TÜRKİYE

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

 

Özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen futbolda şike duruşmasında 23 tutuklu sanığın savunması tamamlandı. Mahkeme Heyeti, Fenerbahçe Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, altyapı koordinatörü Cemil Turan, Eskişehirspor'un eski teknik direktörü Bülent Uygun, Sivasspor'un başkanı Mecnun Odyakmaz, Giresunspor Asbaşkanı Coşkun Çalık, Giresunspor Başkanı Ömer Ülkü ve masör Mehmet Yenice'nin tahliyelerine karar verdi. Başta Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere 16 sanığın tahliye talepleri ise reddedildi. Tahliye kararları suç vasfının değişme ihtimali dikkate alınarak verildi.

 
Tahliye edilmesine karar verilen sanıklar böylece 232 gün özgürlüklerine kavuştular. Tahliye olan 7 ismin önümüzdeki saatlerde Metris Cezaevi'nden serbest bırakılmaları bekleniyor
 
Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, bundan sonraki duruşmanın 26-30 Mart tarihlerinde yapılacağını açıkladı.  4 gün sürecek olan duruşmada tutuksuz sanıkların da ifade vereceğini açıklandı.
 
Mahkemede tahliye taleplerinin yanı sıra bazı ara kararlar da aldı
 
ALINAN ARA KARARLARDAN BAZILARI;
 
- Tutuklu ve tutuksuz sanıkların yargılanması için 26-30 Mart arasında bir dava daha gerçekleştirileceği belirtildi.
- Başkanımız Aziz Yıldırım,Yöneticimiz İlhan Ekşioğlu ve  Mali işler Müdürümüz Tamer Yelkovan’ın tahliye talepleri reddedildi...
- Asbaşkanımız Şekip Mosturoğlu, Amatör Şubeler Koordinatörümüz Cemil Turan, Coşkun Çalık, Bülent Uygun, Mecnun Otyakmaz, Ömer Ülkü, Mehmet Yenice tahliye edildi..
- Bülent Uygun’un maçların temsilcilerinin dinlenmesiyle ilgili talebinin reddedilmesine,
- Bütün sanıkların seyir yasaklarının kaldırılmasına,
- Özel hayatı ihlal eden bazı tapelerin iddianameden çıkarılmasına,
- Yıldırım Demirören’in tanık olarak değerlendirilmesine,
- Serdar Kulbilge’nin hesaplarının incelenmesine,
- Olgun Peker’in 2010-2011 yurt dışına çıkış belgelerinin istenmesine,
- Muğla cezaevinde yatan Cihan Oskay’ın tanık olarak dinlenmesine,
- Yayıncı kuruluştan davaya konu olan maçların görüntülerin istenmesine karar verdi.
 
'GİZLİ TANIK POYRAZ'IN İFADESİ İSTENDİ
 
Mahkeme, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen birinci Ergenekon davasında gizli tanık olarak ifade veren 'Gizli Tanık Poyraz"ın tüm beyanlarının bir örneğinin istenmesine hükmetti. İddianamede şike ve teşvik yapıldığı iddia edilen maçların görüntülerinin yayıncı kuruluştan istenmesine karar veren heyet, aralarında TFF Başkan adayı Yıldırım Demirören, A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Abdullah Avcı ve Lütfü Arıboğan'ın da aralarında bulunduğu 21 kişinin tanık olarak dinlenilmesi taleplerinin sanıkların savunmasının alınmasından sonra değerlendirilmesine karar verdi.
 
MAÇ GÖRÜNTÜLERİ İSTENDİ
 
Mahkeme İBB Spor Kulübüne 15 Mayıs 2011 günü oynanan Trabzon - İBB maçında kulüp yönetimi tarafından maçla ilgili olarak başarılı olmaları için maç primi verilip verilmediğinin sorulmasını kararlaştırdı. Mahkeme haklarında seyir yasağı bulunan ancak daha önce kaldırılmayan Yusuf Turanlı, Ömer Ülkü, Olgun Peker, Ahmet Çelebi, Bülent Uygun, Abdullah Başak, Tamer Yelkovan ve Bülent İbrahim İşcan'ın hakkında bulunan seyir yasağı kaldırıldı.
 
