı Kanuna göre hemen işleme konulmuştur. Bu da Bizleri Metris’te tutmaya çalışanların niyetlerini açıkça ortaya koymaktadır. Bakalım daha neler göreceğiz.
 
6222 Sayılı yasanın 11.2 nci maddesi de enteresandır. Bu maddeye göre şike ve teşviki bilenlerin bildirmedikleri takdirde 11.1 maddedeki uygulamanın aynısıyla karşı karşıya gelecekleri yazılmaktadır.
 
Kısaca Savcı Mehmet Berk ve Emniyet Organize Şubedeki dinlemeyi yapanlar bu operasyonu düzenleyenler, 6222 sayılı yasaya göre suç işlemişlerdir. Belki de tanıdıkları vasıtasıyla iddia oyunu oynayıp kazanç sağlamışlardır. Savcı Mehmet Berk 5 maçın neticesini bildiklerini Türkiye Futbol Federasyonu eski başkanı Mehmet Ali Aydınlar’a söylemiştir. Aynı konuyu bana avukatlarımın yanında tekrar etmiştir. T.F.F. Başkanı M.Ali Aydınlar hastanede beni ziyaretinde de bu konuyu bana anlatmıştır. Neticesi bilinen 5 maçtan biri olan Bucaspor – Fenerbahçe maçı 5-3 Fenerbahçe’nin galibiyeti ile bitmiştir. Ancak bu maç iddianamede yer almamıştır. Yine Savcı son maçımız olan Sivasspor maçını kaybetmemiz veya berabere kalmamız ve şampiyon olamamamız halinde bu soruşturmayı açmayı düşünmediğini belirtmiştir.
 
Savcı Bey, eğer bu kadar kesin bilgilere sahip idiyse bir hukuk adamı olarak yapması gereken Cumhuriyet Savcılığında bir heyet teşkiliyle maç neticelerini skorlarıyla tespit ettirmekti. Eğer bunu yapmış olsa idi şu an ki kaos ta ortadan kalkmış olurdu. Bunu yapmamış ve yapmaya gerek dahi görmemiş olduğuna göre Savcının elinde çok başka sağlam ve geçerli deliller olması gerekir. O zaman Savcının yapması gereken, 6222 sayılı kanuna göre, spor karşılaşmalarıyla görevli 3 ncüAsliye veya Sulh Ceza Mahkemelerinin olduğu yerlerdeki Cumhuriyet Savcılıklarına soruşturma dosyalarını göndererek, davanın bir an önce açılmasını sağlamaktı.
 
Ancak hukuk kuralları bu kadar açık ve yapılması gerekenler bu kadar ortada iken Savcı Bey, 2010 da başlayan silahlı örgüt içinde bizleri dinlemeye almış ve sonradan bir örgüt yaratmak için de ekonomik haksız kazanç formülünü bularak emellerine ulaşmak istemiştir. Halbuki bizler 3 Temmuzda evlerimizden alındığımızda şike ve teşvik için çıkan 6222 sayılı kanuna göre suç işlediğimiz belirtiliyordu. Zaman içerisinde bunun böyle olmadığı açıkça görülmüştür.
 
Sayın Savcı da bilmelidir ki, olmayan suçları işkenceyle, dayakla, hakaretlerle çeşitli baskılar ve kamuoyunda kafa karışıklığı yaratarak meydana getiremezsiniz. Adalet sonunda tecelli edecektir. Ancak bu süre zarfında başta kulübümüz olmak üzere bizler ve Türk sporu çok büyük kayıplar yaşadık. Bunların hesabını kim verecektir? Türk futbolunun her gün kaybetmeye başladığı imajı kulüplerin soruşturma süreci nedeniyle içerisine düştükleri mali sıkıntılar ve gençlerin ve toplumun adeta spordan korkar hale gelmelerinin faturalarını yakın gelecekte tüm Türk halkı olarak ödeyeceğimiz kesindir.
 
Yapılması gereken ivedilikle hukukun en temel kurallarının bu soruşturma için de işler duruma getirilmesi ve soruşturmadaki çarpıklıkların giderilerek Bizlere ve kısaca Türk sporuna adil yargılamanın yapılmasıdır. Bugün tüm bu çarpıklıkların neticesinde Metris Cezaevi’nde tutulan ben ve yönetici arkadaşlarım adına tüm çarpıklıkları gözler önüne serebilmeyi umuyorum.
 
Bir Savcı düşünün soruşturma yaptığı konudan dolayı 3 defa HSYK tarafından soruşturmaya tabi tutulmaktadır. Savcı Mehmet Berk, İBRAHİM AKIN’A "EVDE KÜÇÜK ÇOCUĞU OLDUĞUNU HATIRLATARAK ONU GÖRMEK İSTEYİP İSTEMEDİĞİ ŞEKLİNDE BİR SORUYLA KENDİSİNİN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE İFADE VERMESİNİ, ANCAK BU ŞEKİLDE İFADE VERMESİ DURUMUNDA EVE GİDEBİLECEĞİNİ" SÖYLÜYOR. İBRAHİM AKIN DA AVUKATIYLA KONUŞARAK SAVCI MEHMET BERK’İN İSTEDİĞİ GİBİ İFADE VERİYOR. ANCAK İBRAHİM AKIN TUTUKLANMA İSTEMİYLE MAHKEMEYE SEVK EDİLİNCE BAŞINA GELENLERİ ANLIYOR. MAHKEMEDE, SAVCILIKTA SÖYLEDİKLERİNİ KABUL ETMİYOR. HSYK soruşturması sırasında İbrahim Akın’ın avukatı Ankara’dan gelen müfettişe bunları ifadesinde söylüyor. HSYK daki soruşturma dosyasında bu ifade görülebilir.
 
Bu konuda İbrahim akın avukatı aracılığıyla yapmış olduğu basın açıklamasında:
"Savcılık sorgum esnasında soruşturma Savcısı Mehmet Berk’in şike olayını itiraf etmem halinde tutuklanmayacağım yönündeki beyanları ve uygulamış olduğu psikolojik baskı nedeniyle gerçek olmamasına rağmen suçu kabul etmiş bulunmaktayım. Emniyette vermiş olduğum ifadede açıkça reddettiğim hususların savcılıkta kabul edilmiş olmasının temel sebebi bahsetmiş olduğum psikolojik baskıdır. Konuyla ilgili itirazlarımı ve savunmamı yargılama aşamasında yapacağımı ve gerçek dışı iddiaların tamamını reddettiğimi saygılarımla kamuoyunun bilgilerine sunarım." sözleriyle savcının yasak yöntemlerle delil elde etmeye çalıştığını da tüm Türkiye’ye açıklamıştır.
 
Bu ifadeler nedeniyle yargılanması gereken kişi ben değilim. Yargılanması gereken kişiler, kendini kanunların üstünde görerek yasak yöntemlerle ifade alanlardır.
 
Savcı Mehmet Berk aynı işlemleri diğer bazı arkadaşlardan da istemiştir. Hedef ’Aziz Yıldırım’la ilgili bir şeyler söyleyin Sizleri evlerinize yollayalım’ dır. DİĞER BİR KONU DA TAMER YELKOVAN’A EMNİYETTE DARP YAPILARAK HER ŞEYİ BİLDİĞİNİ SÖYLEYEREK İSTEDİKLERİ ŞEKİLDE İFADE VERMESİNİ İSTEMELERİDİR. ANCAK BU İSTEDİKLERİNİ TAMER YELKOVAN BASKI ALTINDA OLDUĞU HALDE YAPMAMIŞTIR. DOĞRULARI SÖYLEMİŞTİR. KAMUOYU BUNLARI BİLEREK BU SORUŞTURMAYI İYİ DEĞERLENDİRMELİDİR.
 
3 Temmuzdan sonra Kıbrıs’a kaçacağımız söylendi. Benim mezar yerim bile bellidir. Başucunda da ’Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı’ yazacaktır. Bundan daha büyük onur var mıdır? O yazanlar bunu bilemezler. Her gün basında bu soruşturma ile ilgili Emniyet ve Savcılık bilerek bilgi kirliliği yarattı.
 
19 Maçta şike ve teşvik olduğu Emniyet Müdürü tarafından açıklandı. Daha sonra iddianamenin açıklanmasıyla maç adedi 13’e düştü. Avrupa Birliği Ülkeleri, A.B.D.’de savunma yapmadan bu şekilde bir iddianame ortaya çıksaydı bu açıklamayı yapanlar istifa ederlerdi. Bunun gereğini de bu sorumlular yerine getirmelidir. Devlet adamlığı bunu gerektirir. Bu soruşturmayı başlatan Savcı, iddianameyi hazırlayan Savcı, İstanbul Emniyet Müdürü, bu soruşturmadan sorumlu Emniyetçilerin acilen istifa etmeleri gerekir. Bunun için de her türlü hukuki platformlarda şikayetlerimi yapacağım.
 
Bundan sonra yapacağım her maç savunmasından sonra da suçsuzluğum anlaşıldığında sorumlulardan bu hassasiyeti göstermelerini bekliyorum.
 
Bu soruşturmanın enteresan bir tarafı da baştan beri bunun şike davası olmadığını Türk sporunu ele geçirmeyi planlayanların organize ettiği bir soruşturmayla karşı karşıya olduğumuzu ifade ediyorum. Haseki Hastanesine sevk ediliyorsunuz ikametgahınızda Metris T1, T2 cezaevi yazılmaktadır. Daha ifade dahi vermemiştim. Maksat belli değil mi?
 
Fenerbahçe’nin büyük taraftarına çok teşekkür ederim. Bizleri hiçbir dönemde yalnız bırakmadılar. Metris de ziyaretler, bana yazılan duygusal mektuplar. Bizler için yapılan eylemler bizleri hep dik olarak ayakta tuttu. Bu sevdanın hiçbir zaman bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Camianın her kesimine teşekkür ediyorum. Yüksek Divan Kurulu’na, Kongre Üyelerine, Taraftarlara, Çalışanlara, dimdik ayakta duran tüm sporculara kendim ve Metris’teki arkadaşlarım adına çok teşekkür ederim.
 
Şike ve teşvik soruşturma kapsamında Savcılık tarafından gizlilik kararı varken daha önce de söylediğim gibi her bilgi ve belge doğru – yanlış olarak kamuoyuna servis edildi. Emniyet ve Savcılığın silahşoru bazı gazeteciler sorumsuzca yayın yaptılar. Bunlar hakkında hiçbir şekilde Savcılık tarafından soruşturma açılmadı. Bizim açtığımız davalar da yıllarca sürecektir. Komployu hazırlayanlar operasyon öncesi basınla beraber hazırlık yapmışlardır.
 
Bizler Emniyette ve Savcılıkta ifade verirken İstanbul Emniyeti ve Beşiktaş Savcılığı devamlı olarak bilgi ve belgeleri gerçeklerinden saptırarak medyaya sunuyordu.
 
1-FENERBAHÇE’NİN POLİSTE KÖSTEBEĞİ VARMIŞ haberinin altında Şekip Mosturoğlu’nun polisteki kaynaklarını aradığı ve "operasyon var mı" diye sorduğu yazdırılmıştır. Külliyen yalandır. Evlerimizden çıktıktan sonra Polis, Bizleri takip ettiğini söylemektedir. O zaman Kulüpte buluşmadığımızı bilmeleri, Beni takip ettiklerine göre saat 13.00’de kiminle nerede buluştuğumu bilmeleri gerekirdi.
 
Ayrıca Emniyetle bağlantılı kişileri Ben aradım ve Paper Moon’da Şekip Mosturoğlu’ ile beraber buluştuk. Bu şahıslar köstebek değillerdi.
 
Bu haberler tamamen yalandı. Maksat Bizleri karalamaktı.
 
2-POLİS ADIM ADIM İZLEMİŞ HABERİ
 
"İzmir’de oynanan ve Fenerbahçe’nin 5-3 kazandığı Bucaspor maçında da şike izi süren İstanbul Polisinin Aziz Yıldırım, Ali Kıratlı ve 4 ismi adım adım takip ettiği ortaya çıktı. Telefon dinlemelerinden şikeyi belgeleyen polis, görüşmeleri de gizli kameraya kaydetmiş."
 
Gazetenin haberinde restoranda buluşma polis otele kadar takip etmiş, gruplar halinde yürüyorlar, otel lobisinde şike sohbeti, VIP önünde son değerlendirme adı altında Kordon’da yemek yeme ve otele dönmedeki yürüyüşleri kayda almış, bunu şikenin belgesi olarak basına vermiş ve kamuoyuna yayın yapmıştır.
 
Bunu yapan İstanbul Emniyeti ve bunu yazan basının birazcık vicdanları varsa Bizlerden özür dilemeliler. Çünkü Buca maçı İddianamede yer almamaktadır. İstanbul Emniyetini de, bu başarılı çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum.
 
Eski TFF Başkanına Savcının oynanmadan sonucu biliyorduk dediği maçlardan biriydi. Vicdanlı ve ahlaklı bir savcı ise, Savcı Mehmet Berk görevinden istifa etmelidir.
 
3-FENERBAHÇE’DE 800 BİN TL’LİK AÇIK
 
 "İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı, şike soruşturması kapsamında Fenerbahçe Kulübü’nün mali hesaplarında yaptığı incelemeyi tamamladı" haberinin devamında "inceleme sonucunda hazırlanan raporda, Fenerbahçe’nin oynadığı 3 maçtan önce rakip takımlara 800 Bin TL gönderdiği öne sürüldü. Kulüp kasasından Ekşioğlu’na verilen 2 Milyon TL’nin Menajer Kıratlı aracılığıyla rakiplere gönderildiği iddia edildi" denilmektedir.
 
Bu haberde de İstanbul Emniyeti ve Savcılık bilgi kirliğine devam ediyorlar. Dernekler Dairesi Başkanlığından gelen raporda böyle bir tespit yok. Ama onlar uyduruyorlar. Çünkü onlara hesap soran mercii yok.
 
4-ŞİKE İDDİANAMESİ BUGÜN AÇIKLANACAK, YER YERİNDEN OYNAYACAK
 
İddianame açıklandı, kağıt yığınından başka bir şey olmadığını tüm kamuoyu gördü.
 
5-ZAMAN GAZETESİ BAŞLIK ATIYOR
 
"Savcılık tutuklama istedi Aziz Yıldırım fenalaştı".
 
Hiçbir zaman tutuklandığım için fenalaşmadım. "Fenerbahçe sevdası için canım kurban" diyen birisi ölümden de korkmaz. Zaman Gazetesi sorumlularına bunu hatırlatmak isterim.
 
6-SENİN ÖMRÜN BAŞKANLIĞA YETMEZ
 
 İddiaya göre, Aziz Yıldırım, bir adamını göndererek TFF eski Başkanı Mahmut Özgener’i "Ömrün yetmez, aday olma" diyerek tehdit etti.
 
Mahmut Özgener’i hiçbir şekilde tehdit etmedim. Madem ki tehdit ettim, cebir şiddet konusunda zorlanan Savcı Mehmet Berk neden bu konuyu iddianameye koymadı. Bunu yazan da, yazdıran da ahlaksızdır.
 
7-ŞOK İDDİA! FENERBAHÇE TESİS YAPIMI İÇİN PARA İSTEYİP ŞİKEDE KULLANDI.
 
Tesis yapımı Spor Toto’dan alınmış ve Topuk Yaylası’nda kullanılmıştır. 7 Trilyon olarak alınan bu paranın da dökümü savunmamızın içinde bulunmaktadır.
 
Bu haber de yalan üzerine kurulmuştur. Fotomaç bu haberden dolayı Bizlerden özür dilemelidir.
 
8-Poliste hiçbir zaman ifade vermedim. Bu konuda yazılan her şey yalandır. Polisin kamuoyu oluşturmak için uyguladığı bir propagandadır.
 
9-Bir iddia daha(!): "Yıldırım Kıbrıs’a kaçacaktı!"
 
AZİZ YILDIRIM’IN TAKİBE ALINMA SEBEBİ DE, T.F.F. Başkanı Mahmut Özgener’den FİFA Hakemi istemesi olarak gösteriliyor. Oysa görüldüğü gibi bu diyalog tamamen sıradan, her Kulüp yöneticisinin yaptığı konuşmalardandır. Üstelik kayırma değil iyi yönetecek tarafsız hakem istiyorum. Bunun suç sebebi olarak görülmesi bile Savcının Fenerbahçe’ye karşı ne kadar ön yargılı yaklaştığını ve teknik takip izni veren mahkemelerin taraflılığını gösterir. Mahmut Özgener’in Benden talimat aldığı söyleniyor. Kendisine takipsizlik veriliyor. Yani şahsım kanunsuz iş yapmışım. Özgener masum, İddia edilen suçların bir tarafı tutuklu diğer tarafı ise serbest.
 
İddianamede aynı fiile iştirak ettiği iddia edilen bazı kişiler hakkında ’kovuşturmaya yer olmadığına dair karar’ verilmesine rağmen nedense, sanki özellikle seçilerek, benim hakkımda son derece vahim suçlamalarda bulunabilmiştir. Nitekim iddianamede, Benim ile ilgili dinlemelerin, dönemin Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ile yaptığı ve sakıncalı olduğu iddia edilen bu görüşmelerin neticesinde başladığı belirtilmektedir.
 
Benim iddia edilen eylemleri Futbol Federasyonu’ndan usulsüz verilen paralarla finanse ettiğim ve hakem ayarlamaya çalıştığım, Mahmut Özgener’in ise her talebe olumlu cevap verdiği iddia edilmesine karşın, Mahmut Özgener hakkında isabetli bir biçimde ’kovuşturmaya yer olmadığına dair karar’ verilmiştir. Buna karşılık her nedense benim hakkında dava açılmasına karar verilmiş, daha da kötüsü hakkımda en ağır koruma tedbiri olan tutuklama yoluna dahi gidilmiştir. Bu husus en başta anayasada yer bulan "eşitlik" ilkesine aykırıdır.
 
