Çarların Yönettiği Şirketler Gittikçe Azalıyor

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 
Geçen hafta, Istanbul. Bir iş toplantısına başlamak üzereyiz. Öncesinde, masada oturanların ellerindeki özel deri kılıflardan, bir bir iPadlar çıkıyor. Karşımda oturan orta yaşlardaki iki genç adam, toplantıya başlamadan önce, iPadlerındaki dosyaları tek parmak hareketi ile paylaşıyor. Onların hemen yanındaki genç işkadını, toplantı öncesi maillerini elindeki Black Berry’den kontrol ediyor. Beklenen son kişinin gelmesiyle toplatı başlıyor...
Evet son yıllarda toplantılarımızda karşılaştığımız rutin görüntüler bunlar.Genç nüfusu ile övündüğümüz, krizi hafif sıyrıklarla atlatarak, batının takdirini kazmaya çalışan Türkiye, geçen hafta resmi olarak iPad ile tanıştı. Resmi olarak diyorum, çünkü uzunca bir süre ABD’deki fiyatının 2-3 katına satılan iPad, artık tekno marketlerde bol taksitli alış verişler listemize girmiş bulunuyor. Tabiki piyasaya sürülmesinin ardından geçen 8 ay boyunca, teknoloji meraklılarının bir kısmı, herşeyi göze alıp, bu teknoloji oyuncağına sahip olmayı başarmıştı. Nisan başında iPad ilk satışa çıkarıldığında, Manhattan’daki Apple Store’u ziyaret etmiştim.Daha doğrusu “ziyaret etmeye çalışmıştım” desem daha doğru olur. Ucuzluk marketlerinin izdihamı gibi olmasa da, hatırı sayılır bir kalabalık vardı.  

Peki bundan 5-10 yıl önce ABD’de başlayan ve sonrasında tüm dünyaya yayılan bu Apple çılgınlığının ardında yatan sebep ne? Aslında bu sorunun çok basit bir kaç cevabı var: Sadelik, ileri teknoloji ve kullanım kolaylığı... bir de bunun üstüne duygular eklenince, işte size fenomen oyuncak ! Hem de ne oyuncak. İçinde adeta bir dünya saklı demek, işin başlangıcını anlatmaktan ibaret kalabilir. Bu küçük aletin arkasındaki dünya, tasarımdan, takım çalışmasına, birimler arası uyumdan, inovasyona, pazarlama ve satış yöntemlerinden, kurumsal iletişime kadar geleceğin yönetimsel anlayışını değiştirecek birçok bileşen taşıyor. Ama bütün bunlardan çok daha önemli bir gerçek var: Jobs gibi Çarın yönetimi...

STEVE JOBS'TAN GELEN EMAİL
Geçen perşembe tüm dünyada ilk kez portalımızda yer alan, olayın kahramanının Turkavenue.com’a konuştuğu bir haber vardı. Detayları zaten portalımızda okursunuz. Habere göre, 42 milyar dolarlık bir dev yaratan Apple’ın Ceosu Steve Jobs, teknoloji şirketi sahibi, Türk müşterisinden gelen bir şikayet üzerine, kendi elektronik posta adresinden hemen sorunun çözüleceğini yazıyordu. Evet yanlış duymadınız ! 35 bin çalışana sahip bir şirketin patronu, sadece 1300 dolarlık laptop alan müşterisine göstermiş olduğu önem, pekçok şirket patronu için belki de müşteri memnuniyeti meselesinin nerelere kadar gittiğini çok net biçimde gösteriyordu.

Şöyle bir düşünün, son 15 yılda Yahoo, Ebay, Hotmail (çoğu kişinin sandığı gibi hotmaili bulan Bill Gates değil, 1988 yılında Stanford Üniveristesi’nde eğitim almak için ABD’ye gelen Hintli Müslüman Sabeer Bhatia’dır) Google, Youtube,  Facebook gibi şirketlerin hepsi tek yada birkaç kişilik girişimciler tarafından hayatımıza kazandırılan markalardır. Peki neden dünya çapında binlerce, onbinlerce çalışanı olan, AR-GE’ye milyon dolarlar ayıran şirketler bu buluşları yapamadı?