Mahkeme Zafer Tüzün, Korcan Çelikay, İlhan Çelikay ve İbrahim Akın'ın haklarında bulunan yutrdışına çıkış yasağını kaldırıdı.
 
SAVCI'DAN  3 TAHLİYE TALEBİ
 
Duruşmada sanık avukatlarının talepleri alındı Aziz Yıldırım'ın avukatı müvekkilinin tahliyesini istedi. Taleplerin ardından Cumhuriyet Savcısı Ufuk Ermertcan tutuklu sanıklardan Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu, Mehmet Yenice ve Çoşkun Çalık'ın suç vasfının değişmesi ve tutuklu kaldıkları sürenin göz önüne alınarak tahliyesi yönünde karar verilmesini talep etti.
SAVCI KELEBEK DAVA DOSYASINI İSTEDİ
 
Savcı Ermertcan, aralarında Aziz Yıldırım'ın bulunduğu 20 sanığın tahliye taleplerinin kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması nedeniyle reddedilmesini istedi. Sanıkların yurt dışı çıkış yasağının kaldırılması talebini reddedilmesini isteyen savcı Ermertcan, seyir yasağının kaldırılmasını talebini de mahkemenin takdirine bıraktı. Savcı Ermetcan, ayrıca 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ve karara bağlanan "Kelebek operasyonu" dava dosyasının mahkemeye gönderilmesini istedi. Savcının mütaalasının ardından duruşmaya taleplerin değerlendirilmesi için ara verildi.
 
AZİZ YILDIRIM İÇİN TAHLİYE TALEBİ
 
-Ayrıca İlhan Ekşioğlu'nun da avukatı tahliye talebini istedi.
-Aziz Yıldırım'ın avukatı Köksal Bayraktar: Aziz Yıldırım'ın 6 rahatsızlığı vardır ve giderek artmaktadır. Hastalığı sebebiyle tahliye talebinde bulunuyorum. Şike suçunun cezası 1 ila 3 yıldır. Bütün sorgular da bitmiştir. Bu nedenlerle 8 aydır devam eden tutukluluğun kaldırılmasını talep ediyorum.
- Yurtdışı yasaklarla iligli talepler alındı.
 
SANIKLAR CEZAEVİNE GÖNDERİLDİ
 
Aralarında Aziz Yıldırım'ın da bulunduğu 21 tutuklu sanık kararı beklemeden Metris Cezaevi'ne gönderildi. Diğer tutuklu sanıklar Olgun Peker ve Ömer Ülkü ise tutuklu bulundukları Silivri Cezaevi'ne gönderildiler. Mahkemenin aldığı ara kararlar sanıkların avukatlarına açıklanacakCem TURSUN / İSTANBUL DHA

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Avrupa Parlamentosu üyelerine seslenerek, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan vize saçmalığına son verin” diye konuştu. İstanbul’da yapılan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu 68’inci Toplantısı’nın açılış oturumunda konuşan Bağış, Türkiye’nin AB sürecinde çifte standarda maruz kaldığını ancak yine de müktesebata uymaya kararlı olduğunu söyledi.


 


Bağış, bu çifte standartların en başında da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından Schengen üyesi ülkelere girişte vize talep edilmesi geldiğini belirtti.

BELİZE’YE VAR TÜRKİYE’YE YOK
Sırbistan ve Bosna Hersek gibi ülkelerin vatandaşları için Schengen ülkelerine vizesiz girişin yolunun açıldığı, Belize, Brezilya gibi Avrupa’yla ilgisi bile olmayan ülkelerin vatandaşlarına vize muafiyeti uygulandığını hatırlatan Bağış, “Böyle bir dönemde Türk halkının vize kuyruklarında bekletilmesi kabul edilemez” diye konuştu.