SORUŞTURMA SIRASINDAKİ HUKUKA AYKIRILIKLAR
 
’İletişimin denetlenmesi’ ile ilgili savcılık işlemleri ve mahkeme kararları hukuka aykırıdır.
 
İddianamenin 21. sayfası iletişimin tespitinin hukuka aykırı olduğunu açıkça göstermektedir:
 
"Olgun Peker’in de bu süreç içerisinde Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz ve Ahmet Çelebi ile yakın ilişki içerisinde bulunduğu, Sivasspor’un ligde kalma mücadelesinde bir takım illegal girişimlerde bulunabilecekleri değerlendirildiğinden 08.03.2011 günü şahıslar hakkında iletişim tespit çalışmalarına başlanmıştır. "
 
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 135. Maddesi uyarınca iletişimin tespiti için öncelikle kuvvetli suç şüphesi gerekmektedir. Oysa iddianame ve ekleri incelendiğinde soruşturma kapsamında kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan hiçbir olgunun bulunmadığı açıkça görülmektedir. Şöyle ki; burada aynen aktarılan iddianamenin 25. Sayfasında 08.03.2011 tarihinden itibaren iletişimin dinlenmeye başlandığı ifade edilmekte ve bu husus, Sivasspor’un ligde kalma mücadelesine bağlanmaktadır. Belirtilen tarihte ligin bitmesine haftalar vardır. Soruşturma Makamının, futbol gibi son derece değişken ve sürpriz neticeler alınabilen bir oyunda, ligin sonuna haftalar kala bir takımın küme düşebileceği varsayımından hareket ederek ve başka surette delil elde etme imkânlarına başvurmaksızın doğrudan iletişimin denetlenmesi yoluna gitmesi hukuka aykırıdır.
 
CMK’nın 135. maddesi uyarınca iletişimin denetlenebilmesi yoluna gidilebilmesi için, ’kuvvetli suç şüphesi ve başka şekilde delil elde etme imkanının bulunmaması’ şartlarına ek olarak, her suç için değil; sadece bazı suçlar için iletişimin tespiti yoluna gidilebilecektir. ’Örgüt üyesi olma suçu’ bu suçlar kapsamında değildir. Ancak birçok şüpheli, sanki örgüt üyesilermiş gibi dinlenmiştir. Ayrıca, 6222 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile iletişimin denetlenmesine olanak sağlanmıştır. 14 Nisan 2011 tarihinden önce örgüt üyeliği ile suçlanmayan kişilerle ilgili yapılan dinlemeler hukuka aykırıdır ve dava dosyasından çıkarılmalıdır.
 
Bununla birlikte; soruşturma makamı, iddianamede yer verdiği bu telefon görüşmelerinde yapılan konuşmaların dış dünyaya yansıyıp yansımadığı başka bir deyişle maddi olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırma yoluna dahi gitmemiştir.
 
İddianame tamamıyla varsayımlara dayanmaktadır.
 
Bu duruma bir örnek vermek gerekirse; iddia makamı, şike veya teşvik primi suçlarının işlenmesi esnasında bir takım ödemelerin yapıldığını, bu ödemelerin Fenerbahçe Spor Kulübü muhasebesinden Tamer Yelkovan tarafından, İlhan Ekşioğlu’nun alacaklarına mahsuben yapıldığını iddia etmektedir. Ancak İddia Makamının bu iddiası ödemelerin tarihleri incelendiğinde kuvvetli bir suç şüphesi oluşturmaktan çok, sanıkların lehinde bir delil olarak değerlendirilmelidir. Oysa İddia Makamı, tarihlerdeki uyumsuzluğa rağmen yine de bu durumu sanıkların aleyhine olarak değerlendirmiştir. Bu husus iddianamenin 151. sayfasında şu şekilde yer almaktadır:
 
"…şike eylemindeki diğer deliller ile örtüştüğü görünen para ödemelerine ait bilgiler ilgili eylemler altında ele alınmış, şike eylemlerinde şahısların parayı aldıkları tarih ile kasadan para çıkışının gözüktüğü tarihin aynı olmama ihtimalinin bulunduğu, çıkan paranın bu kayıtlara tam alındığı gün değil, ileri bir tarihte kayıt edilmiş olabileceği değerlendirilmiştir."
 
Görüldüğü gibi; iddianamede yer bulan "kayıt edilmiş olabileceği" şeklindeki bu ifade iddianamedeki suç nitelemelerinin ihtimallere dayandığını, soyut birer ithamdan öteye gidemediğini açıkça ortaya koymaktadır.
 
İddianamede Benimle hiç ilgisi olmayan bir kısım kişiler, sırf silahlı örgüt ile bağlantı kurabilmek amacıyla irtibatlandırılmaya çalışılmıştır.
 
İddia Makamı’nın iddianameye yansıyan bu nitelemeleri, tamamen haksız bir suçlama ve itham yaratma çabasına dayanmaktadır. Bu husus özellikle Peker Gurubu olarak nitelendirilen grup ile beni ilişkilendirme çabasıdır. İddianamede yer bulan iletişimin tespiti tutanakları incelendiğinde, bir ilginin değil, aksine hiçbir bağlantının bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Sanıklardan Mecnun Odyakmaz’ın, ısrarla Sedat Peker’e yakınlığının vurgulanmasına, hatta Kelebek operasyonu kapsamında Sedat Peker’in örgütüne üye olmaktan yargılandığının belirtilmesine karşın Mecnun Odyakmaz, Sedat Peker’in manevi oğlu olan Olgun Peker’in değil, Benim var olduğu iddia edilen sözde örgütüme üye diye nitelendirilmiştir. Böylelikle Benim ile Olgun Peker arasında irtibat sağlanmaya çalışılmıştır. Bu yaklaşım son derece dikkat çekici olup, en hafif tabiri ile de iyi niyetten uzaktır. Mecnun Odyakmaz’ın benim ile hiçbir ilgisinin olmadığı, iddianamede "Suç örgütünün Peker grubuyla bağlantı ve irtibatını gösterir iletişim tespit tutanağı" başlığı altında yer alan aşağıdaki telefon görüşmelerinden dahi kolaylıkla anlaşılmaktadır.
 
Erkan: "Reis selam söylemiş,…Takımın galibiyeti için tebrik ettiğimi söyle demiş,…onu ileteyim dedim ağabeyciğim,…bir şey diyor musun abi", Mecnun: "Yok ne diyeyim" Erkan’ın "Nasılsınız abi,..ofiste misiniz abi" dediği, Mecnun’ un 1 saate kadar ofise geçeceğini" söylediği.
 
Erkan’ın "Sayın Sedat Peker ın 11 nisan pazartesi çıkacak olan haftalık aksiyon isimli haber dergisinde detaylı bir röportajı yayınlanacaktır"  yazdığı,
 
İddia Makamı ilgili şahsı, Benim lideri olduğum örgütün üyesi olarak değerlendirmiş, böylelikle benimle Peker grubu arasında soyut bir iddiadan öteye gidemeyen bir irtibat kurmayı amaçlamıştır.
 
Ben ve Fenerbahçe yöneticileri ile ilgisi olmamakla beraber iddianamede, diğer şüpheliler ya da örgüt iddiaları ile ilgili olarak ta kabul edilemeyecek şekilde hatalı nitelemeler bulunmaktadır. Zira, iddianamenin 16–17. sayfalarında aynen şu ifadelere yer verilmektedir:
 
"…Olgun Peker’in; kendisine veya örgütüne bağlı birçok spor adamı adına açılmış 26 ayrı futbolcu menajerliği şirketi bulunduğu, doğrudan veya dolaylı bağlantılarının olduğu, çeşitli liglerde futbol kulüplerinin olduğu, belirtilen menajerlik şirketlerine bağlı yüzlerce futbolcunun farklı liglerde oynadıkları, bu futbolculardan birçoğunun örgüt liderleri adına futbol oynadıkları, lig müsabakalarında şike olaylarını gerçekleştirdikleri, örgüt liderleri adına suç unsuru işleri yaparken de kendi aralarında yasa dışı bahis oynadıklarının hem basın yayın hem de çevreden alınan bilgilerden anlaşıldığı, birçok vasat futbolcunun büyük kulüplerde kendilerine bağlı teknik direktör ve menajerler vasıtasıyla kulüp başkanları kandırılarak veya ortak hareketle fahiş fiyatlara satıldıkları" istihbaratına ulaşılmıştır.
 
İddianamede açıkça, Olgun Peker’in örgütüne bağlı yüzlerce futbolcu olduğu belirtilmesine karşın, iddianamenin hiçbir yerinde hiçbir futbolcuya ’örgüte üye olma suçu’, hatta ’örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu’ dahi itham edilmemiştir.
 
ÖRGÜT SUÇLAMASI
 
İçinde bulunduğum hiçbir örgüt yoktur. İddianamede iddia edilen örgütte cebir şiddetin olmadığı gene iddianamede açıkça söylenerek örgütün var olmadığı bir itiraf şeklinde belirtilmektedir.
 
Sayın Başkan, değerli üyeler,
 
İddia edilen örgüt aslında FB Kulübünün ta kendisidir. Kaldı ki "Baskı, Cebir, Tehdit" gibi iddia edilen unsurlar da hiçbir eylem tahtında ispatlanamamış, zorlama yorum ve değerlendirilmelerle suç yaratılmaya kalkışılmıstır. Haksız ve çıkar amacına yönelik ithamlar ise trajikomiktir. En başta söylediğim gibi FB Spor Klübünün Başkan ve yöneticilerinin konumlarından dolayı hak ettikleri saygınlık ve ciddiyetle de bağdaşmamaktadır. Bu iddialar yargılamanın özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yapılarak, Bizlerin kamuoyu önünde itibarsızlaştırılmasını sağlamaktan öte bir amaç taşımamaktadır. "Suçsuzluğuna inananlar için her yer adalet sarayıdır" düşüncesinden hareket eden Bizler için nerede yargılandığımız değil, nasıl yargılandığımız önemlidir. Bununla birlikte, özel yetkili mahkemede yargılanabilmemiz için yaratılan ve şanlı Fenerbahçe’mizin adına ve büyüklüğüne hakaret niteliğinde olan örgüt yakıştırmasının bir an önce ele alınmasını talep ediyoruz. Bunun sonucunda haklılığımızın tespit edileceğine inancımız tamdır. Bu konudaki hassasiyetimiz ve kararlılığımız o denli boyutlardadır ki, örgüt suçlamasının kalkması bahasına tutukluluğun devamına yönelik vereceğiniz her türlü kararı peşinen kabul edeceğimi tüm kamuoyu huzurunda beyan ederim.
 
SUÇLAMALARIN YASAL DÜZENLEMELER TAHTINDA DEĞERLENDİRMESİ
 
İlk bakıldığında bu konunun tamamen hukuki bir mesele olduğu ve Benim tarafımdan değerlendirilmesinin yerinde olmadığı düşünülebilir. Ancak bu soruşturmanın başından beri belirttiğimiz üzere, iş bu soruşturma konusu kül halinde spor hukukuna ait bir meseledir. Özellikle 6222 sayılı yasa ve değişiklikleri tamamen spor prensipleri ve spor hukukuna ilişkindir. Kaldı ki yasanın adı dahi "Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair 6222 sayılı Yasa" şeklinde düzenlenmiştir. Bu nedenlerle hayatımı adadığım böyle bir konu hakkında yapacağım değerlendirmelerin dikkate alınması gerekliliği tartışmasızdır.
 
Öncelikle açıkça belirtmeliyim ki söz konusu yasa, ya kasıtlı olarak ya da iddiacıların konuya olan yabancılıklarından dolayı tamamen hukuka ve yasa koyucunun amaçladığı hukuki tasniflere aykırı olarak değerlendirilmekte ve olaya adeta adapte edilmeye çalışılmaktadır. Bu sayede, eylem ve isnat olunan suçlamalar hukuki gerçekliğin dışında nitelik ve nicelik bakımından katlanarak, bu kadar insan suçsuz yere yatmakta ve büyük camialar töhmet altında bırakılmaktadır.
 
Suçun tarafları ve sanık sıfatları açısından 6222 sayılı yasada yapılan ilk değerlendirme sonucunda dahi, iddianamedeki iddiaların tamamına yakın bir kısmının açıkça hukuka aykırı bir şekilde isnat olunan suçlar açısından kapsam dışı olması gerektiği aşikardır. 6222 sayılı yasanın 11/1.maddesi bu suçların yalnızca kimlerin bir arada var olmaları şartı ile işlenebileceğini, diğer bir deyişle kimlerin sanık olabileceğini açıkça belirtmiştir. 11/2.maddesi ise "Kişiler de" demek sureti ile 3.kişilerin de ancak ve her halükarda 1.maddedeki kişilerin varlığı şartıyla bu esas eylemlere katkı yapmaları suretiyle iş bu suçu işleyeceğini hüküm altına almıştır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kanun koyucunun 11/2.maddesinde yer alan "Kişiler de " ibaresiyle 1.maddede yer alan ve eylemde mutlaka birlikte bulunması zorunlu olan asli maddi failleri sarih bir şekilde belirlemiş olduğudur. Özellikle aynı maddenin b fıkrasında sayma yoluyla suçun ağırlaştırıcı halini kimlerin işleyebileceği hususu da dikkate alınırsa, 11/1.maddede yer alabilmesi murat edilen kişilerin kimler olduğu daha da net anlaşılacaktır. Buna göre yasa uyarınca "Bu suç her halükarda müsabakanın sonucunu bir menfaat karşılığında değiştirebilecek konumda olan ve kişilerin ikisinin mutlak varlığı halinde husule gelebilecektir. Bu kişiler bu eylemi iki taraflı bir anlaşma tahtında yapabilecekler ve sonuç sahaya yansımasa dahi anlaşmanın yapılması suçun oluşması için yeterli sayılacaktır." Yukarıda belirttiğimiz madde açıklamaları tahtında suçta mutlaka bulunması gereken kişiler Kulüp başkan ve yöneticileri, teknik direktörleri ve oyuncularıdır. Demek ki suç, bu belirtilen tarafların varlığı ve anlaşma ya da anlaşma  girişimi halinde işlenebilecektir. 2.maddede belirtilen kişiler de ancak ve her koşulda bu kişilere katkıda bulunarak bu suçu işleyebilirler. Yasanın açıkça öngördüğü husus sadece 1.maddede yer alan kişilerin varlığı şartının kati olduğudur. Kısacası 1.maddede yer alan kişilerden bir tarafların her iki tarafının olmaması; ya da sadece bir tarafının 2.maddede yer alan kişilerle görüşme ya da anlaşma yapmasının yeterli olmadığıdır. Oysa iddianameye konu atılı suçların bu madde tahtında yapılan incelemesinde, 2.maddede yer alan kişilerin kendi aralarında ya da 1.maddede yer alan ikili zorunluluğa haiz taraflardan yalnızca birinin 2.madde ile b bendinde yer alan kişilerle yaptığı telefon görüşmelerine dayanılarak suç isnadında bulunulduğu açıkça görülecektir.
 
Dolayısıyla unsurları açısından yasanın aradığı koşulları taşımayan onca eylem suça konu yapılarak düzenlenen iddianame açıkça hukuka aykırıdır. Kaldı ki; dosyadaki iddianın tarafı olarak sunulan Kulüp başkanı yöneticisi, teknik direktörü ve futbolcuların isim ve sayıları ile bu kişilere yapılan suç isnatlarında iddia olunan anlaşmanın karşı taraflarının da kimler olduğu açıkça bellidir. Bu yasal düzenleme çerçevesinde yasal unsurları açısından yargılama konusu yapılabilecek suç dahi bulunmazken onlarca maçın karşımıza suç olarak sunulması bir hukuk ayıbıdır.
 
14.04.2011’den önceki eylemler ve 158.md. tahtında ileri sürülen iddialar:
 
İddianamede hakkımızda yer alan diğer iddialar ise, 6222 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden önce husule geldiği öne sürülen şike ve teşvik eylemlerinin "Nitelikli Dolandırıcılık" olarak değerlendirilmesine ilişkindir.
 
Sayın Başkan, bu da yine spor hukukuna göre çözümlenmesi ve yorumlanması gereken çok teknik bir konudur. Öncelikle unutulmaması gereken 14.04.2011 tarihinden önce "Şike ve Teşvik" eylemlerinin cezalandırılmasına yönelik Ceza kanun ve uygulamalarımızda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu Benim şahsi görüşüm ve düşüncem değildir. 6222 Sayılı Yasanın Resmi Gerekçesidir. Bu konu avukatlarım tarafından ayrıntılı olarak dile getirilecektir. Ancak Benim Sayın Heyetınizle tartışmak istediğim husus, bu uygulamanın Spor Hukukundan kaynaklanan gerekçeleridir.
 
Zira Dolandırıcılık suçunun TCK’nun 158.maddesinde yer alan unsurları Şike ve Teşvik suçunun unsurları ile mukayese dahi edilemeyecek derecede farklılıklar göstermektedir. Her şeyden önce TCK’nda suçun unsurları olarak aranan "Hile ve desise" unsuru 6222 sayılı yasada karsımıza "Anlaşma ya da Anlaşma Girişimi" olarak ortaya çıkmaktadır. Kısacası Spor Hukuku düzenlemeleri eylemin oluşabilmesi için açıkça "İRADE" aramaktayken, Ceza Hukuku "Bu iradenin hile ve desiselerle sakatlanmış bir irade" olmasını şart koşmuştur. Peki İddia Makamı dolandırıcılık suçlamasını hangi spor hukuku argümanlarına dayanarak yapabilmiştir?
 
