“Kırılma 3.0”ün Kapısı Açıldı

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 
Bir önceki yazımda Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde meydana gelen kırılmaları tarihlerine göre sıralamıştım. Yazının sonunu da, “1 Mart 2003’de TBMM Irak Tezkeresi oylaması ile başlayan “Kırılma 1.0”, Birleşmiş Milletler Genel Kurul oylamasında Türkiye’nin (İran lehine) hayır demesi halinde “2.0” versiyonuna geçerek daha da hızlanacaktır. Bu kırılmaların gelecek 24 Nisanlarda olabilecek ve belkide kalıcı tesir bırakması kesin “Kırılma 3.0”a yol açmasını beklemek de hayalcilik olmayacaktır,” diye bitirmiştim.
“Kıralma 3.0”ün geçtiğimiz Nisan ayında olabileceği tahmininde bulunurken, beklenen mesajlar Temmuz sıcağında Ermenistan’a giden Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton ve Başkan Barack Obama’dan geldi.

Clinton’un Ermenistan'da  Soykırım Anıtı’nı ziyaret etmesi kişisel bir ziyaret olarak açıklansa da, bunun açık bir mesaj olduğunu hiç kimse göz ardı edemez. 
Başkan Obama İtalyan gazetesi Corriere della Sera ya verdiği mülakatta Brezilya ve Türkiye’nin nükleer enerji konusunda İran ile yaptığı anlaşmadan “talihsizlik” olarak söz ederken İran çizgisinden olan kırılmayı tanımlıyordu.

Mavi Marmara baskını nedeniyle iptal edilen Obama-Netanyahu zirvesinde verilen diğer mesajda Israil çizgisinden olan kırılmanın sinyali olarak görünüyor. Öncelikli olarak Obama-Netanyahu toplantısı, bir önceki buluşmadaki gerginliğin aksine dostane mesaj ve temennilerle geçti. Geçen Mart’ta gerçekleşen toplantı, İsrail’in Doğu Kudüs’te sürdürdüğü yerleşim inşaatları nedeniyle gergin geçmiş, fotoğraf bile çektirilmemişti. Ancak son görüşme çok daha sıcak bir ortamda yapıldı. Obama’nın, ABD’nin İsrail’in güvenliğini tehlikeye atacak hiçbir adım atmayacağının altını çizmesi, Türkiye’nin İran ve Brezilya ile oluşturmaya çalıştığı birlikteliğin ABD nezdinde çok geçerliliği olmadığının anlatımıydı.

Bir önceki yazımda, olayların negatif yönde seyredeceğinin izleri vardı ancak Mavi Marmara’ya uluslararası sularda yapılan kanlı baskın gündemde yoktu.
ABD Meclisi’ndeki sözde Ermeni soykırımı oylaması geride kalmış, sıcak yaz aylarında Türk-Amerikan ilişkilerinde sadece Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki oylama sıkıntılı madde olarak gündeme oturmuştu.

Türkiye beklendigi gibi hayır oyu sinyalini verirken ABD, Çin ve Rusya’nın oylarını Tahran zirvesinden bir gün önce alarak açıklaması oyunu bozdu. Ankara, Çin’in bu kadar kolay teslim olacağını beklemiyordu. Sanırım Çin ve ABD’nin en güçlü mağazası Wal-Mart ilişkisi unutulmuştu. 1996 yılında Çin pazarına giren Wal-Mart, 180’den fazla mağaza ile 90 şehirde faaliyet göstermekte ve 50 bini aşkın Çinliye iş imkanı sağlamakta. Çin bu kararı içten desteklemese de uzun sürede zarar verecek ekonomik bir sıkıntı istememe nedenini sadece Wal-Mart’ın rakamları ile anlatmak yeterli olur saniyorum.

Kırılma 2.0 yazımda belirttiğim gibi İran’la ilgili Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda verilecek kararda ABD’nin Türkiye’nin oyuna ihtiyacı yoktu. Sadece Türkiye’nin oyunun sembolik bir önemi vardı. Bu oy Türkiye’nin nerede durduğunu göstermesi bakımından önemliydi. Avrupa Birliği süreci ile Batı’da mı devam ediyor, yoksa geçen yıllarda Orta Doğu’da arttırdığı yüksek profil ile Doğu’ya mı yöneliyor. Herkesin merak ettiği buydu!

Çin’in evet oyunun alınması ile Türkiye, İranla sorun yaşamadan “Evet” oyu verebilirdi. Bu aşamada Türkiye sembolik olan oyunu Batı ile olan ilişkilerini birlik berabelik ile götürdüğünü göstererek Türkiye Batı’dan kopuyor diye bağıran kritiklere iyi bir cevap verebilirdi. Türkiye bu dönemde Batı’dan kopmadığını, İran’la ilgili attığı adımların da makul bir açıklamasını yaparak göstermek zorunda. Aksi takdirde uluslararası kamuoyunda fazlaca dillendirilen Batı’dan kopuş uzun vadede Türkiye'nin turizm sektörüne ciddi zararlar verebilir 






Facebook

Youtube