Bağış, Avrupa Parlamentosu üyelerine seslenerek, “Sizden bu saçmalığa son vermenizi istiyorum” dedi.

Türkiye’ye böylesi bir çifte standart uygulanırken, Ankara’nın üçüncü ülkelerle vizelerin kaldırılması için yaptığı anlaşmaları eleştirmeye kimsenin hakkı olmadığını da savunan Bağış, “Türkiye 2004’e kadar diğer aday ülkeler gibi AB ile eşgüdüm içindeydi. Bu süre içinde vizenin kaldırılmasını bekledik ama yaşanan haksızlıklar karşısında biz de kendi yolumuzu seçtik” diye konuştu.

“AKIL TUTULMASI”
AB-Türkiye ilişkilerinde yaşanan bir başka çifte standardın da Türkiye’yle müzakerelerde insan hakları, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü konularının ele alındığı 23 ve 24’üncü fasılların açılmaması olduğunu söyledi.

AB’nin üyelik müzakerelerine başladığı bütün ülkelerle ilk açılacak ve en son kapanacak fasılların 23 ve 24 olması konusunda bir karar alındığına ancak Kıbrıs Rum Yönetimi’nin dayatmaları dolayısıyla Türkiye konusunda tam aksi bir uygulama yapıldığına dikkat çeken Bağış, “Bu akıl tutulmasına dur deme vakti gelmiştir. Demokrasiye, hukuka, basın özgürlüğüne inanıyorsak, gelin blokajı hep beraber kaldıralım” diye konuştu.

“2012 ZOR BİR YIL OLACAK”
Bağış, 2012 yılının Kıbrıs Rum Kesimi’nin olası dönem başkanlığı ve AB’nin en büyük üyelerinden Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla Türkiye-AB ilişkileri açısından çok zor bir yıl olacağını söyledi.

Bir önceki karma parlamento komisyonu toplantısında gündeme gelen pozitif gündeme de değinen Bağış, “Biz zaten pozitif düşünüyoruz. Yoksa müzakereler için 45 yıl bekler miydik? Yolumuzda kararlılıkla devam eder miydik?” dedi.

“MUHALEFET PARTİLERİMİZE TEŞEKKÜR EDİYORUM”
Türkiye’nin AB üyeliğinin birçok ülkede seçim malzemesi yapıldığının altını çizen Bağış, buna karşın TBMM’deki muhalefet partilerinin Türkiye’nin AB üyeliğini seçim malzemesi yapmamasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Bağış, “Türkiye’nin AB süreci muhalefet tarafından sömürülmedi. Dolayısıyla muhalefet partilerimize buradan teşekkür ediyorum” diye konuştu.

YİNE MADLENER, YİNE TARTIŞMA
Düzenlenen soru-cevap oturumunda, Bağış ile daha önceki Karma Parlamento Toplantıları’nda karikatür tartışması yaşadığı Hollandalı milletvekili Barry Madlener arasında yine ufak bir tartışma oldu.

Madlener’in İslam’da dini eleştirmenin yasak olmasıyla ilgili yorumları üzerine Bağış, “Sayın Madlener, siz artık benim için bir sınav oldunuz. Her toplantıda yeni bir macera yaşıyoruz. Daha önceki toplantılardan birinde size Mevlana’yı öğretmiştim. Bugünkü yorumlarınıza da İmam Gazali’yi öğreterek cevap vermek istiyorum. İmam Gazali’nin bir sözü vardır, ‘Cahillerle tartışmayın ben hiç kazanamadım’ diye. Bu ders bugünlük size yeter” dedi.

Bağış CHP Milletvekili Şafak Pavey’in Avrupa’da yaşanan karikatür krizinin ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gerektiği yönündeki sözlerine de tepki göstererek, “Siz milletinizin değerlerine hakaret edilmesini kabul edebiliyor olabilirsiniz ama ben edemiyorum” diye konuştu.