Bu husus İddia Makamının bir diğer önemli yanılgısıdır. Şike ve Teşvik eylemlerinin Dolandırıcılık kapsamında kalması düşüncesi Avrupa Spor Hukuku uygulamaları örnek alınarak ulaşılmış bir sonuçtur. Ancak eksik ve yanlış bilgiden kaynaklanmaktadır. Keza Avrupa Spor Hukuku uygulamalarında Şike ve Teşvik adı altında iki ülke dışında bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle bu ülkelerde şike ve teşvik eylemleri Dolandırıcılık suçu kapsamında ele alınmakta ve cezalandırılmaktadır. Bu doğrudur. Yanlış olan bu ülkelerde Dolandırıcılık kapsamında kalan şike "Bahis Şikesi"dir ve yine bu ülke hukuklarındaki Dolandırıcılık düzenlemelerinde de aynı 6222 sayılı yasada aranan "İrade açıklaması" nın esas olduğunun göz ardı edildiğidir.
 
Bu nedenlerle 14.04.2011 tarihinden önceki "Şike Ve Teşvik eylemlerine kıyasen" TCK 158.madde uyarınca Dolandırıcılık hükümlerinin uygulanması açıkça hukuka aykırıdır.
 
TUTUKLAMA KARARLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
 
Gerek yargılamanın ilk sorgu aşaması ve gerekse müteakip her aşamasında tutuklu yargılanmamıza dair yaptığımız tüm itirazlar aynı gerekçelerle reddedilmiştir. Fenerbahçe Başkan ve yöneticilerinin tutuklu yargılanmaları için sıralanan bu gerekçeleri özellikle kamuoyunun bilgi ve değerlendirmelerine sunmak istiyorum.
 
1-Suçun vasıf ve mahiyeti ile ceza miktarları:
 
Muhterem Mahkemelerin özgür kalmamamızın gerekçelerinden biri olarak ileri sürdüğü ilk gerekçe budur. Şimdi soruyorum? Neredeyse trafik suçlarına, basit yaralama eylemlerine ya da erteleme sınırlarında olan tüm suçlarla aynı miktarlarda öngörülen ceza sınırları ile yargılanmaktayken, neden ve niçin FB Başkan ve Yöneticilerine tutuksuz yargılanma hakkı ısrarla tanınmak istenmemektedir? Gerek usul ve gerekse esas açısından atılı suçlardan beraat etme keyfiyetimiz bu denli yüksekken iddialar hakkında bu denli kuvvetli şüpheler mevcut iken bu şüpheden Bizlerin yararlandırılmamasının gerekçesi nedir?
 
2-Delillerin karartılması ve kaçma şüphesi:
 
Konuşma tapelerinden başka dosyada herhangi bir delil bulunmazken, üstelik bu deliller elde edilişleri itibarı ile açıkça hukuka aykırı iken, nasıl olur da bu delillerin tutuklanmamıza gerekçe yapılabildiği tarafımdan anlaşılamamaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanını kaçma şüphesinin varlığı nedeniyle tutuklu kılmaya kalkmak nasıl bir akıl tutulmasıdır ve neye hizmet etmektedir? Üstelik dosyada mevcut bir başka iddiaya göre hakkımızda yapılan operasyonun tarafımızdan önceden öğrenildiği ve buna rağmen delilleri karartma ve kaçma konusundaki tavrımız bu kadar açıkça ortada iken, bu gerekçelerle özgürlüğümüze kast edilmesi hukuka ve akla ne kadar uygundur.?
 
3-Tutuklama dışındaki Adli Kontrol tedbirlerinin yetersiz kalması:
 
Dosyada diğer adli kontrol tedbirleri Bizlerden başka herkese tanınmışken ve tüm tutukluların Fenerbahçeli oldukları düşünülürse, artık tutuklamanın ön koşulunun Fenerbahçeli olmaktan geçtiğini söylemek ve bu operasyonun Fenerbahçeye karşı yürütülen bir operasyon olduğunu düşünmek Sizce hakkımız ve haklılığımız değil midir?
 
Sayın Başkan ve değerli üyeler bu anlattıklarım talebe matuf değildir. Aksine yargılamanın bu aşamasına kadar karşılaştığımız adil olmayan uygulamalar hakkındaki endişe ve eleştirilerimizdir. Her beyan ve açıklamamda ısrarla belirttiğim üzere yegâne talebimiz Büyük Fenerbahçe’nin Başkan ve Yöneticilerinin hak ettiği şekilde ve hak ettiği gerekçelerle yargılanması ve hatta cezalandırılmasıdır.
 
Bu genel açıklamalarımız dışında savunmamızın bu bölümünde iddianamede yer alan her suçlamayı tek tek cevaplandıracağız.
 
21.02.2011 GÜNÜ MANİSA’DA OYNANAN MANİSASPOR – TRABZONSPOR MÜSABAKASINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ İDDİASINA KARŞI SAVUNMAMIZ
 
GENEL OLARAK
Süper Lig 2010-2011 sezonunun 22.haftasındaki Manisaspor-Trabzonspor maçında teşvik primi verdiğimiz iddia edilmektedir.
 
 Ligin 2 nci devresi başladığında Trabzonspor 17 maçta 42 puanla lig lideridir. Bursaspor 37 puanla lig 2ncisi, Fenerbahçe de 33 puanla lig 3.südür.
 
Trabzonspor, Manisaspor maçına kadar sahasında Ankaragücü ile berabere kaldı. 19.haftada Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu stadında Fenerbahçe Trabzonspor’u net skorla 2-0 yendi.
 
Trabzonspor 3 üncü haftada Antalya M.Parkla  Trabzon’da 0-0 berabere kaldı. Fenerbahçe deplasmanda Manisaspor’u 3-1 yenerek puan farkını 2 ye indirdi. 4.hafta da Trabzonspor, Sivas’ta çok kötü oynamasına rağmen Sivasspor’u 3-2 yendi. Fenerbahçe de sahasında Kayserispor’u 2-0 net skorla yendi.
 
Bunları neden hatırlatma ihtiyacı duydum? İzah edeyim: 1. devreyi 42 puanla bitiren Trabzonspor çok maçında hakem hatalarıyla (bilerek veya bilmeyerek) maç kazandı. Bu hiçbir şekilde irdelenmedi.
 
2. devrenin başlamasıyla Trabzonspor kendi sahasında maçlar kaybetti. Biz de kazanınca şampiyonluk mücadelesi çetin geçmeye başladı.
 
Bizler hiçbir şekilde Manisaspor – Trabzonspor maçının sonucunu etkilemeye yönelik girişimde bulunmadık. Tam tersi maçın sonucunu etkilemeye yönelik yapılan çalışmaları önlemeye çalıştık. Fakat anladığımız kadarıyla engelleyemedik.
 
İlhan Ekşioğlu ile 21.02.2011 saat 21.54’de (maç sonrası) yaptığımız görüşmede (Tape 1444) açıkça bu konuyu dile getiriyoruz. Çünkü Serkan Acar’la Cemil Turhan, Manisaspor teknik sorumlusu Hikmet Karaman’a duyumlarımızı aktarmışlardı. Hiçbir şekilde parasal vaadimizi gösteren bir bilgi veya belge yoktur; olamaz da.
 
Aziz Yıldırım’ın, yani şahsımın, Kenan Yaralı’yla teşvik primi amaçlı irtibat kurduğum söylenmektedir. Ben ilerideki tape kayıtların dair beyanlarımda da açıkladığım üzere 10.02.2011 tarihinde Kenan Yaralı’ya gönderdiğim 500.000$ nakit parayı, şirketinin hesabına geçtim. Maç ise 22.02.2011 tarihinde oynanmıştır. Siz daha oynanmayan bir maç varken; diğer bir maç için hem de resmi kanaldan para gönderir misiniz? Diyelim ki Manisaspor o gün galip gelseydi Kenan Yaralı kendi şirketindeki bu parayı nasıl Manisaspor Kulübüne verecekti?
 
Teşvik primi söz konusu olsa, maç gününün ertesi günlerinde ödenmez mi? Siz sözde böyle bir parayı 4 adet çekle Mayıs – Haziran – Temmuz ayları tarihli olarak mı geri alırsınız? Yoksa hemen ödenmesini mi istersiniz?
 
İddianamede olmayan bir hususu, Kenan Yaralı ile dostluğumuzu göstermek babında izah etmek isterim. Kenan Yaralı’ya bunun haricinde, 15 Mart 2011 tarihinde 2.000.000 YTL lik kredimi de kullandırdım. Bunu hangi maç için acaba kullandırdım? Tam bir saçmalık. Kenan Yaralı ile aramızda mevcut dostluk ilişkisi kapsamındaki maddi ilişkilerimiz, somut delillere dayandırılmadan, suç olarak nitelendirilmiştir.   10.02.2011 tarihinde yani Kenan Yaralı’ya parayı gönderdiğimiz tarihte Mahmut Özgener ile yaptığımız telefon görüşmesine ait tapeyi (EK-10: 2161 No.lı Tape Kaydı) okursak her şeyi daha iyi anlarız.
 
Bu konudaki şahidim de eski T.F.F. Başkanı Mahmut Özgener’dir. İddianamede, eylemin değerlendirilmesi kısmında Kenan Yaralı’ya verdiğim paranın 1 ay sonra ödendiği söylenmektedir. Hâlbuki 1 ay sonra, 4 ay sonraya kadar çek alınıyor. Ödemeler bu vadelerde yapılıyor. Ancak Savcılık bu tapeyi belli ki işine gelmediği için iddianameye koymuyor.
 
Hiçbir şekilde teşvikle ilgili girişim yapılmamıştır. Tapelerde bu açıkça görülmektedir. Ancak dostlar için yapmış olduğumuz maddi destek karşımıza teşvik parası olarak çıkartılıyor. Onlara ’vicdanlı olun’ dan başka bir söz söylemek gerekmiyor.
 
21.02.2011 GÜNÜ MANİSA’DA OYNANAN MANİSASPOR – TRABZONSPOR MAÇINDAKİ TEŞVİK İDDİASINA KARŞI AYRINTILI SAVUNMAMIZ
 
Serkan Acar ve Cemil Turhan’ın Manisaspor Teknik Direktörü Hikmet Karaman’la görüştüğü ve bu şekilde Manisaspor’a teşvik primi verdiğimiz söylenmektedir. Halbuki Serkan Acar ve Cemil Turhan’ın, Hikmet Karaman’la görüşmelerinin sebebi aldığımız şike duyumlarıdır. Bu duyum, Manisaspor’da oynayan Trabzon doğumlu oyuncular ile Trabzonspor’da oynamış oyuncuların maçta iyi oynamayacağına dair olup, bu konular Hikmet Karaman’a söylemek için kendisiyle görüşülmüştür.
 
500.000$ vermiş olduğum para ilk bölümde izah ettiğim üzere özel işimizden dolayıdır. İddianameye göre Teşvik primi resmi kanaldan verilmiş! Bu para Kenan Yaralı’nın şirketine banka kanalıyla gönderilmiştir. Daha önce de söylediğim gibi eğer Manisaspor galip gelseydi resmi kanaldan gelen bu parayı Kenan Yaralı nasıl Manisaspor’a verecekti? Ben; Aziz Yıldırım olarak bu parayı nasıl kapatacaktım?
 
Kenan Yaralı bu hesabı nasıl kapatacaktı? İmkan var mı?
Bunlar mali yönden yapılamayacağı için teşvik parası değildi. Savunmamın başında kısaca arz ettiğim gibi, ileride de ne olduğunu belgelerle açıklayacağım.İddianamede Manisaspor’un Trabzonspor’u yenmesi yönünde teşvik primi verdiğimiz iddia edilmektedir. 2375 nolu tapeyi okuduğumuzda bunun böyle olmadığını görürüz. (EK:1 2375 no.lu Tape)
2375 no’lu  İletişim Tutanağı :
 
Serkan Acar ve Cemil Turan, fısıltı gazetesinin yorumları, derneklerimizden (Manisa–İzmir) gelen ve Trabzonspor’un bu maçla ilgili sporcular bazında Manisaspor futbolcuları üzerinde etkili olacağı duyumları üzerine Manisa’ya gittiler ve endişe duyduğumuz bu konuyu Hikmet Karaman’a anlattılar. Hikmet Karaman da Serkan Acar’ın Bana söylediğine göre böyle bir olayın olamayacağını sitem ederek söylemiş, kendisinin ve Başkan Kenan Yaralı’nın olduğu yerde böyle bir şeyin olamayacağını, bu konuda endişe duymamamızı dile getirmiştir.
 
Diğer konumuz ise; sol tarafta oynayan Simpson ve Yiğit isimli oyuncuların Kulübümüze transferleriyle ilgili görüşme konusudur. Bu sporcuların yıl sonunda transferlerinin olabileceğini, ancak kulübün bir bedel belirlediğini, bu bedel karşılığında transferlerin gerçekleşebileceğini belirtmiştir. Oyuncuların bedelinin ise şu anda takımda aldıkları ücretten daha fazla olması durumunda onların transferi için yardımcı olabileceğini belirtmiştir.
 
Sohbet sırasında önümüzdeki hafta oynayacağımız Beşiktaş maçıyla ilgili de konuşmalar yapılmış, Hikmet Karaman bu maçta nasıl oynamamız gerektiği yönünde Aykut Kocaman’ın Beşiktaş – Manisaspor karşılaşmasını seyretmesini tavsiye etmiştir. Çünkü Manisaspor Beşiktaş’ı deplasmanda yenmişti. Fenerbahçe de Beşiktaş deplasmanına gitmekteydi. Bu tavsiyeyi Serkan Acar bana telefonda etmektedir. Bu transfer çalışmaları için de Kenan Yaralı Bey ile görüşme yapmamı söylemektedir. Müteakiben Serkan Acar ve Cemil Turan Trabzonspor’u yenmesi dileklerini Hikmet Karaman’a iletip oradan ayrılıyorlar.
1370 no’lu tape :
 
Hikmet Karaman, Serkan Acar ve Cemil Turan’ın ziyareti sonrasında duyduğu rahatsızlıktan dolayı "Bana abiler geldi ve görüştüm…" diyerek konu üzerindeki hassasiyetini belirtmektedir.
 
Fenerbahçe futbol takımı Manisaspor’la bu tarihlerden önce maç yapmıştı. Fenerbahçe yöneticileri olarak da Başkan Kenan Yaralı’nın daveti üzerine Manisaspor tesislerini gezmiştik. Hikmet Karaman’ı da tesisleri ziyaret sırasında gördüm. Kanserli bir çocuğun olduğunu, bu çocuğa yardım edersem sevineceğini söylemişti. Bu hastayı Manisa ve İstanbul’daki Acıbadem Hastanelerinden birine yatırtabileceğimi, bu konuyla ilgili Sn. M.Ali Aydınlar ile konuşacağımı belirttim. Ancak konuyu unuttuğum için ilgilenememiştim. Hikmet Karaman bu telefon görüşmemizde "o hastaneden bir şey arkadaşımıza olursa bir yardımcı olursanız sevinirim Başkanım" demektedir. Ben de "konuşacağım ben yarın gereken neyse, tamam ben hallederim" diyerek olumlu cevap vermekteyim. Araştırma yaparken hastanın vefat ettiğini duydum ve bir işlem yapamadım. (EK-2: 1370 no.lu Tape)
 
21.02.2011 günü, saat :21:54;  1444 no’lu tape :
Serkan Acar’ın Trabzonspor’un oyuncuları bazında çalışma yapacağı duyumlarını almamız üzerine Hikmet Karaman ile görüşmüştü. Bu tape de endişelerimizin ne kadar haklı olduğunu bize göstermektedir. Sayın İlhan Ekşioğlu Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyesidir. Diğer yönetim kurulu üyelerimiz gibi Fenerbahçe’mizin tüm branşlarındaki maçlarını ve rakip takımları takip eder. Burada da Sayın Hikmet Karaman’a anlattığımız duyumları oyuncularına aksettirmediğini öğrenmiş ve bunu bizlere anlatmıştır. (EK-3: 1444 no.lu Tape) Burada açıkça ifadelerde görüldüğü gibi teşvik primi vermedik. Tapedeki şu satırları alt alta yazalım:
 
Bu konuşmayı iyice okursak Bizim teşvik primi vermediğimizi kolayca anlarız. Teşvik primi verilse idi oyuncuların muhakkak haberleri olurdu. Demek ki Bizim dışımızda da teşvik priminin verilmediğini üçüncü kişilerin konuşmasıyla anlıyoruz. 
Manisaspor – Trabzonspor maçını Bizler de televizyondan seyrettik. Maç sırasında oyuncuların son bölümde kötü oynadığını görmekteyiz. Durum berabereyken Hikmet Karaman forvete oyuncu alarak yenmek için oynadı. Halbuki Bize yani Fenerbahçe’ye, maçın berabere bitmesi de yararlıydı. Eğer bir teşvik primi verilse idi, Hikmet Karaman’ın oyun planı böyle olmaz idi. Futbolu iyi bilenlerin yorumu da bu yöndedir. İlhan Ekşioğlu’nun "ne zaman dikim yapsak olmuyor" ifadesi de yaptığımız uyarıların hiçbir zaman istediğimiz şekilde etkili olmadığına dairdir. Kısaca Manisaspor’lu futbolcular kötü oynamışlardır. Bu tapedeki konuşmalar da açıkça bunu ortaya koymaktadır. Zaten bu maç ilk suçlandığımız maçtır, öncesinde Fenerbahçe’ye bir suçlama yoktur; "ne zaman dikim yapsak" ilk yarıda örneklerini sıkça gördüğümüz Trabzonspor’un faaliyetini engellemekten başka bir şeyi ifade etmemektedir. 
İlhan Ekşioğlu’nun "Ben de anlamadım bir şey var Başkanım bunda normal değil" "Hepsi hepsi sanki atılmak için oynadılar birde" konuşmaları var. Yani konuşmayı iyi incelemek lazım. Teşvik mi var? Şike mi var? Bugüne kadar konuşamadığımız için soramıyorduk. Şimdi soruyorum, Sizin mantığınızla hangisi var?
 