ÇAR OLMASI GEREKİR...
Bir risk sermaydarı ve teknoloji danışımanı olan Geoffrey Moore: “Birçok ürün fışkırır, ama başta bir Çar olması gerekir” diyor.
Moore, hani şu, ileri teknoji ürünleri, genel kullanıma kazandırma konusunu ele alan, Silikon Vadisi’nin pazarlama konusunda referans gösterilen “Crossing The Chasm” (deveye hendek atlatmak) adlı çoksatan kitabın yazarı. Moore, “Yeni şirketin başarı ya da başarısızlığı ilk ürününe bağlıdır.Burası bir hit ürünler alanıdır.Yeni şirketlerin bir hit ürünü olması gerekir, yoksa başarısız olurlar.Eğer doğru ürünü seçerseniz çok kazanırsınız” diyor.

Jobs, Apple’da iki ya da üç yılda bir iMac, iPod, MacBook, iPhone, iPad gibi bir hit ürün seçmiş ve bunu başarıyla geliştirilmesine kılavuzluk etmiştir (ve yakında i..... , şimdilik bu ürün ticari sır) Fakat hit ürünler seçmek her şirkette olabilecek bir şey değil. Çünkü bir ürün geliştirmek, onu hiç taviz vermeden yönetime onaylatabilmek sanıldığı gibi kolay bir iş değil.

Özellikle, Akio Monita yönetimindeki Sony gibi, işin başında ürün çarlarının bulunduğu başarılı şirketlerin sayısı son yıllarda iyice azalmıştır. Çağımız şirketlerinin pek çoğu, bir kurul tarafından yönetiliyor ve bu kurul, malesefki çoğu zaman yaratıcı ve girişimci fikirlere, giderleri ve riskleri hesaba katarak soğuk bakıyor. Binlerce, milyonlarca fikir, “acaba yönetim ne der?” anlayışı ile çöpe gitmeye devam ediyor.  Toplantı masasının diğer tarafında oturan kurul, “Piyasa yoklaması yapalım, tüketici ilişkilerini test edelim!” derken proje, özgünlüğünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliyor.İşte bu nedenle birçok buluş ve yenilik, kurumsallaşmış büyük şirketler yerine, küçük ve hatta mikro şirketlerin yaratıcı sahipleri tarafından birbiri ardına keşfedilip piyasaya ilk adımını atıyor.  Büyük şirketler ise belki de AR-GE’ye ayırdıkları paraların, yüzbinlerce kat üstünde bir bedeli, bu fikirleri yaratanların ceplerine koymak zorunda kalıyor.* 

TÜRKİYE'DE DE BÜYÜK EL DEĞİŞTİRMELER YAŞANACAK
Yakın gelecekte bu tip şirketlerin yada buluşların oranı Türkiye’de de artacaktır. Zaten son yıllarda küçük çaplı pekçok teknoloji buluşu, büyük firmalar tarafından satın alındı ve alınmaya da devam ediyor. Üstelik Mobil teknolojilerin ve yakınsamaların artması ile, bir projeyi hayata geçirmek ve kısa zamanda kar hanesindeki sıfırları çoğaltmak, artık eskisinden daha kolay.  
Piyasa içinde amatör bir fikirden yaratılan projelerin sahipleri, gelecekte gıpta ile bakılan şirketlerin yöneticiler veya ortakları olmaya aday. Onlar, büyük şirketlerin AR-GE odalarında yada müşterilerin ne istediklerini araştıran labaratuarlarında değil, hepimizin arasında yaşıyor, tüketiciye dokunuyor ve başarıyı yakalıyor. 
İşte bu sebeple; hislerini ve yaratıcılıklarını kullanarak, müşterilerini peşinden koşturabilecek  bu kişileri keşfeden sermayedarlar, şuan isimlerini bilmediğimiz milyar dolalık şirketlerin ilerideki sahipleri olabilecek.
Belki de, 1800’lü yılların sonunda yaşamış, çağımızın en büyük girişimcisi Henry Ford’un bir sözü, yazdıklarımın bir özeti niteliğinde: “Eğer müşterilerime ne istediklerini sormuş olsaydım daha hızlı bir at istediklerini söylerlerdi” 
Yepyeni yaratıcı fikirlerle dolu, iyi bir yıl diliyorum.

Ertan Turhan
Ocak, 2011
*  Google: Larry Page ve Sergey Brin hazırladıkları proje için Sun Microsystem’in kurucusu Andy Bechtolsheim’dan 100 bin dolarlık çek aldı.
Youtube: Google, Youtube sitesini 2006 yılında 1 milyar 650 milyon dolara satın aldı.
Facebook: Bill Gates, 2009 yılında reklam işbirlikteliği için, Facebook’un sadece yüzde 1.6’sına 240 milyon dolara para verdi.

Facebook

Youtube