RUM KESİMİNİN AB DÖNEM BAŞKANLIĞI
Kıbrıs Rum Yönetimi AKEL Partisi Milletvekili Takis Hadjigeorgiou ise Bağış’a, “Yeni fasılların Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde açılmasını ihtimalini yok mu sayıyorsunuz? Sanki bunu arzu ediyormuş gibi konuştunuz. Türkiye’nin üyelik sürecindeki tıkanmanın açılması için sorumluluk size ait. Farz edin Türk askerleri Kıbrıs’tan çekildi, ne kaybedersiniz?”şeklinde bir soru yöneltti.

Bağış, Temmuz ayına kadar adada çözüm sağlanması ve ‘birleşik Kıbrıs’ın dönem başkanı olması durumunda geri kalan 14 faslın tamamını seve seve açacaklarını belirterek, “Ancak dönem başkanı olan Kıbrıs yarım bir devletse altı ay daha yeni fasıl açmayız. Nasılsa bir buçuk yılı yeni fasıl açmadan geçirdik, bir altı ay daha dayanırız” diye konuştu.

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, bilim ve teknolojinin geliştirilmesi amacıyla iki önemli adım atıyor. Türk bilim adamlarının envanterinin çıkarılmasının yanı sıra farklı ülkelere bilim ataşeleri atanacak. Çalışmalar hakkında bilgi veren Bakan Nihat Ergün, dünyadaki Türk bilim adamlarını veri tabanına kaydolmaya davet ederek, "Bilim insanları havuzu ile hem kendi aralarında hem Türkiye ile güçlü bir network oluşturmayı hedefliyoruz." dedi.


 

Ergün, Dışişleri Bakanlığı ile yürütülen bir başka çalışma kapsamında dünyanın değişik ülkelerine 'bilim ataşeleri' atayacaklarını açıkladı. Ergün, bilim ve teknoloji potansiyeli yüksek, Türk bilim insanları ve girişimcilerin yoğun olarak yaşadığı şehirlere 'bilim elçileri' atamayı planladıklarını bildirdi. İlk aşamada ABD'de San Francisco ve Boston'da, sonrasında ise Japonya ve Almanya'da 'bilim ataşeleri' görevlendirilecek.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Ergün, Türkiye'nin ekonomi, teknoloji ve bilim başta olmak üzere birçok alanda dünya ile entegrasyonunun her geçen gün arttığını belirterek yurtdışındaki doktora ve yüksek lisans öğrencileri ve akademisyenlerle ilgili bir veri tabanına ihtiyaç olduğunu kaydetti. Ergün, "Yurtdışındaki üniversitelerde ne kadar araştırmacımız var, ne kadar akademisyenimiz var, bu araştırmacılarımız ve akademisyenlerimiz hangi ülkelerde neler yapıyorlar sorularına cevap bulmak amacıyla bir veri tabanı oluşturmak için harekete geçtik. Bu konuda daha hızlı sonuç almak için Dışişleri Bakanlığı ile de bir çalışma yürütüyoruz. Büyükelçilikler, konsolosluklar ve kendi birimlerimiz aracılığıyla bu çalışmayı hızlı bir şekilde tamamlayacağız." dedi. Ergün, bakanlığın web sayfasına konuya ilişkin bir form koyduklarını ifade ederek, dünya genelindeki Türk bilim insanlarının hepsine ulaşıp vergi tabanına dahil etmek istediklerini anlattı.