Bu maç ve genel anlamda İlhan Bey ile "15-20 dakika konuşalım"dan başka manalar çıkartılmaya çalışılmaktadır. Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim kurulundaki bir üye ile Başkan görüşemez mi? Bunu sormak istiyorum. Siz Sayın Başkan ve üyeler böyle bir telefon görüşmesi aranızda yapmaz mısınız? Bu suç mu?
 
04.03.2011 Aziz Yıldırım – Tamer Yelkovan görüşmesi; Tape 1467
Muhasebe Müdürümüz Tamer Yelkovan ile yapmış olduğumuz saat 9:57 deki görüşmede (EK-4 1467 no.lu Tape) "her şeyin vatan için sonra ise Fenerbahçe için, sonra yine Fenerbahçe için, sonra yine Fenerbahçe için olduğunu" söyleyerek Fenerbahçe Spor Kulübünün Bizim için ne mana ifade ettiğini açıkça belirtiyorum. Yani Fenerbahçe, Bizim için her şeydir. Ona hiçbir zarar gelmesini istemeyiz. 
Şimdi şu meşhur 500.000 $ hikayesini, detayıyla izah etmek isterim. Sayın Kenan Yaralı, plastik işleri yapan fabrika sahibi bir iş adamıdır ve dostluğumuz bulunmaktadır. Fabrikalarının ayakta durması için nakit krediye ihtiyacı vardı. Almış olduğu kredilerle ilgili 2010 yılının Eylül – Aralık ayları arasında Akbank, Garanti Bankası Genel Müdürlükleriyle beraber çalışmalar yaptık ve kredilerin uzatılması görüşmeleri yaptık. Bu konuda başarılı olamadık. Bunun üzerine plastik hammaddesini gümrükten çekebilmek için 500.000$ ihtiyacı olduğunu ve bunu bulmamız gerektiğini Bana iletti. Ben de kendisine yardımcı olacağımı söyledim. Bu konuyu T.F.F. Başkanı Mahmut Özgener de bilmekteydi. 10.02.2011 tarihinde kulübe geçici verdiğim paradan 500.000$ aldım ve kulüp personeli Kenan Şehirli vasıtasıyla Teknik Plast Tek Kalıp
Firmasına gönderdim. (EK-5 )
 
Yukarıda bahsedilen tapeler ise 18.02.2011 den sonradır. Yani bu para teşvik parası olarak verilmiş olsa idi, sonradan gidip maçtan önce uyarılar yapılmazdı. Çünkü uyarılar para ödendiğinde zaten yapılmış olurdu.
 
Dikkat edilirse, verilen 500.000$ banka yoluyla Teknika Plast Tek Kalıp Şirketine gönderilmiştir. Teşvik amaçlı gönderilseydi, herhalde resmi kanallardan gönderilmezdi. Ayrıca 1382 nolu tapede geçen (EK-6) Semih Özsoy’un istediği 35.000 TL basketbol şubesi içindir. Basketbol Şubesi sorumlumuz 35.000 TL’yi basketbol şubesi için harcamıştır. Harcama listesi de Ekte (EK-7) sunulmuştur. Bu tapede, İlhan Ekşioğlu’nun yapmış olduğu harcamaları nerelere yaptığını ve hesabı kapatmasını söylüyorum. Bu da gayet doğaldır. Nitekim Ek-7’de Basketbol Şubemiz tarafından yapılmış tüm harcamaları detaylı şekilde görebilirsiniz.
 
Tamer Bey’e Kenan Yaralı’yı aramasını ve ödediğimiz 500.000$’ı geri ödemesi ile ilgili görüşme yapmasını istiyorum. Bu çekleri aldığımızda Topuk Yaylasındaki taşeron KARGİR İnşaata ödememizi istiyorum. Tolgahan da Kargir İnşaatın ortaklarından biri ve aynı zamanda şantiye sorumlusudur. Aynı zamanda Tamer Bey futbolcuların aylık ödemeleri ile basketbolculara ödeme yaptığımızı söylemektedir.
 
Düzce sınırları içinde 90 yataklı Fenerbahçe Spor Kulübü Tesisleri yapılmıştır. Burası profesyonel takımlarla beraber amatör sporcuların kullanacağı tesisler olarak yapılmıştır. Buranın yapımı için Gençlik ve Spor Müdürlüğü’ne bağlı Spor Toto’dan 7.000.000.-TL inşaatların yapımı için mali kaynak alınmıştır (EK-8). Bunun ödenmesi yönünde problem bulunmaktaydı. Bunun çözümlerinden biri olan; sözkonusu meblağın T.F.F. ’na aktarılması ve oradan da Fenerbahçe Spor Kulübüne aktarılmasının uygun olup olmayacağı yönünde görüşmeler yapmak için T.F.F.’na gittim. Burada hukukçular ile yapılan görüşmeler sonunda onay verdiler. Bizler de aktarmayı sağladık ve bu parayı da Topuk Yaylasının yapımına kullandık.
 
"İlhan Bey’in işlerini hallediyoruz’ sözüyle amatör şubelerle ilgili İlhan Ekşioğlu’nun istediği ödemeleri yapacağını Tamer kastetmiş; Ben de bunların yapılması için onay vermişimdir. Bu ödemeler tüm sezon boyu yapılmaktadır. Bu ödemeler inşaat, sporcu ödemeleri, sporcu seyahatleri, futbolcu primleri olarak gerçekleşmektedir.
04.03.2011 Günkü 1467 no’lu tapede; Tamer Yelkovan alım – satım müdürümüz Özcan Özsu’nun Fenerbahçe’nin tüm tesislerindeki ödeme listelerini ödenmek üzere muhasebeye getirdiğini söylemektedir. Ben de TEKNİKA PLAST Tek Kalıp Firmasına  vermiş olduğumuz 500.000$ alınması için Sayın Kenan Yaralı’yla görüşmesini istiyorum ve kendisinden aldığı tarihten itibaren 3 ay içinde şahsıma ödeme yapmasını istemesini söylüyorum. Kenan Yaralı ile ödeme konusunu böyle konuşmuştuk. Pazartesi günü Topuk Yaylasıyla ilgili görüşmeler yapmak için Ankara’ya gidecektim. Onun için Tamer Yelkovan’ın görüşme yapmasını istiyorum. Tamer Yelkovan Teknika Plast Tek Kalıp’tan aldığı 4 adet çeki Benim adıma alıp kulüp hesaplarında Bana alacak yazmıştır. (EK-9)
 
Bu çeklerin tarihleri ve ödendikleri yerler : 
• 29.04.2011 Denizbank – Manisa  125.000$ (197.375,00TL) Kargir İnşaat’a (Topuk Yaylası ) ödenmiştir. 
• 27.05.2011 Denizbank  - Manisa 125.000$ (193.750,00TL) Kargir Ahşap (Topuk Yaylası) ödenmiştir. 
• 14.06.2011 Denizbank – Manisa 125.000$ (197.375,00TL) Kargir İnşaat’a (Topuk Yaylası ) ödenmiştir. 
• 29.07.2011 Denizbank  - Manisa 125.000$ (197.375,00TL) Denizbank Manisa İnta Yapıya ödenmiştir. (Topuk Yaylası)
 
İddianamede ileri sürüldüğü gibi para 1 ay sonra iade edilmemektedir. Tam tersi ortalama 4 ay sonra ödenmesi için çekler verilmiştir. Çekler, Kenan Yaralı tarafından sorgulamada Emniyete sunulmuştur. İddianamede ödeme tarihlerine göre yorum yapılmamakta ve ödeme planı kasten saptırılmaktadır.
 
EYLEME İLİŞKİN TELEFON İNCELEME VE ANALİZ TUTANAĞI
 
• Hikmet Karaman’ın kullandığı telefonla Aziz Yıldırım’ın kullandığı telefon arasında 8.02.2011 günü, saat 22.02 de konuşulmuştur. Bu da 1370 no.lu tapedir. 
• Serkan Acar ile hergün en az 3-4 sefer telefon görüşmesi yaparım. Çünkü Serkan Acar, Kulüp Müdürüdür. Ben de Fenerbahçe Kulüp Başkanı olduğuma göre telefon görüşmelerimiz gayet doğaldır. 
• Hikmet Karaman’ında Kulüp Başkanı Sayın Kenan Yaralıyla konuşması da gayet doğaldır.
 
Savcılık ifadesinde ben yukarıda anlattıklarımın aynısını anlattım. Yalnızca verdiğim parayı 400.000$ olarak hatırladığım için soruşturmada 400.000$ olarak ifade ettim. Ancak resmi kayıtlarda bunun 500.000$ olduğu açıkça görülmektedir. Serkan Acar, Hikmet Karaman ve Kenan Yaralı, Emniyet ve Savcılıkta verdiğim bu açıklamalara paralel ifadeler vererek bu söylediklerimi teyit etmişlerdir.
 
EYLEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ
 
• Teşvik olarak verildiği söylenen 500.000$ bankadan resmi olarak gönderilmiştir. 
• Teşvik olarak verildiği söylenen 500.000$, 4 banka çeki karşılığı resmi olarak alınmıştır. 
• Teşvik olarak verildiği söylenen 500.000$ ortalama olarak hesaplandığında 4 ay sonra Kenan Yaralı tarafından geri ödenmiştir. 
• En önemli olan konuda teşvik parası olarak böyle bir eylem yapmış olsaydım bu konuyu T.F.F. Başkanı Mahmut Özgener’e 10.02.2011 günü 14.34 deki konuşmada (EK-10) söyler miydim? İlaveten ileride de anlatacağım gibi; maçtan yaklaşık 1 ay sonra (15.03.2011) tekrar Sayın Kenan Yaralı’nın 2.000.000 TL kredi kullanımını sağlarmıydım?
 Sayın Kenan Yaralı’ya Albaraka’daki kredilerimden 2.000.000TL kullandırdım. Bu paranın alış tarihi ve ödeme planı ekte sunulmuştur. (EK-11)
Kredi kullanış tarihi : 15 Mart 2011
Bankanın Ödeme planı :
10.06.2011 495.500TL
08.09.2011 495.500TL
07.12.2011 495.500TL
06.03.2012 495.505,79TL
 
SONUÇ
 
Bir dosta yapmış olduğum maddi destek için yanlış anlam çıkartılarak teşvik  verildiği söylenmektedir. Bu tamamen yalan, yanlış ve iftiradır. (EK-12: Köşe Yazarlarının Maça İlişkin Yorumları)
 
Bu maçta hiçbir şekilde teşvik verilmemiştir. Ancak T.F.F. bu maçı kasetten tekrar tekrar izlemelidir. (EK-13: Müsabakaya İlişkin Maç Kadroları)
 
EKLER
1. 2375 No.lu Tape.
2. 1370 No.lu Tape.
3. 1444 No.lu Tape.
4. 1467 No.lu Tape.
5. 500.000$ gönderilmesine ilişkin belge.
6. 1382 No.lu Tape.
7. Basketbol Şubesi İçin Yapılan Harcama Listesi.
8. Spor Toto’dan Alınan Mali Kaynağa İlişkin Belgeler.
9. 500.000$ iadesi için verilen çekler.
10. 2161 No.lu Tape.
11. 2.000.000YTL geri ödeme planı.
12. Maçla ilgili basında çıkan haberler.
13. Müsabakaya İlişkin Maç Kadroları.
14. Oyuncu puan listeleri.
 
TRABZONSPOR –BURSASPOR MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLDİĞİ İDDİALARINA KARŞI SAVUNMALARIMIZ
 
GENEL SUNUM:
 
İddianamenin 232. sayfasında 17.04.2011 günü Trabzon da oynanan Trabzonspor-Bursa Spor müsabakasında Şike eylemleri içinde olduğumuz iddia edilmiştir. İddianameyi tanzim edenler bu iddialarını; Aziz YILDIRIM talimatıyla,
- Alaeddin YILDIRIM  ve İlhan EKŞİOĞLU’nun girişimleriyle bazı Bursasporlu 
oyuncular üzerinden,
- İlhan EKŞİOĞLU’ nun, menajer Metin KORKMAZ aracılığı ile oyuncu Sercan 
YILDIRIM üzerinden,
- Alaaddin YILDIRIM’ın da Gökçek VEDERSON  ve Sercan YILDIRIM
 üzerinden gerçekleştirdikleri iddia olunmuştur.
Bu iddialar kabul edilebilir nitelikte değildir. İddiaların dayandıkları konuşma tapeleri iddialara hiçbir şekilde örtüşmemektedir. Bunları tek tek açıklamadan önce, bu tapeleri delil kabul eden yargılama makamlarının nasıl büyük bir hata ve hukuki yanlış içerisinde olduğunu Sayın Mahkemeniz tahtında tüm kamuoyuna açıklamak istiyorum.
 Delillerin tamamen hukuka aykırı usul ve esaslarda temin edildiğine dair ben ve müdafilerim çeşitli savunmalarda bulunmuştuk. Ancak değerlendirmelerinize sunacağım bu belge, takip edilen usulün hukuka aykırı olmaktan öte olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu belge Teknik Takip ve İzleme Büro Amirince 21.04.2011 tarihli resmi belgedir. Belge içeriğinin 3. paragrafında "iletişimi dinleme ve kayıt altında bulunan Alaeddin YILDIRIM isimli şahıs "… dediği tespit olunmuştur. Bu nedenle de "Alaeddin YILDIRIM’ın … nolu tel. in dinlenerek kayda alınmasının uygun olacağı …" denilmektedir.
 
YANİ EMNİYET, 21.04.2011 DE TALEP ETTİĞİ DİNLEME VE KAYDA ALMA YAZISINA GEREKÇE OLARAK 24.04.2011 TARİHLİ 3 GÜN SONRAKİ HENÜZ GERÇEKLEŞMEMİŞ BİR KONUŞMAYI GEREKÇE GÖSTERMEKTEDİR. BU ŞU SONUCU DOĞURUR; YA ALAEDDİN YILDIRIM’IN DİNLEME VE KAYDA ALMA TARİHİ RESMİ EVRAKTA SAHTEKARLIK SUÇU İŞLENEREK "ESKİ TARİH" Lİ BELGE GİBİ DÜZENLENMİŞ YA DA ALİ YILDIRIM HİÇBİR YARGI KARARI OLMADAN DİNLENMİŞ VE BU DİNLEMELERDEN SONRA KARAR ALINMIŞTIR. BİZCE HER İKİSİ DE KULÜBÜMÜZE VE ŞAHSIMIZA KARŞI YÜRÜTÜLEN OPERASYONUN NE KADAR GAYRİ HUKUKİ OLDUĞUNU AÇIKÇA GÖSTERMEKTEDİR. KALDI Kİ TÜM "DİNLEME VE KAYIT ALTINA ALMA TALEP" YAZILARININ TARİH BÖLÜMLERİNİN ELLE YAZILMIŞ OLMASININ DA TESADÜF OLMADIĞI DA AÇIKÇA ORTAYA ÇIKMIŞTIR. (EK-1 NOLU BELGE)
 
İddianamenin 21 nci sayfası üçüncü paragrafında, Alaeddin Yıldırım’ın telefonunun 18.03.2011 tarihinde başladığı belirtilmiştir. Halbuki, 22.03.2011 tarihinde teknik takip ve kayıt kararı alınmıştır. Bu da İstanbul Emniyetinin yasal dinleme kararı olmadan telefonları dinlediğinin "kendi ağızlarından itirafıdır".
 
Bu hukuka aykırılıklar gördükten ve toplanan delillerin hukuka aykırı delil niteliğinden dolayı sadece bu yöndeki bir savunmanın bile yeterliliği hukuken kabul görülmesi gereken bir gerçekliktir. Ancak bizlerin esas sorumlu olduğu YER FENERBAHÇELİ’LERİN VE KAMUOYUNUN VİCDANLARIDIR. BU NEDENLE BU HUKUKA AYKIRI DELİLLERE DAYANAN TÜM İDDİALARA CEVAP VERMEKTEN KAÇINMAYACAĞIMI SİZ SAYIN MAHKEMENİN NEZDİNDE TÜM KAMUOYUNA BİLDİRİRİM.
 
İlhan Yüksel EKŞİOĞLU – Ali YILDIRIM’ın Bursasporlu oyunculara Teşvik Primi verdiği iddialarına ilişkin açıklamalarımız;
İddianamedeki ilk tutarsız iddia budur. Bu iddia o kadar muğlak ve soyuttur ki hangi oyunculara teşvik primi verildiği dahi yazılamamıştır. Ancak anlaşılan Sercan YILDIRIM  ve Gökçek VEDERSON kastedilmektedir.
 
Öncelikle Sercan YILDIRIM ile yapılan ya da yapılması düşünülen transfer girişimi ve bu girişimler neden ve niçin hukuka yada ahlaka aykırıdır, anlamakta güçlük çekmekteyim. Sercan YILDIRIM bu maçta oynamamıştır ve ilk 11 de dahi değildir. İddia makamına göre Bizler oynamayan bir Bursalı futbolcu üzerinden TEŞVİK PRİMİNİ DAĞITMAKTAYIZ? Ya da kendisi oynamasa da Sercan YILDIRIM hangi Bursalı oyuncularla görüşmüştür ki teşvik eylemi gerçekleşmiş olsun? Bu kadar aşikar olan bir futbol gerçeğini şike eylemi olarak tanımlamak Sizce de özel bir çabanın ürünü değil midir? Kaldı ki İlhan Yüksel EKŞİOĞLU ve Alaeddin YILDIRIM 16.04.2011 saat 22:20 deki Samet GÜZEL’le yaptığı konuşmadan da anlaşılabilen 9 numara arayışımız neden ve nasıl göz ardı edilmektedir? İlhan Yüksel Ekşioğlu’nun oynamayan bir oyuncunun, transfer konusundaki düşüncesini öğrenmesini istemesi (sezon sonundaki) suç mudur? Bu yönde herhangi bir tape kaydı, fiziki takip tutanağı, görüntü veya herhangi bir delil iddia makamının elinde mevcut mudur? Bu kadar aşikar olan futbol gerçeğini şike eylemi olarak tanımlamak sizce de özel bir çabanın ürünü değil midir?
 
