Beyaz Türk Yoktur, Denizi Çok Görmüş veya Az Görmüş Türk Vardır

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 

''Amerikan Kültürü'' diye bir ders almıştım zamanında. Amerika'nın dinamiklerini nelerin oluşturduğunu, geleneklerini, göreneklerini, alışkanlıklarını anlatan bir dersti. ''The Four Hundred'' diye bir kavram dikkatimi çekmişti. ABD'deki pek çok saygın üniversitenin, enstitünün, vakfın, organizasyonun temelini atan yani ülkeyi kuran 400 aileye vurgu yapan bir tanımlama. Ortak özellikleri White Anglo-Sakson Proteston (WASP) olmalarıydı.

Kimdi WASP'lar ve özellikleri nelerdi? Amerika'nın elitleri diyebileceğimiz WASP'ların ortak özellikleri Harvard, Yale ve Princeton gibi prestijli üniversitelerde okuyan, golf, yatçılık, polo gibi sporlara meraklı, aynı kiliseye gidip aynı klüplerde bir araya gelen, Dallas (TX), Nashville (TN), Princeton (NJ), Kuzey Virginia, Palm Beach (FL), Fairfield County (CN), Chestnut Hill (PA), Manhattan Upper East Side, Georgetown (DC), Westchester County (NY), Lake Forest, Highland Park (IL), gibi semtlerde yaşayan, kızlarını 17 yaşına gelince özel balolarla (Debutante Ball) topluma tanıtan, Princeton, University of Michigan, Northwestern University, University of Chicago sayısız öğretim kurumlarını kuran, ülkenin yönetimini, finansını ellerinde tutan aileler olmalarıydı.  
 
WASP'lar etkin oldukları kadar dışlayıcı bir yapıları da vardı. Ne Yahudi, ne Katolik, ne Afro-Amerikan, ne İrlandalı, ne Doğu Avrupalı, ne Latin ne de kadın kimseyi aralarına kabul etme yanlısı değillerdi. 'Big Three' diye adlandırılan Harvard, Yale ve Princeton, uzun süre okullarına başvuran Yahudi öğrencilerin sayısını kısıtladı. Diğer etnik toplumlara açılana kadar bu okulların mezunlarının yarısı WASP'tı. Diğer WASP aile çocukları da Ivy League diye anılan diğer prestijli üniversitelerden mezundu.

Pittsburg Quarterly'de WASP'ların ayrıcalığı ile ilgili bir yazı kaleme alan William S. Dietrich II, bu ailelerin özelliklerini şöyle sıralıyor: ''WASP'lar üst düzey yönetici, banker, avukat veya seçkin doktor olurlar. Şehirdeki en seçkin klüplerin üyesidirler. Yaz günü sokakta düz veya çizgili koyu renk takım elbisesi, beyaz gömleği, şal desenle kravatı, şapkası ile tanınırlar. Uzun boylu, ince, iyi görünüşlü, tenis ve golf oynamaktan görülebilir şekilde güneşten bronzlaşmış, atletik görünümlüdürler. Kadınları da ince, cezbedici, genelde üniversite eğitimi almamış, babası gibi biriyle evlenme hayali kuran, eğitimli olmaktan ziyade sosyal olmayı tercih ederler. İlköğretimlerini Dobbs, Ethel Walker, Foxcroft gibi seçkin yatılı okullarda alırlar.''

WASP'ların toplum içindeki tanımlaması zamanla İngiliz kökene ait olmayanlar içinde kullanılan bir hale dönüştü.

Morgan, Rockefeller, Astor, Peabody, Brown, Roosevelt, Taylor, Root, Low, Cabot, Russel, Harriman gibi varlıklı aileler sadece Amerika'ya değil dünyanın gidişatına da yön veren aileler olarak ön plana çıktılar. Hepsinin ortak bir diğer özelliği de köklerinin 1066 yılında İngiltere'yi ele geçiren Normanların Kralı William I'ı destekleyen ailelerden olmalarıydı.

Amerika'da WASP'lar 1940'larda güçlerinin zirvesine ulaştılar, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra da yavaş yavaş etkinliklerini kaybettiler. Princeton Üniversitesi, baskılar karşısında 1960'ta okula kabul sistemini değiştirmek zorunda kaldı. 2009'daki üye seçiminde Amerika Anayasa Mahkemesi'ne aday gösterilen Samuel Alito, Sonia Sotomayor ve Elena Kagan o kabul sisteminin değişmesi ile WASP olmayıp Princeton'da okuyan üç isimdi. 1920 doğumlu John Paul Stevens'in emekliye ayrılıp Latin kökenli Sotomayor'un 2009 yılında Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanması ile ülkenin en yüksek kurumunda WASP kalmadı.