Yurtdışındaki Türk akademisyenlerin, doktora ve yüksek lisans öğrencilerinin çoğunun birbirlerinden haberleri olmadığını aktaran Bakan Ergün, yurtdışındaki öğrencileri, akademisyenleri zaman zaman başkonsoloslukların, büyükelçiliklerin bir araya getirmesi gerektiği görüşünde. Dışişleri Bakanlığı ile bunun altyapısını oluşturmak için bir çalışma başlattıklarını dile getiren Ergün, "Bakanlık olarak, TÜBİTAK ile birlikte bu çalışmayı yürüteceğiz. Bulundukları ülkelerde belli zamanlarda bu bilim insanlarının ve araştırmacıların bir araya gelmesini sağlayacağız. Envanter çalışması tamamlandıktan sonra yılda bir defa olmak üzere, yurtdışında ne kadar bilim insanımız varsa, onları Türkiye'de bir araya getireceğiz. Yurtdışındaki Türk bilim insanlarının yılda bir kez bir araya gelmesi için de, kurultay gibi bir çalışma yapacağız. Bu buluşmalardan ilkini 2012 yılında yapacağız. Bu buluşmayı 'Türk Bilim İnsanları Kurultayı' adı altında Türkiye'de düzenleyeceğiz." şeklinde konuştu.

ANKARA ZAMAN

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

 

Türkiye’deki insan hakları örgütleri, binlerce siyasi eylemci ve yüzün üzerinde gazetecinin hapiste olduğunu, bazılarının haklarında resmi suç duyurusu olmadan yıllardır cezaevinde tutulduğunu bildiriyor. Türk ve yabancı insan hakları örgütleri, yetkililerin bu tür tutuklamaları bir tür “cezalandırma yöntemi” gibi kullandığını savunuyor.

Bir grup akademisyen, meslektaşlarının ve öğrencilerinin terörle mücadele yasaları çerçevesinde sık sık hapsedilmelerine karşı bir kampanya başlattıklarını açıkladı. Akademik personel ve araştırma özgürlüğünü savunan GIT adlı uluslararası çalışma grubu, Fransa, Kuzey Amerika, İngiltere, ve Almanya’dan sonra faaliyetlerini Türkiye’de başlattı. Önde gelen bir akademisyen, yüzü aşkın öğrencinin hapsedildiğini, çoğunun PKK sempatizanı olmakla suçlandığını söylüyor.

 

Kampanya organizatörlerinden Doç. Dr. Zeynep Gambetti terörle mücadele yasalarının uygulanması sırasında şeffaf davranılmadığına dikkati çekiyor. Resmi rakamlara göre yüz öğrencinin gözaltında ya da tutuklu bulunduğunu söyleyen Gambetti özellikle bir öğrencinin bir yıl önce poşu giydiği için tutuklandığına dikkati çekiyor. Filistinli gerillalarla ve PKK militanlarıyla sık sık özdeşleştirilen, bir başka deyişle ‘siyasileştirilen’ poşu, gerçekte Güneydoğu’da erkek-kadın, halkın sıkça kullandığı bir eşarp türü, ya da halk ağzında bir “dolama”. Zeynep Gambetti’ye göre ‘yanlış zamanda yanlış yerde bulunan’ bu öğrenci, giydiği eşarbın bedelini bir yıldır cezaevinde tutularak ödüyor. “Bu son terörle mücadele yasasının sonucu” diyen Gambetti, bu yasanın insanları uzun süre yargılanmadan gözaltında tuttuğunu, bazılarının iki yıldır hapis yattığını belirtiyor.

 

Yalnızca geçtiğimiz hafta 150 kişi, PKK bünyesinde faaliyet gösteren Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) üyesi olmak suçundan gözaltına alındı. Bunların çok azı salıverildi, çoğu hala tutuklu. İnsan hakları örgütlerine göre 6 binin üzerinde kişi aynı suçtan cezaevinde, yıllar olmasa bile aylardır haklarında bir resmi iddia olmadan, hatta mahkeme yüzü görmeden hapis tutuluyor. Bu da devletin, yargı kararı olmadan kişilerin tutukluluk hallerinin sürdürülmesini bir tür cezalandırma yöntemi olarak kullandığı yönünde eleştirilere yol açıyor.