Alaeddin Yıldırım’ın Gökçek Vederson ve Sercan Yıldırım üzerinden teşvik primi verme iddialarına karşı açıklamalarımız;
İddianamedeki bir diğer iddia olan Alaeddin YILDIRIM Teşvik primi ve şike iddiaları ise trajikomiktir. Öncelikle Sayın makamınızın bilmesi gereken husus Ali YILDIRIM’ın Kulüpteki görevinin futbol takımı ve futbolcularla birebir ilgilenmek ve yönetimle futbolcular arasında köprü oluşturmaktır. Dolayısıyla Bence kulüp içindeki en hassas görev Ali YILDIRIM’ındır. Zira futbolcuların en büyük sorunu alacaklarıdır ki bu konudaki her türlü çözüm Alaeddin YILDIRIM üzerindedir ve bu tapelerdeki görüşmeler Gökçek VEDERSON ile doğrudan yada dolaylı olarak halletmeye çalıştığı, kendisinin 2009-2010 sezonda alamadığı primlerinden dolayı yapacağı şikayetini engellemektir. Hatta hatırladığım kadarıyla bu konuda Serkan AÇAR’ la bire bir görüşen Bursaspor Kulüp Müdürünün dahi bilgisi mevcuttur. Buradaki en çarpıcı hukuki tespit ve aynı zamanda ifadeleri alınan bu kişilerin ve özelikle Gökçek VEDERSON’un emniyette aynı konulara, aynı açıklamalar getirdiğinin göz önüne alınması gerekliliğidir.
 
16.04.2011 Tarihinde, saat 22.20 de Alaeddin Yıldırım – Samet Güzel arasındaki görüşme (Tape :1694)
 
 İddia Makamı’nın Emniyetçe yanıltıldığını düşündüğümüz bir başka husus da Alaeddin YILDIRIM’ın Gökçek VEDERSON üzerinden Sercan YILDIRIM’a ve 3 arkadaşına teşvik primi eyleminde bulunulması iddiasıdır. Yine iddia makamı bu iddiasını 16.04.2011 saat 22:20 tarihli tapesine dayandırmaktadır. İddiaya göre konuşmada "3 kişilermiş, 9 numarada bu 3 kişinin için de mi? İçlerinden çıkmıyoruz yani" demek suretiyle Ali YILDIRIM’ın Gökçek VEDERSON ve 3 Bursasporlu futbolcuyu teşvik eylemleri için organize ettiği ve bunların içinde 9 numara dan Sercan YILDIRIM’ da olduğudur. Bu iddia da yine amaca yönelik ve iyi niyetten uzaktır. Burada iddia edilen kişilerin Sercan YILDIRIM ya da 3 Bursasporlu oyuncu olmaları mümkün değildir. Zira tape dikkatlice okunduğunda Alaaddin YILDIRIM’ın "Pazar Sabahı İstanbul’da bekliyorum" dediği görülecektir. 17.04.2011 tarihi Pazar günü. Yani Trabzon-Bursaspor maçının oynandığı, Bursasporlu oyuncuların muhtemelen kafileyle Trabzon’da bulundukları gün. Ali Yıldırım ile İstanbul’da buluşmaları mümkün değildir. Bu, Bize karşı yapılan şikenin açık bir göstergesidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, Teşvik Primi vermek için ulaşmaya çalıştığımız iddia olunan Sercan YILDIRIM 17.04.2011 tarihindeki maçından önce sadece 03.04.2011 tarihli maçında takımında yer almıştır. Allahın ne büyük hikmetidir ki o maç Kadıköy de oynanan ve 0-0 biten çok önemli puanlar kaybettiğimiz Fenerbahçe-Bursaspor müsabakasıdır. Kısacası iddia bizlerin Fenerbahçe’den puan alarak mücadelesini esirgemeyen bu oyunculara kendi maçımızda teşvik ve şike eyleme teklif etmeyerek aynı oyunculara puanlar kaybettiğimiz Trabzonspor’la oynadıkları müsabakada teşvik pirimi teklif etmek için peşlerinden koştuğumuzdur. Kaldı ki unutulmaması gereken 03.04.2011 de oynanan FB müsabakasında Gökçek VEDERSON’un da yine adı geçen Volkan ŞEN’in de oynadığıdır. İşte tüm bu açıklamaların ortaya koyduğu gerçek şikenin varlığıdır. Ve bu şike Fenerbahçe ye ve Aziz YILDIRIM’a karşı yapılan şikedir.
 
 Ayrıca unutulmaması gereken iddia makamının sonuçtan hareket ederek, çok büyük bir hukuki cinayet işlediğinin bu maçta açık bir şekilde görüldüğüdür. Zira 03.04.2011 tarihinde hem de Kadıköy de oynanan FB- Bursa maçının sonucu 0-0 olmasaydı muhtemelen tüm bu tapelerin o maçın şike delili addedileceği artık çok açıktır. Bununla birlikte bu tarihlerde kalp operasyonu geçiren Aziz YILDIRIM’ın "1 tek tapeyle", bu maçın şike teşvik operasyonlarını nasıl yaptığını da Sayın Mahkemenizin takdirlerine sunuyor ve Şimdi Sizde organize ettiğim sözde teşvik eylemlerinin muhteşem delili yegane tapemi bilgilerinize sunuyorum.
 
06.04.2011 tarihli saat 17:33 de ki Alaeddin YILDIRIM – Aziz YILDIRIM arasındaki konuşma (tape 2442)
 
Hiçbir yorumda bulunmadan bu ayıbı sahipleriyle baş başa bırakıyorum. Öte yandan Alaeddin Yıldırım, Gökçek Vederson ve bu iki isim arasında şike anlaşmasını sağlamada aracılık ettiği iddia edilen tercüman Samet Güzel’in soruşturma safhasında verdikleri ifadeler, Şahsım ve Kulübümü türlü iftiralarla zan altında bırakan bu iddia yığınının ne denli mesnetsiz ve hayal ürünü olduğunu tek başına ispat etmeye yeterli olacaktır. (EK-2 : Gökçek Vederson, EK-3: Alaeddin Yıldırım, EK-4:Samet Güzel İfadeleri)
 
Ayrıca bu ifadeler incelendiğinde görüleceği üzere her üç kişinin de birbirinden habersizce ifadelerine başvurulmuş; ancak ne büyük bir tesadüftür ki (!) sorulan her soruya aynı yönde cevap vermişlerdir. (Ek-2 , Ek-3, Ek-4) Nitekim bu iddiaya konu tape kayıtları ve bu konuda verilen ifadeler incelendiğinde yapılan görüşmelerin Gökçek Vederson isimli eski futbolcumuzun Kulübümüzden alacaklı olduğunu iddia ettiği meblağ konusunda gerçekleştirildiği hususu izahtan varestedir.
 
Menajer Metin Korkmaz Aracılığıyla Oyuncu Sercan Yıldırım ile Anlaştığımız İddialarına Karşı Açıklamalarımız:
24.04.2011 tarihli, 11.13’de yapılan Aziz Yıldırım – Mehmet Şekip Mosturoğlu görüşmesi (Tape 2143)
 
Bu tapede görüldüğü gibi Metin KORKMAZ ismine tepki koymaktayım. Çünkü Mehmet TOPUZ’un Kayserispor’dan transferi çalışmaları sırasında ahlaki olmayan konular yaşadığımızdan Metin KORKMAZ’la hiçbir şekilde Kulüp olarak çalışma yapmıyorduk. Ali KIRATLI bu konuyu iyi bilir. Metin KORKMAZ üzerinden hiçbir çalışmanın yapılamayacağını bu tape göstermektedir. Sezer ÖZTÜRK transferinde hiçbir şekilde menfaat temin etmemiştir. Metin KORKMAZ, iki yıldan beri Sercan YILDIRIM’ı bütün kulüplere biz de dahil olmak üzere transferini yapmak için çalışmalar yapmıştır. İşte tüm bu gerçeklerin ortaya koyduğu gerçek şikedir ve bu şike Fenerbahçe ve Aziz YILDIRIM’a karşı yapılan şikedir.
 
SAVUNMAMIZ EKLERİ:
EK-1: Alaeddin Yıldırım’ın Telefonlarının Dinlenmesine İlişkin Talep
EK-2: Gökçek Vederson’un Olaya İlişkin Savcılıkta Verdiği İfadesi
EK-3: Alaeddin Yıldırım’ın Olaya İlişkin Savcılıkta Verdiği İfadesi
EK-4: Samet Güzel’in Olaya İlişkin Savcılıkta Verdiği İfadesi
EK-5: Müsabakaya İlişkin Basında Çıkan Köşe Yazıları
EK-6: Müsabakaya İlişkin Hakem Raporu, Temsilci Raporu, Medya Temsilci Raporu
EK-7: Müsabakaya İlişkin Maç Kadroları
EK-8: Müsabakaya İlişkin Oyuncu Puan Listeleri
SAVUNMAMIZDA YER ALAN TAPE KAYITLARI:
16.04.2011 Tarihli Alaaddin YILDIRIM – Samet GÜZEL Görüşmesi (Tape 1694)
06.04.2011 Tarihli Alaeddin YILDIRIM – Aziz YILDIRIM Görüşmesi (Tape 2442)
24.04.2011 Tarihli Aziz YILDIRIM – Mehmet Şekip MOSTUROĞLU Görüşmesi 
          (Tape 2143)
 
26.02.2011 FENERBAHÇE  - KASIMPAŞA FUTBOL MÜSABAKASINDA
ŞİKE YAPILMASI İDDİASINA KARŞI SAVUNMALARIMIZ
 
SAVCILIK VE MAHKEME SORGULAMASINDA :  ’26.02.2011 tarihinde oynanan FENERBAHÇE – KASIMPAŞA 23. hafta müsabakasında Kasımpaşa Spor Kulübünün, futbolcu ya da yöneticileri ile karşılaşmada yenilmeleri karşılığında şike yapılması olayı hakkında bildiklerinizi açıklayın’ denmekteydi.
 
Sorudan anlaşılacağı gibi yönetici ve futbolcular ile şike yapıldığı kabul edilerek soru sorulmaktadır. Fiziki takip ile iletişim tespiti yapıldığına göre hem ilişkimiz olan futbolcuların hem de yöneticilerin kimler olduğunun Emniyetin ve Savcılığın ortaya koyması gerekir. Oysa Emniyet yapılan bir konuşma ile şike yapıldığına karar verebiliyor ve spor adamları maalesef karalanabiliyor.
 
İLETİŞİM TESPİT TUTANAKLARI 
 *25.02.2011 günü saat:20.29’da Aziz YILDIRIM’ın (530 5527290), İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nu (532 3343303) aradığı; (Tape No: 1453) (EK-1)
 
(Kasımpaşa Futbol Takımı kadrosu incelendiğinde takım kalecilerinin; TOLGA ÖZGEN, MURAT ŞAHİN, ERTAÇ ÖZBİR ve S.Fırat KOCAOĞLU isimli şahıslar oldukları, 26.02.2011 tarihinde gerçekleşen müsabakada Kasımpaşa takımının kaleciliğinin S.Fırat KOCAOĞLU isimli şahıs tarafından yerine getirildiği anlaşılmıştır.)
 
Soruldu: Söz konusu karşılaşmadan önce rakip takım kadrosuyla ilgilenmenizin sebebi nedir? Diğer oyuncular hakkında bilgi vermeyerek sadece kaleci hakkında bilgi vermenizin sebebini açıklayın? Kaleci değişikliğini İlhan Yüksel’e bildirmenizin sebebi nedir?
 
CEVAP:
Rakip takımların kadrolarını her zaman tüm takımların sorumluları takip ederler. Bunlarla ilgili yorumlar Basında ve taraftarlar arasında yazılır ve konuşulur. 
Buna örnek; Aykut Kocaman’ın bu sezon Beşiktaş maçı ile ilgili (Beşiktaş futbol takımı kadrosuyla) vermiş olduğu beyanattır. Aykut Kocaman basına yaptığı konuşmada aynen şunları söylemektedir :
 
"Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, Beşiktaş’ın derbide karşılarına nasıl bir takım çıkacağını tahmin edemediğini söyledi : D.Kiev ve Mersin maçlarında oyuncu profilini değiştirmeye çalışan bir takım gibi göründüler. Hangi takımla karşımıza  çıkacağını merak ediyorum. Koşan mücadele eden yıldız oyuncu sayısı azalmış olarak mı çıkacaklar, yoksa geçen sezon başından beri kurguladıkları oyuncu profilleri mi olacak, onu ben de bilemiyorum. İki kadroya göre değişken bir oyun bekliyorum. Onların seçeceği oyuncu profilinin maçın dengelerinde önemli rol oynayacağını düşünüyorum."
 
Takımların kadrolarına göre teknik heyetler kadrolarını taktik ve teknik olarak hazırlarlar. Demek ki, Biz bir oyuncunun oynayıp oynamadığını öğrenmekten dolayı suçlanamayız. (EK-2 : Gazete Küpürü)
 
İlhan Yüksel Ekşioğlu ile 25.02.2011 saat 20.29’da yaptığımız (Tape 1453; EK-1) bu konuşmamızda Kasımpaşa kalecisi Tolga’nın oynamadığını söylüyorum. Bunun Basında yazılan haberden öğreniyorum ve bu konuyu paylaşıyorum. Saadettin Fırat Kocaoğlu isimli kaleci ile şike yapıldığı söylenmektedir. S.Fırat Kocaoğlu ile Fenerbahçeden hiçbir kimse konuşmuş mudur? Kendisiyle herhangi bir ilişkimiz olmuş mudur? Kendisini hiçbirimiz tanımıyoruz.
 
Fenerbahçe – Kasımpaşa maçına baktığımızda Kasımpaşa adına sahadaki en iyi oyunculardan biri kaleci S.Fırat Kocaoğlu’dur. Ayrıca Benim bu olaya ilişkin tape kaydına baktığımızda hiçbir şekilde İlhan Ekşioğlu’na talimat vermediğim görülmektedir. Bunun neye dayanarak söylendiğini anlamıyorum ve burada bir kastın olduğunu düşünüyorum.
 
Fenerbahçe – Kasımpaşa maçından önceki puan durumuna baktığımızda Fenerbahçe 48 puanla lig lideri, Kasımpaşa 14 puanla ligin sonundaki takım durumundadır. Aynı zamanda bu maç Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadında oynanmaktadır. İlk devre yapılan maçta da, Fenerbahçe Kasımpaşa’yı deplasmanda 6-2 yenmiştir. Bunların sporla ilgilenenlere bir şey anlatması gerekir.
 
İddia makamınca 02.12.2011 tarihinde tanzim edilen ek takipsizlik kararında Fırat Kocaoğlu ile ilgili olarak, "S.Fırat Kocaoğlu’nun şike yapılması eylemine iştirak ettiğine, şüpheli Aziz Yıldırım liderliğinde şike ve teşvik faaliyetleri yürüten suç örgütü ile şike yapmak için anlaştığına dair somut delil elde edilemediğinden Kamu Adına Kovuşturmaya Yer Olmadığına…" denmektedir.Buradan anlarız ki, bu maçta hiçbir şekilde şike yapılmamıştır. Şike yapıldığını söyleyenler bunu ispatlamalıdırlar. 
Savcılıktaki Polis Fezlekesine bağlı suçlamada oyuncu S.Fırat Kocaoğluyla ilgili şike yaptığımız söylenirken iddianamede Murat Şahin ile anlaşma yaptığımız şeklinde suçlanmaktayız. Murat Şahin’e sorgulamada bu maçla ilgili hiçbir şey sorulmamıştır. Ancak Savcılık, sorgulamadaki düşüncelerinden vazgeçerek yeni bir şike ithamını ortaya atmaktadır. Bu da Bize, Emniyetin yaptığı iletişim tespit tutanaklarına dair  yorumlarının ne kadar yanlış olduğunu göstermektedir.
 
İletişim tutanaklarına baktığımızda maçtan önceki gece Biz şike yapmaya başlıyoruz. Bu mümkün olabilir mi? Bu da araştırmaların eksik ve yanlış olduğunu gösteriyor. Bu çerçevede suçlamalar yapılmaktadır. Bu da, tabiî ki hepimiz için üzücü olmaktadır. İddianamade Murat Şahin ile şike yapıldığı söylenmektedir. Maçta oynamamış bir kimse ile nasıl şike yapılmıştır? Bizlerin bankası yoktur ve burada para da basmıyoruz. Burada şike var demek isteyenleri vicdanlı olmaya davet ediyorum. Ayrıca burada sözü geçen paralar hangi kaynaktan kime ödenmiştir? İletişim tutanaklarındaki ödemeler amatör şubeler ve inşaatlar ile ilgili ödemelerdir. (EK-3: 1923 Numaralı Tape) ;( EK-4:1971 Numaralı Tape)
 
Mademki 75.000$ ödediğimiz söyleniyor. Söyleyenlere soruyorum:
- Bu para hangi kaynaktan ödenmiştir?
- Bu para hangi tarihte ödenmiştir ?
- Bu para nerede, nasıl ödenmiştir?
- Bu para maçtan önce mi sonra mı ödenmiştir?
 Hayaller kurarak şuna para verdi, şike yaptı suçlaması yapılamaz. Bu vicdanlara sığmaz. Ancak vicdansız ve hukuku tanımayanlar bunu yaparlar. Bu "çamur at izi kalsın" politikasıdır.
 