Bir zamanlar WASP'ların kalelerinden olan University of California, Berkeley şimdilerde lisans eğitimi alanların yüzde 63'ünü göçmen ailelerin çocukları oluşturuyor.

GELELİM BİZİM BEYAZ TÜRKLERE
Türkiye'de ''Beyaz Türk'' kavramını ortaya atan Gazeteci Ufuk Güldemir, halktan kopuk bir kısım zenginleri tanımlamak için kullanmıştı. Kavramın Türkiye'de yerleşik bir terim olarak kalmasına Gazeteci Serdar Turgut da yazıları ile destek oldu. Turgut ve Güldemir, ''Beyaz Türk'' kavramını ABD'deki gibi bir sınıfla birebir örtüşmesinden ziyade bir elite dikkat çekmek için yaptı. Zamanla Beyaz Türk kavramı, aslında var olduğundan da daha şaşalı, gösterişli ve köklü bir yapı havasına büründü.

Türkiye'deki ''Beyaz Türkler'' ne Türkiye'nin kuruluşundaki kurum ve kuruluşların temelinin atılmasına vesile olmuş, ne kurdukları kurumlara kendileri gibi olmayanı almamak için direnmiş, ne golfle ne de poloyla ilgilenmiş, ne de 5-6 kuşak aynı eğitim kurumlarından gelme gibi bir geleneğe sahip olabilmiş. Devlet eliyle zengin olan ailelerin kurdukları bir elit ortam yaratılmış ancak altı eğitimle doldurulamadığı için suni ve Amerika'da benzetilenden çok uzak bir gösteriş ortamı meydana getirilmiştir.

WASP ailelerinde 7-8 kuşak Harvard'ta okumak sıradan bir özellik sayılırken, Türkiye'deki mevcut sosyal ve kültürel altyapı da böyle kuşaktan kuşağa geçen bir elit seçkin sınıfın doğmasına imkan vermemiştir.

Amerika'da WASP'ları ilk tanımlayıp üzerine çalışma yapan University of Pennsylvania'dan sosyolog E. Digby Baltzell (1916–1996) olurken, Türkiye'de bu sosyolojik tanımlamanın altını doldurmak gazetecilere düşmüştür. ''Beyaz Türkler'' uzun araştırmaların, sosyolojik incelemelerin sonucu değil ''Günlük köşeme ne yazsam'' sancısıyla doğmuştur. Popüler olunca da üzerine kitaplar yazılmıştır. Soner Yalçın'ın yazdığı ''Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı'' gibi anti-semitik, "falanca filancanın görümcesi, filancanın eltisi" kıvamında ev hanımlarının gün dedikodusunu andıran kitaplar ortaya çıkmıştır.

''Beyaz Türk'' kavramı ile her ne kadar toplumdan uzak ve zengin bir grup tanımlanmaya çalışılsa da, Fransız restoranda rakı soran, bırakın dedesini babası bile üniversite yüzü görmemiş, devlet ihalelerinden kafasını kaldıramamış parasal anlamda güçlü ama entellektüel anlamda genel bir Türk aile yapısından farkı olmayan bir gruptur.

WASP'lar gittikleri kiliseyi bile diğerlerinden ayrıştırırken, Türkler'de aynı camiye gitmek ''cemaat'', aynı kulübe gitmek ''masonluk'' algısına, tenis oynamak ''elitliğe'' dalalet sayılmaktadır.

Türkiye'nin seçkin okulları sayılabilecek Robert Koleji, Galatasaray Lisesi, Kabataş Lisesi, Kadıköy Anadolu ve İstanbul Erkek Lisesi gibi okullar da genel itibariyle Anadolu çocukları ile dolmuş, aileden gelen bir ayrıcalık bu okullarda okumaya her zaman yeterli olmamıştır. Çok parlak bir öğrenci olmamasına karşın ABD eski başkanı George W. Bush (2001-2009), babası George H.W. Bush (1989-1993), dedesi Prescott Bush, dedesinin dedesi James Smith Bush gibi Yale'den mezun olurken, Türkiye'de dört nesilden beri aynı okuyan birine rastlamak çok düşük bir ihtimaldir.

Yazının başında da savunduğum teze gelince Türkiye'de gerçek anlamda Amerika'ya atıfta bulunulabilecek 'Beyaz Türk' diye bir elit grup yoktur. Türkiye'de denizi az görmüş veya çok görmüş Türkler vardır. Denizden kastım Ege ve Akdeniz. Karadeniz değil!!! Coca Cola'yı Cola Turka, Levi's'ı Mavi Jeans, CNN'i CNN Türk olarak Türkiye'ye taşıyabiliriz ama WASP'ların ''Beyaz Türk'' diye bir karşılığı yok... Twitter'dan takip etmek için @cmlzyrt

Facebook

Youtube