 

Avrupa Konseyi insan hakları komiseri Thomas Hammerberg’e göre bu eleştirilerde haklılık payı var. Hammerberg, gözaltı sürelerinin Türkiye’de yetkililerce istismar edildiğini söylüyor. “Eğer sıkça rastlanan bir duruma daha da sık rastlanıyorsa,” diye konuşan Hammerberg, Türkiye’de savcıların tutuklama talebini yargıçların, konuyu hiç irdelemeden onayladığını ve bu duruma da sıkça rastlandığını belirtiyor. Hammerberg “Bu Türkiye’de artık olağan bir şey oldu,” diyor.

 

Hem dışardan, hem de içerden eleştirilerin dozajı artınca Adalet Bakanı Sadullah Ergin harekete geçme sözü verdi. Adalet Bakanı Ergin “Tutuklamaya, tutuklamanın devamına, tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılacaktır” diye konuştu.
Adalet Bakanı’nın söz verdiği reformlar halen Meclis’te görüşülüyor ve bu reformların gelecek ay yasalaşması bekleniyor. Hükümet adli reformların özellikle gazetecilerin ve yargı kararı olmadan yapılan tutuklamaların durumuna eğileceğini belirtiyor.
Ancak insan hakları örgütleri Türkiye’deki reformları yeterli bulmuyor, ifade özgürlüğü konuları ya da haksız yargılamalara yeterince eğilmediğini savunuyor. New York merkezli İnsan Hakları Gözlem örgütü tüm bu reformları yüzeysel buluyor. Örgütün Türkiye temsilcisi Emma Sinclair-Webb yapılanları “vitrin süsü” diye niteliyor.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıçlarından Rıza Türmen, reform vaatlerine rağmen mevcut terörle mücadele yasaları çerçevesinde gözaltı sorunlarının devam edebileceği uyarısında bulunuyor. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Türmen, tutuklamaların devamı için sanıkların adaletten kaçma ya da delil yoketme olasılıklarının irdelenmesi gerektiğini, ancak bu tarz suçlamalarda yargıçların bu sorunlara eğilme gereksinimi bile duymadığını söylüyor. Türmen, Adalet Bakanı Ergin’in vadettiği reformların özellikle bu sorunlara eğilmediğini, bunun da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kabul görmeyeceğini belirtiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin geçen yıl en fazla aldığı karar Türkiye’yle ilgiliydi. 228 kararın 83’ü insanların yargı kararı olmadan tutukluluk hallerinin devamını ilgilendiriyordu. Türkiye’de binlerce kişinin yıllar süren “tutukluluk halleri” aynı sebeplerden devam ediyor. Uzmanlarsa bu durumun sürmesi halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davaların da eksilmeyeceğine dikkati çekiyor.Dorian Jones VoaNews

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

Ekonomi Bakanlığı, 25 bin firmanın verilerini tek tek inceleyerek Türkiye'nin 'İthalat Haritası'nı çıkardı. Buna göre geçtiğimiz yıl 240,8 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirildi. Bunun yüzde 40'ı 59 firma tarafından yapıldı. 2'si kamu şirketi, geriye kalanı da büyük sanayi kuruluşu olan bu firmaların ithalatı 2010'a göre 2011'de yüzde 53 artış gösterdi. Haritada cep telefonu ithalatına harcanan paranın büyüklüğü de dikkat çekti. Geçen yıl yurda giriş yapan 14,3 milyon telefona 1 milyar 744 milyon dolar ödendi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, bu duruma tepkisini şöyle dile getirdi: "İnsanlara 'telefon almayın' demiyorum. Ama 11 ayda bir cep telefonu değiştirecek kadar zengin bir ülke miyiz?"