Mahkeme devam ederken temennimiz, hayalde kurgulanan 75.000$’ın başka bir oyuncuya vermiş olduğumuzun söylenmemesidir. Murat Şahin ile 100.000$a anlaşıldığı söylenmektedir. (Savcılıkta ise S.Fırat Kocaoğlu ile) Müsabakanın Fenerbahçe’nin galibiyeti ile sonuçlandığı müsabaka sonrasında şahısların kendi aralarında tekrar görüşerek şike para miktarını 75.000$ e düşürdükleri ileri sürülmektedir.
PEKİ, BÖYLE YAPILMIŞ İSE, ŞAHISLAR NEREDE GÖRÜŞMÜŞLERDİR VE NEDEN ANLAŞMA 75.000$’A DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR? İlhan Ekşioğlu’nun Tamer Yelkovandan parayı aldığı ve Mehmet Yenice üzerinden Murat Şahin’e verildiği söylenmektedir. İLETİŞİM VE TELEFON TESPİT TUTANAKLARINDAN ANLAŞILDIĞI SÖYLENMEKTEDİR. BU KADAR DA HAYAL GÜCÜ VE YALAN OLAMAZ ÇÜNKÜ BU ŞEKİLDE BİR TESPİT TUTANAĞI YOKTUR. Emniyet burada dinlemediği şahısların telefon görüşmelerini TİB’den çıkartarak kendilerine göre mantık çerçevesinde hareket ettiklerini zannederek "Bu kişiler konuşmuşsa kesin şike yapmak için konuşmuşlardır." gibi varsayımlarla hareket etmekte ve yorum yapmaktadır. Eğer konuşma tapeleri varsa ortaya konmalıdır. Aksi halde bu ahlaksızlıktır. Fenerbahçe Spor Kulübü’nü karalamaktır. Tarih bunu yapanlardan bir gün muhakkak hesap soracaktır. Haricen öğrendiğime göre Murat Şahin ile eşi arasında olan konu ise menajerliktir. Şikeyle ilgili bir konu değildir. Bu konu T.F.F.’den öğrenilebilinir.
 
Ankaragücü maçında kendisi ile ilgili olmayan konuşmaları Savcılık ve İstanbul Emniyeti, Kasımpaşa maçı açıkta kaldığı için buraya monte etmeye çalışmaktadır. Mehmet Yenice, Murat Şahin ile her zaman görüşen bir kişidir. Olayı bu şekilde bakarak anlamak gerekir. Murat Şahin ifadesinde bu maçla ilgili suçlanmadığı için kendisine soru sorulmamıştır.
 
Soruşturma evrakının incelendiği bölümde iddia makamı, "26.02.2011 günü İstanbul’da oynanan Fenerbahçe-Kasımpaşa futbol müsabakasında Kasımpaşa Spor Kulübü kalecesi S. Fırat Kocaoğlu’nun şike yapması eylemine iştirak ettiğine, şüpheli Aziz Yıldırım liderliğinde şike ve teşvik faaliyetleri yürüten suç örgütü ile şike yapmak için anlaştığına dair somut delil elde edilemediğinden kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına…" demektedir. Zaten Fırat Kocaoğlu’nun ifadesini bile iddianameye koymamıştır. Bu hukuken işlenmiş bir suçtur. Savcı kendi istediği gibi kişiye özel suçlama yapmaya çalışmakta ve kişiye özel (Aziz Yıldırım’a) suç bulmaya çalışmaktadır. Savcının görevlerinden biri de suçlanan kişinin lehinde bilgi ve belgeleri dosyaya koymak iken hukuku hiçe sayarak yalnızca kendi isteğine göre suç ve suçlular yaratmaya çalışmaktadır. Hukukta böyle bir şey yoktur. Kendisine şunu hatırlatmak isterim. Hukuk ve adalet bir gün kendisi için de gerekebilir.
 
Sayın Başkan;
S.Fırat Kocaoğlu’nun Emniyet ifadesinin son sayfası incelendiğinde,   "Fenerbahçe Kasımpaşa maçında yapılacak şike için Fenerbahçe’nin Size Yılmaz Vural vasıtasıyla ulaştığı, Aziz Yıldırım’ın talimatlarının Cemil Turhan tarafından Yılmaz Vural’a ve akabinde Fırat Kocaoğlu’na iletildiği" iddia edilmiştir.
 
Oysa bu konuda Yılmaz Vural’a herhangi bir soru sorulmammış ve Yılmaz Vural hakkında da takipsizlik kararı verilmiştir.
 
Görüldüğü üzere kime hangi vasıtayla talimat verildiği konusunda soruşturma görevlileri bir türlü karar verememektedirler. Her ifade de farklı iddialar ortaya atılmaktadır. Kasımpaşa Spor Kulübü Başkanı Hilmi Öksüz, maçta görev alan Fırat Kocaoğlu ve Murat Şahin’in ifadeleri dikkate alındığında, Fenerbahçe-Kasımpaşa maçında hiçbir şekilde şike yapılmadığı açıkça ortadadır.
 
Keza iddianameyi tanzim edenler söz konusu müsabaka başlığı altında toplamda 4 adet tape kaydını iddianameye almıştır. Bunların yalnızca ikisi şahsıma ait olup; savunmamızda açıkladığımız ve tüm kamuoyuna sunduğumuz üzere hiç birinin de şike faaliyetleri ile uzaktan, yakından bir ilgisi yoktur.
 
Bu maçla ilgili hiçbir şike yapılmamıştır. Böyle bir maçta şike yapmak Fenerbahçeli futbolculara inanmamak olur ki; bu da affedilmeyecek bir hata olur. Diğer tüm maçlarda olduğu gibi oyuncularımızın alın teri ile hak ettiği bir maçı şike diye söylemek haksızlıktır.  (EK-5: Müsabakaya İlişkin T.F.F Hakem Raporu, Gözlemci Raporu, Medya Temsilci Raporu) ; (EK-6: Müsabakaya İlişkin Maç Kadroları)
 
Bu maçta bizim tarafımızdan şike yapılmamıştır. Diğer maçlarda olduğu gibi Emniyet ve Savcı Mehmet Berk tarafından bu maçta şike yapılmıştır. Kamuoyu da bunu böyle bilmelidir.
 
SAVUNMAMIZ EKLERİ:
EK-1: 25.02.2011 Tarihli Aziz YILDIRIM - İlhan Y.EKŞİOĞLU Görüşmesi   (Tape No: 1453)
EK-2: Aykut Kocaman’ın Basın Açıklamasına İlişkin Gazete Küpürü
EK-3: 25.02.2011 Tarihli İlhan Y. EKŞİOĞLU – Cemil Turan Görüşmesi    (Tape No: 1923)
EK-4: 08.03.2011 Tarihli İlhan Y. EKŞİOĞLU – Tamer Yelkovan Görüşmesi   (Tape No: 1971)
EK-5:  Müsabakaya İlişkin T.F.F Hakem Raporu, Gözlemci Raporu, Medya   Temsilci Raporu
EK-6: Müsabakaya İlişkin Takım Kadroları

 

 

Futbolda şike davasında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Mahkeme Heyeti’ne savunmasını verdi. Aziz Yıldırım’ın savunmasının üçüncü bölümü şöyle:
 
"06.03.2011 GÜNÜ BURSA’DA OYNANAN BURSASPOR - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE SPOR MÜSABAKASINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ İDDİASINA KARŞI SAVUNMALARIMIZ
 
İddianamede, "Eylemin gelişimi ile ilgili iddianamedeki suçlamaya göre; "Süper Lig 2010-2011 sezonunun 24. haftasına gelindiğinde, Fenerbahçe’nin 51 puan ve averaj üstünlüğü ile Lig birincisi olduğu, Trabzonspor’un 51 puanla Lig ikincisi olduğu, Bursaspor’un 48 puanla Lig üçüncüsü olduğu ve Kayserispor’un 43 puanla Lig dördüncüsü olduğu, her takımında ligi şampiyonlukla bitirme ihtimali olduğu, Fenerbahçe’nin liderliği koruyarak ligin zirvesinde yalnız kalabilmesi için rakibi durumundaki 3 takımın da ligin 24. haftasında yapacakları maçlarda puan kaybetmelerinin gerektiği, bu nedenle Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün 24.haftada bu takımların yapacağı maçların sonucunu etkilemeye yönelik girişimlerde bulunduğu şeklinde ligin durumuyla ilgili tespit yapılmıştır" ibaresi mevcuttur.
 
Organize Şube ve Savcılık benim suç örgütü lideri olduğumu söylemekteler. Önce bunu söylememiz gerekir; Ben bir suç örgütü kurmadım ve suç örgütünün de lideri değilim; böyle bir Örgüt de yoktur. Bunu daha önce de açıklamıştık.
02.03.2011 günü saat 15.55 de Aziz Yıldırım – İlhan Ekşioğlu arasındaki 1459 no.lu Tape Kaydı:
 
Bu tapede görüldüğü gibi Bana gelecek bir kişiden bahsediyorum. Bu kişi Dereağzı’nda boksörlere ait binanın ahşapları da dahil olmak üzere, Stadımızın, Topuk Yaylasının ahşap işlerini yapan/yapacak olan Hasan Pınar’dır. Yapılacak olan işleri kendisine vermek istediğimden İlhan Ekşioğlu ile maliyet üzerine konuşmak istiyorum. Tape dikkatlice okunduğunda bu iyice anlaşılmaktadır.
 
İlhan Ekşioğlu ile konuşmamızda vaziyetlerin nasıl olduğunu sorduğumda, O’nun da "vaziyetin gayet iyi" olduğunu söylemesi, arkasından da "3 tarlayı da sürdük" sözü ve "yağmurda yağar ekinler çıkar" söylemi bir temennidir. "Tarla" maçları "sürmek" ise, dileklerimizi ifade etmektedir. Fenerbahçe’nin rakipleriyle ilgili beklentidir. Bu sözlerden başka amaç çıkartıp şifreli konuşuyorlar demek abesle iştigaldir. İlhan Ekşioğlu ise Eyüp Sultan’da yaptırdığımız dualar ve kurban kesilmesiyle bu hususu temenni etmektedir. İddianamede, Ligin 24. haftasında 04.03.2011 günü oynanan Kayseri – Manisaspor, 06.03.2011 günü oynanan Bursaspor – İ.B.B., 06.03.2011 günü oynanan Beşiktaş – Trabzon maçlarında şike yapıldığı anlamına geldiği söylenmekte, sonra da bu maçlarla ilgili bir eylem iddiasında bulunulmamaktadır.
 
Benim, İlhan Ekşioğlu’na Bursa – İBB maçına müdahale etmek için talimat verdiğim söylenmektedir. Talimat vermemle ilgili bir tape veya bir bilgi var mıdır?
 
Mademki üç maçla ilgili şike yaptık veya teşvik verdik; neden bu maçlar da iddianameye dâhil edilmemişlerdir? Bu üç maçtan yalnız Bursa – İBB maçı teşvik verildi diye sorgulanmaktadır. Ben diğer iki maçla da ilgili düşüncelerimi ve gerçekleri söylemek istiyorum. Emniyetin Organize Şubesi ile Savcılık ortalığı toz duman haline getirdikten sonra bu maçlarda bir şey olmadığını iddianamede yazması, kendileri için aşağılayıcı bir şey olmalıdır. Mademki diğer iki maçta şike yok o zaman 3 tarlayı sürdük sözünü bu üç maçta da teşvik veya şike var diye nasıl sorgulamada kullanır ve kamuoyuna bu şekilde açıklarsınız? Buna vicdanları nasıl müsaade ediyor? Futbolu yargılamak için sporu iyi bilmek gerekir.
 
İlhan Ekşioğlu sorgulamada 60.000TL’yi Kıbrıs ta beraber yapmayı planladıkları işle ilgili avans olarak Ali Kıratlı’ya verdiğini söylemiştir. Kendisi bunu izah edecektir. Ancak savunmamızın bütünlüğünü göz önüne alarak, gene de anılan belgeleri Ek’te sunuyorum. (EK-1). Ali Kıratlı da bunu ifadesinde doğrulamıştır. Böyle bir para Fenerbahçe Spor Kulübü hesaplarından verilmemiştir. Dernekler Masasının verdiği raporda da bu durum açıkça görülmektedir.
 
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ve Yöneticisi olarak Bursaspor – İ.B.B.Spor maçıyla ilgili hiç bir girişimimiz olmamıştır. Bursaspor  - İ.B.B.Spor maçının sonucunun istedikleri gibi olması durumunda Yusuf Turanlı İskender Alın’a Gaziantepten baklava getirme sözü vermiştir. Okuduğumuz tapelerden bunu anlıyoruz.
 
Arkadaşlar arasında, futbol camiası içindeki dostluk babında bazı konuşmalar yapılmışsa, bu da Bizlerin dışında yapılmıştır. Zaten İ.B.B.’li sporcular da Can Arat, Metin Depe ve Zeki Korkmaz kendilerine teklif gelmediğini beyan etmişlerdir. Ayrıca zaten Metin Depe kırmızı kart cezalısı olduğu için oynamamıştır. İskender Alın da kolluk ifadesinde "…Yusuf Turanlı’nın kendisine baklava getirdiğini ve teşvik primi ile ilgili teklif gelmediğini…" beyan etmiştir.
 
Necati Ateş’in de bu maçla ilgili konunun içine çekilmesini de anlamakta zorluk çekiyorum. Arkadaşlarıyla buluşan her şahsı bir eylem içine koymamız mı gerekir?
Soruyorum: Necati Ateş bu olayların neresinde? Her telefonda ismi geçen kişiyi suçlayacak mıyız?
 
Şimdi işin en komik kısmına geliyoruz. İddianamede eylemin değerlendirilmesi bölümünde şunlar yazılı:
 
"Her ne kadar yapılan iletişim tespitlerinde ve telefon döküm analizi çalışmalarında İbrahim Akın, İskender Alın, Zeki Korkmaz, Metin Depe (kırmızı kart cezalısı olduğu için oynamamıştır. Cezalıyken nasıl teşvik alıp oynamıştır? O da başka muammadır.) ve Can Arat isimli İ.B.B. Sporlu futbolcular ve İ.B.B.Spor’un eski futbolcusu Necati Ateş’le (Necati Ateş’in İ.B.B.Spor da daha önce oynaması suç mu, bu şekilde düşünülürse Necati Ateş Galatasaray Kulübünde de futbol oynamıştır. Bu nasıl bir suçlamadır. Mantık almıyor) teşvik primi verilmesi amaçlı irtibat kurulup görüşüldüğüne dair bazı deliller elde edilmiş ise de, bu futbolcularla anlaşıldığına, FUTBOLCULARIN ANILAN MAÇTAN DOLAYI TEŞVİK PRİMİ ALARAK MENFAAT TEMİN ETTİKLERİNE DAİR SOMUT DELİL ELDE EDİLEMEDİĞİNDEN HAKLARINDA SEVK MADDESİ TANZİM EDİLMEMİŞTİR" denilmektedir.
 
Necati Ateş adı üzerinde illaki bir suçlama yapılacaksa, Galatasaray SK tarafından kendisinin transferi araştırılsın.
 
Bu sözlerin sonucu şudur ki: Hiçbir şekilde teşvik primi verilmemiştir. Oyuncuların teşvik primi alarak menfaat temin ettiklerine dair somut bir delil elde edilemediğine göre buna Türkçe’de "teşvik verilmemiştir" denir.
 
Tüm bunlara rağmen, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün teşvik primi vererek Bursaspor – İ.B.B.Spor müsabakasında hedefledikleri sonuca ulaştıklarını söylemek vicdan, hukuk ve adalete sığmamaktadır.
 
Ortada teşvik verilmiş oyuncu yok ama, Sen teşvik verdin diyorsun; böyle bir hayali teşvik soruşturması olmaz ve olamaz.
 
BU MAÇA DAİR SON SÖZ : Vicdanların kabul edemeyeceği bir suçlama ile karşı karşıyayız. Bizler Bursaspor – İ.B.B.Spor maçında diğer maçlarda olduğu gibi teşvik primi vermedik.
 
Keza iddianameyi tanzim edenler söz konusu müsabaka başlığı altında toplamda 18 adet tape kaydını iddianameye almışlardır. Bunların yalnızca 3 tanesi şahsıma ait olup; savunmamızda açıkladığımız ve tüm kamuoyuna sunduğumuz üzere bu tapelerin hiç birinin de şike faaliyetleri ile uzaktan, yakından bir ilgisi yoktur.
 (EK-2: Müsabakaya ilişkin basında çıkan haberler) , (EK-3: Müsabakaya ilişkin maç kadroları) Bu maçla bağlantılı olarak Beşiktaş – Trabzonspor ve Kayserispor – Manisaspor arasında oynanan müsabakalarla ilgili iddianamede tarafımıza bir suçlama yöneltilmemiştir.
 
Ancak Emniyetin Fezlekesinde ve 18.07.2011 tarihindeki açıklama ile TFF PFDK tarafından istenen savunmamızda iddianameye konu olmayan bu iki maçla ilgili de suçlamalara maruz kaldığımızdan bu maçlarla ilgili de beyanlarımızı aşağıda Sayın Mahkemenize sunuyoruz.
 
06.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN BEŞİKTAŞ – TRABZONSPOR MÜSABAKASINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ İDDİALARINA KARŞI BEYANLARIMIZ
 
Söz konusu maçla ilgili Serkan Balcı’yla şike anlaşması yaptığımız söylenmektedir. Serkan Balcı Türk Futbolunun karakterli ve ahlaklı oyuncularından biridir. Onu Fenerbahçe’ye ben transfer ettim. Menajeri de Batur Altıparmaktır. O da şahsiyetli ve kişiliği olan bir insandır. Eğer biz Trabzonun içinden böyle bir organizasyon yapsa idik o zaman Batur Altıparmak’la yapardık. Çünkü Selçuk İnan ve Umut Bulut’un da menajerleri kendisi idi.
 
Futbolu bilenler için şunu söylüyorum; bu söyleyeceklerimi Savcılık ve Mahkemedeki ifademde söyledim:
 
Maç İstanbul’da oynanıyor, Beşiktaş gibi güçlü bir kulübü desteklemek mi kolay yoksa Trabzondan bir oyuncuyla şike yapmak mı doğrudur ? Bizim için Beşiktaşlı oyunculara teşvik vererek sorunu kökten çözmek daha iyi bir alternatif olamaz mıydı ?
 
Bu maçtan önce BJK taraftarları Twitter üzerinden BJK’nin Trabzonspor’a yenilmesini ve Fenerbahçe’nin şampiyon olmamasını istediklerini yazdılar. BJK taraftarları bu anlamda binlerce mesaj yayınladılar. Basın bunları yazdı. O zaman tüm bu yazanları da sorgulamak gerekir. Çünkü Ali Kıratlı ile Yusuf Turanlı’nın aşağıdaki iletişim tespitinden dolayı şike yapmakla suçlanıyoruz.
 
*06.03.2011 günü, saat 19.43’te Ali KIRATLI’nın ( 532 3569535), Yusuf TURANLI’yı (533 4510996) aradığı; (Kayıt Sıra No: 2241)
 
Yusuf’un "Ya sana diyorum ki aç viskini kahve mi istersin … BENİM ADAM NASIL OYNUYOR AMA … Maçın yıldızı o ha" dediği, Ali’nin "Bitsin kırmızı kart gördü şimdi… Onu diyorum işte haydi" dediği tespit edilmiştir.
 
(Bahse konu müsabakanın 38.dakikasında Trabzonspor takımı oyuncusu Serkan BALCI’nın kırmızı kart gördüğü anlaşılmıştır.)
 
Soruldu : Yusuf TURANLI’nın benim adam dediği Serkan BALCI ile Ali KIRATLI’nın ilgisi nedir? Bu şahsın gördüğü kırmızı kart ya da oynadığı oyun ile Ali KIRATLI’nın ilgilenme sebebi nedir?
 
Yusuf Turanlı, Savcılık ve Mahkemede vermiş olduğum ifadelerde olduğu gibi hiç tanımadığım biriydi. Kendisiyle Metris’te tanıştım. Yusuf Turanlı konuşmasında maçta Beşiktaşlı iyi oynayan bir oyuncudan bahsetmektedir. Halbuki bu tapede Serkan Balcı’dan bahsediyor denerek kafa karıştırılmaya çalışılmaktadır. Buna "akıl tutulması" denir. Ali Kıratlı ise Trabzonspor’un kaybetmesinden mutlu olacağı için bu konuşma yapılırken, Serkan Balcı’nın kırmızı kart görmesine sevindiğini belirtmektedir. Trabzonspor’un kaybetmesi bundan dolayı kendisini ilgilendirmektedir.
 
Zaten Yusuf Turanlı da, Emniyetteki ifadesinde "Serkan Balcı isimli şahsı tanımıyorum, adı geçen şahıs ile de hiçbir görüşmem olmamıştır" demektedir.
 
Trabzonda oynayan Serkan Balcı da kendisine hiçbir şekilde şike ile ilgili bir teklif yapılmadığını söylemektedir. Ayrıca şike yapmış bir futbolcu bugün Trabzonspor’da oynayabilir mi?
 
04.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN KAYSERİSPOR – MANİSASPOR  MÜSABAKASINDA TEÇVİK PRİMİ VERİLDİĞİ İDDİASINA KARŞI BEYANLARIMIZ
 
Kayserispor  - Manisasopr maçı oynanmadan Spor Toto Lig 2010- 2011 sezonunun 24.haftasının puan durumuna bakalım:
 
Fenerbahçe’nin 51 puanla averaj üstünlüğü ile lig birincisi olduğu, Trabzonspor’un averajla lig ikincisi olduğu, Bursaspor’un 48 puanla lig üçüncüsü olduğu, Kayserispor’un ise 43 puanla lig dördüncüsü olduğu görülmektedir.
 
Fenerbahçe; bir Spor Kulübüdür; banka değildir. Her yere dağıtacak parası da yoktur. Bizde oynamış olan eski bir oyuncunun kendi düğününü yapması ile ilgili konuşmasının bu noktalara çekilmesi utanç vericidir.
 
Önder Turacı, Fenerbahçe de 6 sene futbol oynamış ve Kayserispor’a transfer olmuştur. Anılan telefon görüşmeleri menajerinin İlhan Ekşioğlu’ndan düğüne çıkacak bir sanatçının organize edilmesine yardımcı olması yönündeki isteğine dairdir. Bizler sporcularımızın düğünlerine katılırız ve onlara hediye alırız. Burada menajeri, İbrahim Tatlıses’i Önder Turacı’nın düğününe getirmek istiyor. Bunun için de İlhan Ekşioğlu’ndan "indirim yapabilir mi" diye yardım istiyor. İlhan Ekşioğlu da düğün hediyesi olarak "10.000$ Ben veririm" diye jest yapıyor.
 
Bunun şikeyle ne ilgisi var? İnsanlar 10.000$ ile şike yapıp isminin karalanmasını ister mi?
 
Tamamen insani boyuttaki bir hadiseyi şikeye bağlamak utanç vericidir. Fenerbahçe’den 8 puan geride olan bir takımla ilgilenmek hangi mantığa sığar? Ayrıca eğer Kayserispor ile ilgilenmiş olsaydık onların yenmelerini isterdik. Çünkü onların iddialı durumda olması ileriki maçlarda şampiyonluğa oynayan rakipleriyle oynayacak olmasından dolayı Bizim işimize gelebilirdi. Kayseri’nin yarışın içinde olması bizler için daha olumlu olurdu. Futbolu bilenlerin bunu daha iyi yorumlayacağına eminim.
 
Eğer Önder Turacı ile şike yapıldığı söyleniyorsa; bunu ileri sürenlerin futbolu hiç bilmediğini ve illa ki Bizleri mahkemelere çıkarıp, karalamak istediklerini belirtebiliriz. Burada şike yapmak için hiçbir kimseye para verilmiş mi? Kim vermiş ? Nasıl vermiş ? Sorumlulara soruyorum. Cevap versinler.
 
08.05.2011 GÜNÜ KARABÜKTE OYNANAN KARDEMİR D.Ç.KARABÜK – FENERBAHÇE MÜSABAKASINDA ŞİKE YAPILDIĞI İDDİASINA KARŞI SAVUNMALARIMIZ
GENEL SUNUM  :
 
İddianamede yer alan tarafımıza yönelik bir diğer suçlama Karabükspor – Fenerbahçe maçında şike eylemlerinde bulunduğumuz yönündedir. İddianameyi tanzim edenler, Fenerbahçe başkanı ve yöneticilerinin; Karabükspor üzerinde etkili ve yetkili olan Seyit İbrahim Kalender eliyle şike eylemlerini yürüttüğünü ve Emenike’nin transferi ile de "transfer şikesi" yaptığımızı iddia buyurmaktadırlar. Kanaatimce bu iddialar spor hukukunu bilmemekten öte özensiz, eksik araştırma sonucu suç yaratmak çabasından öte iddialar değildir. Zira öncelikle Seyit İbrahim Kalender, Karabükspor genel menajeri Seyit İçgül ile karıştırılıp, Karabükspor üzerinde etkili ve yetkili olduğu öne sürülmüştür ki bu husus maddi hatanın ötesinde, iddianameyi tanzim edenlerin niyetini ve saikini açıkça ortaya koymaktadır. Zira Seyit İbrahim Kalender TFF’de Ersun Yenal’ın yardımcısı olarak görev yapmaktadır ve hayatında Karabük’te bulunmamıştır. Bu nedenle bu yöndeki tüm ithamlar yanlış kurguya dayalı, yanlış yorum ve hukuki birer zırvadan ibarettir. Hatta tüm Karabük halkına Seyit İbrahim Kalender’i tanıyıp tanımadıklarını sorabilirsiniz.
 
İddianamede yer alan ve spor hukuku ile hiçbir şekilde bağdaşmayan bir diğer iddia da Fenerbahçe’nin Emenike transferi ile "transfer şikesi" yaptığı iddiasıdır ki sanırız SAYIN SAVCI FUTBOLUN GERÇEKLERİNİN HALI SAHADA TOP OYNAMAKTAN İBARET OLDUĞUNU SANMAKTADIR. "TRANSFER ŞİKESİ" HANGİ KANUNDA, HANGİ TALİMATTA YER ALMAKTADIR? Sayın Savcılık bize bunu izah etmek zorundadır. OYSA TFF TALİMATLARINDA, OYUNCUNUN BAĞLI OLDUĞU KULÜBÜN ONAYI ALINARAK YAPILAN TRANSFERLERİN YASAL ŞARTLARA HAİZ BİR TRANSFER OLDUĞU AÇIKÇA YAZILMAKTADIR. Kaldı ki dosyada Karabükspor başkanı ifadesinde bu hususu teyit etmektedir. Zaten cevaplanması gereken husus, transfer şikesi eğer suç olsaydı Karabükspor’lu yöneticilerinin ve bu oyuncunun da suç işlemiş olmalarının gerektiği değil midir? İşte spor hukukundan bu kadar uzak kişi ve kurumlar eliyle düzenlenen iddiaların geldiği nokta budur. KALDI Kİ ETİK KURUL RAPORUNDA DA KARABÜKSPOR MÜSABAKASINDA FENERBAHÇELİ YÖNETİCİLERE SUÇ ATFEDİLMEMESİ TESADÜF DEĞİLDİR. Şimdi bu iddialara konu edilen birkaç tapeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tape: 1832, 2139, 1834, 1835, 1836, 1865, 1866, 1867, 1868
 
AÇIKLAMA  :
 
Yukarıda yer alan tüm tapeler Şekip Mosturoğlu ve Sami Dinç’in Seyit Kalender’e ve bir avukata hukuki mütalaa karşılığı olarak verilmek üzere kulüpten almaya çalıştıkları 3.000TL para ile benden TFF ye gönderilmek üzere istedikleri UEFA Kupası finali vip biletleri ile ilgilidir. Seyit Kalender ise, yukarıda da izah ettiğim üzere, bildiğim kadarıyla Ersun Yenal’ın yardımcısıdır. Zira bu kişi 24.04.2011 tarihinde TFF seminerlerine gidiyordu ve bu biletler hatırladığım kadarıyla TFF Başkan Danışmanı Mümtaz Karakaya isimli şahsa iletilecekti. Diğer husus ise kulüpte kaydı da olan 3.000YTL tutarındaki bir paradır. İddianame bu olayda büyük bir hata içine girip Seyit Kalender ile Karabük Genel Menajeri Seyit Üçgül’ü karıştırmıştır. Ve akabinde Karabük maçı için bu şahısla şike faaliyetlerinde bulunduğumuz şeklinde iddiaları hiç araştırmadan iddianameye koymuştur. Oysaki Seyit Kalender’in Karabükle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Ve daha da ilginci duyduğum kadarıyla Seyit Kalender hayatında Karabük’e gitmemiştir. Ve bu husus iddianamenin ciddiyetini de açıkça ortaya koymaktadır.
 
Fiziki takipte Sami Seyit Kalender’e Alex imzalı bir adet forma vermiştir. Seyit Kalender bürodan çıkarken formayı küçük bir kozmetik poşetine koymuştur. Seyit Kalender poşeti arabada bırakarak TFF nin Beylerbeyindeki Gençlik Geliştirme Merkezindeki iş yerine girmiştir. Polis burayı tespit tutanağında Gençlik Geliştirme Derneği olarak yanlış tespit etmiştir.
 
EMENİKE TRANSFERİ
 
Karabük–Fenerbahçe maçı ligin 32. haftasında Karabük’te oynanmıştır. Emenike’nin transferi konusu için Şubat 2011 tarihinden itibaren Karabüksporla görüşmeye başlanılmıştır. Karabükspor Kulübü Başkanı Sayın Feridun Tankut 10milyon Euro karşılığında transferin olabileceğini belirtmiştir. Kulüple olan bu transfer çalışmalarını Yönetim Kurulu üyemiz Sayın Aleaddin Yıldırım yapmıştır. Futbolcuyla yapılan görüşmeleri ise Sayın Şekip Mosturoğlu oyuncunun menajeri  üzerinden yapmıştır. Her iki çalışma da Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu bilgisi doğrultusunda olmuştur. Bu görüşmeler sezon sonuna kadar devam etmiş ve sonunda iki kulüp ve oyuncu anlaşarak transfer gerçekleştirilmiştir. Teknik Direktör Aykut Kocaman bu transferin olmasını ısrarla istiyordu. Bu oyuncunun menajeri Erdem Konyar’dı. Ve yine hatırladığım kadarıyla bu oyuncu ile Kulübü Karabükspor’un da bilgisi ve onayıyla 25.05.2011 tarihinde, ortalama yıllık 2 milyon euro üzerinden 4 yıllık sözleşme yaptık. Kulüple de 9 milyon euroya anlaştık. Tüm bu konuşmalar bu transfere ilişkindi. Ama iddianamede bu husus transfer şikesi olarak iddia edilmiştir ki bu anlaşılmazdır. Kulübün onayı alınan bir olayda transfer şikesi nasıl olur anlayabilmiş değilim. Zaten bu transfer şikesi olsaydı herhalde şikeyi yapan diğer taraf da Karabük Spor Kulübü olurdu. Karabüklü yöneticilerin sanık bile olmadığı olayda Fenerbahçe’nin kendi kendine nasıl olup da transfer şikesi yaptığı anlaşılamamaktadır. Kaldı ki gerek talimatlar ve gerekse ligdeki tüm uygulamalar dikkate alındığında bu konuyu ’transfer şikesi’ olarak yorumlamanın yeteri kadar futbol bilgisine sahip olmamaktan kaynaklandığını düşünmekteyim.
 
Emenike 02.05.2011 tarihinde  oynadıkları Ankaragücü maçında sakatlanmıştır. Bu oyuncunun sakatlanması ile ilgili, bir hafta boyunca, basındaki bazı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Spor Kulübü düşmanları Emenikenin sarı kart görerek, sonraki hafta Fenerbahçe Spor Kulübüyle oynayacakları maçta oynamayacağı yönünde tartışma ve spekülasyonlar yapmaktaydılar. Biz yöneticiler her türlü spor müsabakalarını takip eder ve seyrederiz. Bir hafta sonra Karabükle maçımız olduğu için Ankaragücü  - Karabük arasında oynanan maçı seyrediyordum; maç sırasında Emenike sakatlanınca 02.05.2011 günü saat 20.40ta Şekip Mosturoğlu’nu aradım. İletişim tespit tutanağındaki aramızdaki konuşmamız şöyledir;
 
İLETİŞİM TESPİT TUTANAKLARI
        *02.05.2011 günü saat 20.40’da Mehmet Şekip Mosturoğlu’nu (532 2139491)
        Aziz Yıldırım’ın (530 5527290) aradığı; (Kayıt sıra no:00000)
        Aziz’in "Emenike kırk yedinci dakikada sakatlandı çıktı salak" dediği, Şekip’in
        "Tamam başkanım" dediği tespit edilmiştir.
        Görüşmeyi yaptığınız gün Ankaragücü – Karabükspor maçının 47.
        Dakikasında Karabükspor futbolcusu Emmanuel EMENİKE’nin sakatlık sebebi
        ile oyundan çıktığı anlaşılmıştır.
 
 BURADA KULLANDIĞIM SALAK KELİMESİ ZATEN TÜM OLAYI ANLATMAKTADIR. Kısaca bütün gelişmelerde bir dahilimizin olmadığı gözükmektedir. Bundan sonraki tapelerde bu daha net olarak gözükmektedir.
 
04.05.2011 günü saat 22.42’de Mehmet Şekip Mosturoğlu’nu Aziz YILDIRIM’ın  aradığı görüşme ; ( Tape 2673)
 
Bu tapede Emenikenin bizim maçta oynayıp oynayamayacağı konusunu konuşuyoruz. Burada Şekip Mosturoğlu’nun Emenike’nin durumunu neden takip ettiğini soruyorlar.
 
Bu bir cinayet davası değildir. Bizler burada sporla uğraşıyoruz. Dünyanın her yerinde karşı takımda kim oynar kim oynamaz diye merak edilir ve öğrenilmeye çalışılır, teknik direktörlere de bu bilgi aktarılır. Oda bu bilgilerden faydalanarak gerekli taktikler geliştirir. Milli takım, kulüp takımları için de bu geçerlidir. Bu tapede görüldüğü gibi bizim insiyatifimiz dışında gelişmeler olmaktadır. Biz ancak dışarıdan takip etmekteyiz. GÖRÜLECEĞİ ÜZERE ŞİKE YAPTIĞI İDDİA EDİLEN AZİZ YILDIRIM VE ŞEKİP MOSTUROĞLU ŞİKE YAPTIKLARI OYUNCUNUN OYNAYIP OYNAMAYACAĞINI BİLE BİLEMEMEKTEDİRLER VE %51 OYNAMAMA İHTİMALİNE DUA ETMEKTEDİRLER. BU NASIL ŞİKEDİR? BIRAKIN ŞİKEYİ TRANSFER ETME AŞAMASINDA OLDUĞUMUZ BİR OYUNCUNUN SAKATLIĞI VE OYNAYIP OYNAMAMASI KONUSUNDA BU İLGİSİZLİĞİMİZ VE HATTA HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRI BİR ŞEKİLDE MEVCUT BİLGİSİZLİĞİMİZDEN DOLAYI BİZLERE TEŞEKKÜR EDİLİP, BU FAİR DAVRANIŞ ALKIŞLANACAĞINA ŞİKE İLE SUÇLANMAKTAYIZ.
 