 


Türkiye'nin 2011 yılı ithalatı 240,8 milyar dolar olarak açıklandı. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 'ithalat' üzerine 25 bin firma üzerinde yaptıkları bir araştırma sayesinde bu rakamın yüzde 40'ına karşılık gelen 96,7 milyar dolarlık ithalatı 59 firmanın gerçekleştirdiğini söyledi. Söz konusu 59 firmanın ithalatı 2010'a göre 2011'de yüzde 53 artış gösterdi. Çağlayan, "Bu firmaların 2'si kamu şirketi. Geri kalanı Türkiye'nin büyük sanayi kuruluşları." dedi. Ekonomi Bakanlığı tarafından Türkiye'nin İthalat Haritası çıkarıldı. Buna göre geçen yıl 14,3 milyon telefon yurda giriş yaptı. Bunlara 1 milyar 744 milyon dolar ödendi. Çağlayan, "İnsanlara telefon almayın demiyorum ama sesli düşünüyorum: Biz 11 ayda bir kez cep telefonu değiştirecek kadar zengin bir ülke miyiz? Bu kadar harcama, zenginliğimizi mi gösteriyor?'' dedi.

2011 yılında ithalat yapan şirket sayısı 65.323 olarak açıklandı. Bunların 32.793'ü toplamda 864 milyon dolarlık ithalat yaparken geri kalan firmalar da en az 100 bin dolarlık ithalat yaptı. Çağlayan, yaptıkları 'ithalat araştırması' ile amaçlarının şirketleri fişlemek değil, israf ve ihtiyaçları ortaya koymak olduğunu vurguladı. Araştırmaya göre Türkiye, üretimi bulunmayan veya kısıtlı olan ham kauçuk, palm yağı, kakao, kahve, petrol ürünleri ve hammadde olarak petrole bağlı plastik ve gübre ile işlenmemiş altın ve alüminyum, amonyak ithalatına 100 milyar dolar harcıyor. Bir bu kadar harcama ise yassı demir-çelik, kömür, ilaç, kâğıt, organik ve inorganik kimyasal ürünler, sentetik lifler, pamuk gibi üretimi talebe yetişemeyen ürünler için kullanılıyor. "Sadece bu iki kalem toplam ithalatın yüzde 84'ünü oluşturuyor." diyen Çağlayan, yaklaşık 40 milyar doların da tekstil, konfeksiyon ürünleri, ayakkabı, çanta, 1500-3000 cm³ arası ticari araçlar, 1600 cm³'e kadar otomobiller, mobilyalar, seramik ürünleri, beyaz eşya gibi Türkiye'de de yeteri kadar üretimi bulunan ürünlerin ithalatından kaynaklandığını söyledi. Türkiye'de hiç üretimi bulunmayan ürünlere çare için hem girdi tedarik sistemi, hem yeni teşvik sistemi hem de doğrudan yabancı yatırımların fayda sağlayacağını belirten Çağlayan, "İş bizden çok tüketicilere ve üreticilere düşüyor. Çünkü bir ürünün Türkiye'de üretildiği halde ithal ediliyor olmasının nedeni, büyük oranda tüketicinin ihtiyaç ve kararlarına bağlı. Halkımızda hâlâ "ithal mal/yabancı mal daha kalitelidir" gibi bir algı var. Ne yazık ki bu bize ithal ikameci dönemden kalma bir miras. Her sektörde güçlü değiliz. Ama çok sayıda sektörde ve üründe dünya standartlarının üzerinde kaliteye sahip olduğumuzu ben biliyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Burada üreticilerin Ar-Ge ve Ür-Ge'ye yatırım yaparak, markalarının bilinirliğini artırarak, algıyı değiştirebileceğini söyleyen Çağlayan, "Bu esnada tüketici de Türkiye'de âlâsı üretildiği halde 'ithal malı kalitelidir' inancıyla gidip yabancı malları almaya devam ederse, Türkiye'de üretilip ihraç edildikten sonra markası basılan malları, 7-8 katı fiyata ithal etmeye devam ederse, gelirini tasarruf etmeyip, aşırı harcamaya kaçarsa bizim devlet olarak yapacaklarımızın faydası sınırlı kalır." şeklinde konuştu.
 

Facebook

Youtube