08.05.2011 günü saat 17.10’da Aziz Yıldırım’ın Mehmet Şekip Mosturoğlu’nu aradığı görüşme ; ( Tape 2397)
 
08.05.2011 günü Fenerbahçe Spor Kulübü’nün mali kongresini yaptıktan sonra helikopterle Sn. Ali Koç, Sn. Nihat Özdemir, Sn. Nihat Özbağı ile beraber Karabüke gittik. Maçtan üç saat önce oynanacak olan maçın kadrolarını hem televizyondan hem de staddan gelen bilgi ile öğrendik. Şekip Mosturoğlu ile yaptığımız görüşme de bunu açıkça göstermektedir. Bizler Emenike’nin oynayamayacağını maçtan 3 saat önce öğrendik. Zaten sakat olduğunu raporlar da tesvik etmektedir. Bizimle oynamamasının hiçbir ilgisi yoktur. Emenike’nin oynayamaması ile transfer görüşmeleri arasında hiçbir ilişki yoktur. Emenike söz konusu müsabakada sakatlanmış olduğu için forma giyememiştir. Öte yandan bu maçı takip eden 33 ve 34 ncü haftalarda Karabükspor’un oynadığı maçlarda da Emenike forma giyememiştir. 34 ncü haftanın Trabzonspor-Karabükspor arasında oynanmış düşünecek olursak, transfer şikesi söylemlerinin ne kadar gerçeğe aykırı olduğunu da görmüş oluruz.
 
Nitekim Karabükspor Teknik DirektörüYücel İldiz de, bu açıklamalarımızı 18.01.2012 günü katıldığı CNN Türk isimli TV kanalında sarf ettiği şu sözlerle teyit etmektedir:
 
" ... O hafta içerisindeEmenike’nin Ankaragücü maçından somra hafif bir sakatlığı vardı. Şahsen ben de açıkçası düzelebileceğini düşünüyordum. Kendisi de o şekilde düşünüyordu. Ama hafta içerisinde çok idmanlara çıkamadı daha doğrusu sadece tek idmana çıktı onu da yarım bıraktı çıktı zaten maçtan bir gün önce. Ama hafta içinde çektirdiğimiz MR’ında bizim kulüp doktoru ’Hocam öyle değil. Bir şeyleri var.’ dedi. ... baktık, kaburgasının üzerinde hafif bir zedelenme MR’da da görülüyordu zaten net bir şekilde. Gene bütün bunlara rağmen kendisiyle yaptığımız konuşöalarda falan oynamaya çalışacağını söylemişti ağrısı olmazsa. Son antremanı gene yarım bıraktı. ... Maçtan önce ... son durumunu sordum. ’Hocam iyi değilim’ dedi, ’oynayamayacağım’ dedi.  .. ’Çıkarım iyi oynarım, kötü oynarım, bu sefer de bana başka şey söylerler falan’ dedi."
 
Soruşturma aşamasında öğrendiğimiz üzere, maçımızın olduğu zaman Karabükspor Başkanı Sayın Feridun Tankut, Emenike’nin oynayıp oynayamayacağını kulüp doktorundan sordurmuş, doktor da sakat olduğunu ancak müdahaleyle oynama imkanı olabileceğini söyleyince durumu Emenike’ye söylemişler. Emenike geçici tedavinin ileride büyük sorunlar yaratabileceğini raporunda sakatlığının sabit olduğunu söyleyerek oynamamıştır. Emenikenin oynayıp oynamaması ile ilgili bir alakamız olmadığı açıkça görülmektedir. OYUNCUNUN OYNAMAYACAĞI KONUSU O KADAR AÇIKTIR Kİ, 08.05.2011 TARİHLİ 1227 SAYILI TAPEDE SÖZ KONUSU İDDİANAMEDE ŞİKENİN BAŞ AKTÖRÜ OLDUĞU İLERİ SÜRÜLEN SAMİ DİNÇ SÖZDE ŞİKE YAPTIĞI EMENİKE’NİN OYNAMADIĞINI MAÇ OYNANIRKEN ÖĞRENMEKTEDİR. BU NASIL ŞİKEDİR VE BU İDDİAYI ORTAYA ATANLAR NEDEN BU TAPELERİ YORUMLAMAKTAN KAÇINMAKTADIRLAR? Şekip Mosturoğlu ile yapılan görüşme tapesinde görüldüğü gibi ;
 
23.04.2011 Tarihli, saat 20.30’da yapılan Aziz Yıldırım ile Şekip Mosturoğlu arasındaki görüşme; (Tape 2140) İDDİA : Seyit İbrahim Kalender’in Antalya’daki bazı seminerlerde eğitmen olarak bulunduğu  tespitinden yola çıkılarak, A.Yıldırım’ın "Güneyli Arkadaş" olarak bu şahsı ve Karabük maçındaki şikeyi sorduğu iddia edilmiştir.
 
AÇIKLAMA : Bu konuşmada geçen güneydeki arkadaş Gökhan İnler’in tanıdığı olan Kazım Avcı’dır. Gökhan İnler, İtalya da UDINESSE Takımında oynamaktaydı. Kazım Avcı’ya kendisi ve menajerleriyle Fenerbahçe’ye transfer olabilmesi amacıyla görüşmeler yapması yönünde yetki verilmişti. Kazım Avcı kendisiyle görüşmüştür. Gökhan ailece Fenerbahçeli olduğunu ve Türkiye’de Fenerbahçe’ye çok sıcak baktığını söylemiştir. Juventus ve Napoli takımları da Gökhan İnler ile ilgilenmekteydiler. Udinesse o tarihlerde Napoli ile transfer görüşmesini durdurmuştu. İnternette de bu haber yayınlanmıştır (EK-1).  Twitterdan Gökhan İnler Fenerbahçeli taraftara mesaj göndermiştir. Tape incelendiğinde Şekip Mosturoğlu eşiyle yemekteyken ben kendisini şike soruları sormaktayım ki bunun ne kadar akla ve hayata uygun olduğunu heyetinizin takdirine bırakıyorum. Bu tapenin Seyit Kalender’le hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Kaldı ki, bulunsa bile bu şahsın Karabük’le hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Kaldı ki "geldi mi" diye kastettiğim şahıs hiçbir zaman Seyit Kalender olamaz. Keza tapelerden anlaşıldığı üzere bu şahıs 24.04.2011de yani daha konuşmanın ertesi günü TFF seminerine İzmir’e gidecekmiş. Zaten Şekip Mosturoğlu’nun sorduğumda ilk olarak yanlış algıladığı kişi Kazım Avcı’dır.
Tape 1678 – 1871
 
Bu tapelerdeki görüşmeler S.Dinç – Ş.Mosturoğlu ve S.Dinç – İ.Kalender arasında gelişen ve Fenerbahçe Kulübüyle ilgisi olmayan görüşmelerdir. Öğrendiğim kadarıyla S.Dinç, Seyit Kalender’in avukatlığını yapıyormuş ya da beraber spor hukuku davalarını takip ediyorlarmış. Sanırım bunlara ilişkindir. Ancak yalan yanlış araştırmalardan her konuşmayı Karabükspor – Fenerbahçe şike eylemine bağlamaya kurgulanmış önyargılı bu bakış açısı tarafından yine yanlış yorumlanarak iddianamenin ciddiyetine gölge düşürülmüştür.
25.05.2011 Tarihli, saat 17.38’de yapılan Aziz Yıldırım ile Şekip Mosturoğlu arasındaki görüşme; (Tape 1218)
 
Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu yaptığı bir transferi ancak sonuçlandırdığı zaman kamuoyuna açıklar. Bunu tüm kamuoyu bilir. Bir transferin sonuçlanması için bazı şartların yerine getirilmesi gerekir. Bunlar,
•       Maddi anlamda her iki kulübün anlaşması,
•       Maddi anlamda transfer eden kulüp ile sporcunun anlaşması,
•       Transfer eden ile menajerin anlaşması,
•       Fesihnamenin iki kulüp ve oyuncu tarafından imzalanması,
•       Oyuncunun sağlık kontrollerinin yapılması.
Emenike sakat olduğu için kulübünden izin alarak yurt dışına gitmişti. Her iki kulüp anlaşınca kendisi Türkiye’ye Şekip Mosturoğlu tarafından gelmesi için davet edildi. Kendisiyle tüm dokümanları Kulübümüz adına imzaladık. Karabük yöneticilerinin Kulübümüze gelmelerini istedik. Onlar da geceleyin avukatlarıyla beraber geldiler. Fenerbahçe Spor Kulübünde; Karabükspor yöneticileri, avukatları, Ben, Şekip Mosturoğlu, kulüp avukatlarımız ve Emenike tüm transfer işlemlerini yaptık. Emenike ile Karabükspor aralarında fesihnameyi imzaladılar. Kulübümüzde Emenikeyle 9 milyon Euro karşılığında Karabük’ten transferlerini sağladık. Bizler transferi sonuçlandırınca Fenerbahçe TV den kamuoyuna Emenike’yi tv ye çıkartarak duyurduk.
 
Transferi gizlememizin sebebi kamuoyuna ilk önce Kulübümüzün televizyonundan duyurmaktı. Bu da ancak transfer bitince yapılabilmektedir. Tamamen yasal ve Karabükspor yönetimi ile irtibatlı olarak Emenike transferi yapılmıştır. Değeri ise 10 milyon eruoya satılarak gerçekten oynaması için yapıldığını göstermektedir.
SAMİ DİNÇ 25.05.2011 TARİHİNDE SAAT 17.41’DE YAPILAN GÖRÜŞME TAPESİNDE (tape 2663) , ERDEM KONYAR’I ARADIĞINDA ARALARINDA GEÇEN KONUŞMADA ERDEM’İN "SEYİT ABİYE HİÇ DÖNMİYEYİM Mİ ŞİMDİ" SÖZÜNÜN İÇİNDEKİ SEYİT, KARABÜKSPOR KULÜBÜ MENAJERİ SEYİT İÇGÜL’DÜR. TRANSFERİN DURUMUNU SORMAK İÇİN DEVAMLI ERDEM KONYAR’I ARAYIP BİLGİ ALMAYA ÇALIŞMAKTADIR. EMNİYET BU ŞAHSI SEYİT İBRAHİM KALENDER ZANNETMEKTEDİR. SEYİT İÇGÜL, KARABÜKSPOR’UN GENEL MENAJERİDİR. KARABÜKSPOR’DA UZUN YILLARDIR GÖREV YAPMAKTADIR. KARABÜK CAMİASINDA ETKİNDİR. ANCAK BİZİMLE İLİŞKİSİ YOKTUR.
 
EYLEMİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
 
Soruşturma kapsamında yapılan çalışmalar iki konudan ibarettir.
Birincisi Seyit Kalender vasıtasıyla şike yapılmasıdır. Tapelerle beraber anlattığımız gibi Seyit İbrahim Kalender Karabükspor menajeri Seyit İçgül maksadıyla yanlışlıkla dinlemeye alınmıştır. Seyit Kalender Karabük’e hayatının hiçbir döneminde gitmediğini söylemektedir. Karabük camiasını tanımadığı için  hiçbir etkinliği de yoktur. Ayrıca bazı futbolculara ulaşılarak onlarla şike amaçlı görüştüğü, ayrıca şahsın irtibat kurduğu bu futbolcular belirlenememiştir denmektedir. Böyle saçma ve  belirsiz ifade, suçlama olur mu? Bu suçlama Türk Sporuna ihanet etmektir. Çünkü suçu yok. Suçlu yaratmak için iftira atmaya çalışılmaktadır. Güneş balçıkla sıvanmaz. Gerçek, Seyit İçgül’le Kulübümüz’ün hiçbir ilgisinin olmadığıdır. Karabükte de hiçbir şike eylemine karışmadık.
 
Emenike ile olan konu Bizim dışımızda gelişmiştir. Anlattığımız tapelerde de bunu açıkça görüyoruz. Bu konuyla ilgili Emenike’nin sakatlık raporları, ilgili arkadaşların savunmaları Ekinde sunulacaktır. Yapılan transfer çalışması Karabükspor Başkanı Feridun Tankut’un bilgisi dahilinde yürütülmüştür. Karabük Spor Kulübü eski başkanı Feridun Tankut’un Emniyet ifadesi de ektedir. (EK-2)
 
 İddianameyi tanzim edenler söz konusu müsabaka başlığı altında toplamda 61 adet tape kaydını iddianameye almış ve bunların yalnızca 6 tanesi şahsıma aittir. Tüm kamuoyunun gördüğü üzere bu tape kayıtlarından hiçbirinde şike amaçlı en ufak bir ifade dahi yer almamakta olup, hepsine dair iddialar tarafımızca tek tek çürütülmüştür.
Sonuç olarak Karabük’te hiçbir şekilde şike yapılmamıştır.
 
BU DURUM SON DAKİKADAKİ KORNER VURUŞUNDA GOL ATMA UMUDUYLA KALESİNİ TERK EDEREK CEZA SAHAMIZA GELEN KARABÜKSPOR KALECİSİNİN GÖRÜNTÜLERİNDEN DE RAHATLIKLA ANLAŞILABİLECEKTİR. NİTEKİM BU MAÇTA ALINAN 3 PUANDA FUTBOLCUSUNDAN MALZEMECİSİNE, TARAFTARINA KADAR BÜTÜN CAMİAMIZIN EMEĞİ VE ALINTERİ VARDIR. Emeğe saygı gösterilmelidir. ŞİKE DEĞİL TEŞVİK OLUP OLMADIĞI ARAŞTIRILMALIDIR.
 
T.F.F.  RAPORLARI (EK-3)
Maçın sonunda  TFF’na gönderilen hakem raporu, temsilci raporu,  medya temsilci raporu, gözlemci raporu ekte sunulmuştur.
 
TFF Gözlemci raporunda Sn. İlhami Kaplan, maçla ilgili hiçbir olumsuzluk yazmamıştır. Maçın tanımı olarak Sayın İlhami Kaplan; müsabaka uygun hava koşulları ve zeminde oynandı, ev sahibi takımın 2200, misafir takımın 200 civarında seyircisi vardı, seyirciler müsabakada hakemleri baskı altına alacak davranışlar sergilemediler. LİG ŞAMPİYONUNU BELİRLEYECEK ÖNEMLİ MÜSABAKALARDAN BİRİ OLMASI NEDENİ İLE MÜSABAKA GERGİN VE HIZLI BAŞLADI. Müsabaka boyunca tempo yüksekti. Hakemler önemli kritik kararlar verme durumunda kaldılar. Bu nedenlerden dolayı müsabaka hakem ve yardımcı hakemler için zorlukla geçmiştir. 4.Hakem bu atmosferde oynanan müsabakada önleyici davranışlar ile tansiyonu düşürmeye çalışmıştır. Bu sebeple müsabaka 4.hakem içinde zor geçmiştir.
 
Görüldüğü gibi maçla ilgili hiçbir olumsuzluk yoktur. TFF de maçın temiz olmasından dolayı maçın neticesini 0-1 Fenerbahçe Spor Kulübü adına tescil etmiştir. Diğer raporlar da incelendiğinde hiçbir olumsuzluk yoktur.
 
MAÇTAN  SONRA  BASINDAKİ  YORUMLAR
 
Tamer Bağlan (Fanatik) ; "GÖKHAN VE ALEX"  başlığıyla yazdığı yazıda; Sarı kanaryalar, ağır, topa hep sahip olmak isteyerek ve psikolojik baskı altında, yüzde yüz gol pozisyonu yaratarak gol atmak isterken; Karabükspor ise , hızlı hücumu tercih edindi. Onlarda, bu ani ataklarla iyi çıktılar ancak son vuruşlarda başarısızdılar. (EK-4) Şansal Büyüka (Akşam Gazetesi), "EN ZOR MAÇTA EN DEĞERLİ GOL" başlığıyla yazdığı yazıda ; Karabük deplasmanı en zor maçıydı Fenerbahçenin, İlk yarıda öyle çok sıkıntı çektilerki…. Sol kanat resmen çöktü ve hücumda alex’in şutu dışında pozisyonları yok. (EK-5) Ahmet Çakar (Sabah Gazetesi); Dün gece Fenerbahçe belkide şampiyon oldu. Eğer dün Fenerbahçe maçı kazandıysa önce Karabük defansındaki Muhammet Özdin’e sonrada hakem Bülent Yıldırım’a teşekkür etsin. Niye Muhammet diyoruz, sebebi çok açık; o dakikaya kadar çok iyi oynayan Muhammet ve Karabük defansı vardı. 66 dakikada öyle bir hata yaptı ki Lugano da topu bomboş gol yapıverdi. TABİİ Kİ FUTBOL HATALAR OYUNU (EK-6) Erman Toroğlu (Hürriyet); İki takım çekişiyor, zararı ufaklar görüyor. Burada şampiyonluğa oynayan takımlarla mücadele edeceklerin yapacağı tek şey var iyi oynamak bir yana, özellikle iyi savaşmaları lazım ki dedikodunun içine girmesinler. DÜN BUCASPOR ,KARABÜKSPOR DA BENCE İYİ MÜCADELE ETTİLER.
 
Beğendim; Karabük’ün oyunu bırakmamasını. (EK-7) SAVUNMAMIZ EKLERİ:
EK-1:  Gökhan İnler’in Napoli Takımına Transferine İlişkin Takvim Gazetesi’nde     Yer  Alan Haber
EK-2:      Karabük Spor  Kulübü eski başkanı Feridun Tankut’un emniyet ifadesi
EK-3:      T.F.F Hakem Raporu, Gözlemci Raporu, Medya Temsilci Raporu
EK-4:      Tamer Bağlan’ın Fanatik Gazetesi’nde Yayınlanan "Gökhan ve Alex" Başlıklı       Yazısı
EK-5:    Şansal Büyüka’nın Akşam Gazetesi’nde yayınlanan "EN ZOR MAÇTA EN           DEĞERLİ GOL" Başlıklı Yazısı
EK-6:     Ahmet Çakar’ın Sabah Gazetesi’nde Yayınlanan Köşe Yazısı
EK-7:     Erman Toroğlu’nun Hürriyet Gazetesi’nde Yayınlanan Köşe Yazısı
EK-8:       Basında Yer Alan Müsabakaya İlişkin Diğer Köşe Yazıları
EK-9:       Müsabakaya İlişkin Maç Kadroları
EK-10:   Müsabakaya İlişkin Oyuncu Puan Listeleri

Facebook

Youtube